T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kriz mi geliyor yoksa siyaset mi?

Şunu söyleyen haksız mı olur? "Türkiye'ye hukuk fuzulidir, hukukçular yeter de artar; kanunlara da gerek yoktur, resmi tarih kitaplarıyla idare edilir..."

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan'ın "aday listelerini incelerken sadece 312. Maddede yapılan değişiklikleri, Anayasayı ve Yargıtay Kararlarını göz önüne almayacağız, aynı zamanda Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı neden yapıldı onu da düşüneceğiz" sözleri bu duruma somut ve uygulamalı bir kanıt değil mi?

Aslına bakarsanız bu konuda kanıttan bol hiçbir şey yok ortada...

Hukuk devleti yerine, üstelik hukuk devleti adı altında devletin hukukunu ve sonuçlarını yıllardır izlemiyor muyuz? Bu ülkede "devletin hukuku" faydacı, duruma ve kişiye göre değişen, devletin tavrı ve tutumunu meşrulaştırma işlevini yerine getiren bir mekanizma olarak çalışmıyor mu?

Uygulamacı ve savunucularına sual etseniz yanıt açıktır:

"Bizim gibi ülkelerde demokrasi gibi hukuk da, her şeyden önce ülkedeki rejimi, ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak zorundadır..." derler...

Bireyi, hakkı rejim uğuruna feda etmek, devlet sultası altında ezdirmek bir yana, bu işin bir de acıklı tarafı vardır...

Siyasi faydayı esas alan hukukçu uygulamaları arzu ettiklerinin tersine rejim sorunu yaratırlar, umduklarının hilafına ülkeyi kutuplaşmaya, bölünmeye iterler...

Kürt sorunu örneğin, siyasi sistemin içine çekilir orada tartışılırsa mı; yoksa siyasi yolların tıkanmasıyla başka yollara itilirse mi çözülür ya da keskinleşir? Kürt kökenli insanlar kendilerini bu ülkenin vatandaşı ne zaman hissedeler: Sisteme entegre olunca mı, yoksa kimliklerinden siyasi tavırlarından ötürü sakıncalı ilan edilince mi?

Birkaç gün önce de söylemiştik: Otoriter sistemlerin siyasi aklı kısadır. Ancak bizdeki kadar kısasına nadir rastlanır...

Rejim sorunu gerekçesiyle AKP'yi engellemek için yapılanlara bir bakın, hukuk alanında ihlal üzerine ihlal üretiliyor; Tayyip Erdoğan üzerinden bu partinin önü kesilmeye çalışılıyor.

Bu yolla AKP'nin önünü kesmek düşüncesi ile akıl kelimesinin yan yana gelmesi mümkün değildir.

Her şeyden önce, AKP çözüm önerisi açısından olmasa bile mevcut sorunları taşıması itibariyle ciddi bir sosyolojik tabana, anlama sahip bir siyasi partidir.

Ve bu yol, bırakın bu partinin önünü kesmeyi olsa olsa önünü biraz daha açmak anlamına gelir.

Nitekim günlerdir gelen yüzlerce mesaj, eğer kendi içlerinde bir anlamı varsa, ortaya koyuyor ki, AKP oy vermeyi düşünmeyen bir çok insan son kararlardan sonra bu partiye oy vermeye hazırlanıyor.

Gördüğümüz o ki, kararsız seçmenler içinde yer alan liberal sol eğilimliler, yaşanan dayatmanın ve devletin buyurganlığına karşı çıkmanın yolu olarak sandıkta AKP'ye yönelmeye hazırlanıyorlar.

Kısacası siyasi resim temelde değişmiyor...

Bu arada olan, yarı canlı hukuka oluyor ve hukuk tümüyle cansız hale dönüşüyor... 4 Kasım sabahı Türkiye bu gergin koşullarla tanışacak...

Bir yandan büyük bir siyasi tasfiye gelecek...

Öte yandan ciddi bir siyasi kriz başlayacak...

Ama en nihayet, Türk toplumu AKP ve CHP etrafında toplanan oylarla, tepkisellik içinde olsa da siyasetle yeniden tanışacak, daha doğrusu siyasete dönüşü davet edecek...

Tasfiye zemininde, kriz mi galebe çalacak yoksa siyasete geri dönüş mü?

Türkiye'nin 2002 sonbaharındaki ana sorusu işte budur ve bu olacaktır...



24 Eylül 2002
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED