T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yeter karar milletindir... Bir sloganın dramatik öyküsü

Yaklaşık 4,5 yıl önce, Fazilet Partisi'nin tarihi 14 Mayıs toplantısından sonraki haftaydı. FP'de görevler dağılmış, yani gelenekçi-yenilikçi saflaşmasında paylaşım tamamlanmış ama kılıçlar da çekilmişti. Tayyip Erdoğan ise o sırada partideki bütün gelişmelerle hem çok yakından ilgili, hem de ölçülü bir politika izliyordu.

Yurt gezilerine çıkmış ve bugünlerin habercisi olan yeni bir siyasi kariyerin kilometre taşlarını döşemeye başlamıştı. İşte bu atmosferde, Trabzon gezisi dönüşünde bir röportaj için randevulaştık. Erdoğan'daki heyecanı ve yeni çizgiyi fark etmemek mümkün değildi. Karşımda yeni bir siyasi kimlik vardı. Önceki gün milletvekili adaylarını tanıtırken yaptığı konuşmada altını çize çize söylediği "Yeter karar milletindir" cümlesi de ilk kez o gün ağzından çıktı. Erdoğan'ın Erbakan'la köprüleri atışının ilanı olan bu röportaj, gazetede tam sayfa ve manşetten yayınlanmış ve çok ses getirmişti.

O günlerde parti içindeki hareketi ateşleyen ve Erdoğan'a hareket alanı sağlayan bu cümle, şimdi onun demokrasi mücadelesinin yeni bir aşamasında tekrar pusulası oluyor. Görkemli bir demokrasi diskuru, demokrasiyi yaralayan dramatik bir öyküye dönüşüyor.

Sözün kaynağı malum, Demokrat Parti'nin tarihi sloganı "Yeter söz milletindir" sloganına gidiyor. Trabzon'daki konuşma da merhum Menderes'in bu sözüne gönderme yapan bir anlam taşıyordu. Erdoğan bu göndermeyi şu sözlerle anlatmıştı: "Trabzon'da çok anlamlı bir mekanda konuşma yaptım. Allah rahmet eylesin Adnan Menderes, Trabzon'da miting yapacağı zaman engellenmiş ve provoke edilmişti. O da mitingi yarıda keserek, 'konuşmamı belediyede devam ettireceğim' deyip orada konuşmuştu. İşte ben de orada, o balkonda konuştum. Menderes konuşmasında 'yeter söz milletindir' demişti. Fakat, o zaman millet konuşamıyordu. Millet şimdi konuşuyor ama kararı başkaları veriyor. Ben de 'yeter söz milletindir' dönemini geride bıraktık diyorum. Yeter karar milletindir!"

Ne yazık ki Türkiye, 50 yılda söz hakkı olmayan bir milletten, karar veremeyen bir millete gelebilmiştir.

Konuşmanın üzerinden uzun bir süre, bir seçim geçti ve ikincisinin de arefesindeyiz. Erdoğan o sıralar, henüz cezaevine girmemişti ama 312. maddeden yargılanıp, ceza almış ve yasaklılık günleri resmen başlamıştı.

Bugün "hala" yasaklı. Bu satırlar yazılırken milletvekili olup olamayacağı belli değildi ve büyük ihtimalle milletvekilliğine izin verilmeyeceği havası esiyordu. Ülkenin en büyük partilerinden birisinin genel başkanının seçimlere sokulmaması, muhtemel başbakanlığının engellenmesi, bir demokraside olabilecek en kötü şeylerden birisidir. Ama bundan daha da kötüsü, ülkedeki bütün kanaat önderliği unsurlarının bu durumdan rahatsızlık duymak bir yana, yaşadıkları memnuniyeti açığa vuran bir keyif içinde seçimi bekliyor olmalarıdır. Böyle bir seçimin, yani Erdoğan'sız, Erbakan'ız, Bozlak'sız , yasaklı, engelli, özürlü bir seçimin ülkeye yarar sağlayacağını ummalarıdır. Ya da bunu umursamamalarıdır.

Bu unsurlar, demokrasinin en temel, en vazgeçilemez, en ikame edilemez kuralı olan milletin karar verme hakkının seçenekler azaltılarak gasp edilmesini demokrasi sanıyorlar.

Oysa, sınırları seçimden önce tayin edilmiş bir liste içinden yapılacak bir tercihe, nasıl "milletin kararı" denilebileceği sorusu cevap beklemektedir.

Öyle olduğu için de bu sorununu cevabını millet vermeli, bütün seçmenler kendilerini bu hukuksuzluğa muhatap saymalıdırlar. Zira bu ülkede hala, bazılarının ülkeye hizmet etmelerine yetmese de hiç olmazsa geniş kitlelerin seçme ve "gerçek" karar verme haklarını koruyabilecekleri kadar demokrasi bulunuyor.

Demokrasi yaşayacaksa sorunun muhatabı yasak koyanlar olduğu kadar, milletin kendisi de; yani ortak degerler, müştereken tezahür ettirilen sağduyu olmalıdır. "Yeter karar milletindir" sözünün adresi, sadece millet adına karar verenler değil, aynı zamanda millettir. Demokrasiden yararlanan insanların aynı zamanda onu korumak ve kaybetmemek gibi yükümlülükleri de vardır. Dolayısıyla YSK, bugün "yasak" kararı verirse, bu, ülkedeki toplam demokrasi değerinin bir baskı gücü olmadığı anlamına gelecektir.

Milletin ortak iradesi ve sağduyusu özgür bir seçimi sağlayamıyorsa da iş işten geçmiştir. O zaman sadece, Erdoğan, Erbakan ya da Bozlak değil, bizatihi demokrasi tasfiye oluyor demektir.


20 Eylül 2002
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED