|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Pazar günü "Demokratik Çerkes Platformu"nun bir toplantısına davetliydim. Platformun sözcüsü Sezai Babakuş, diğer dört konuşmacıyla birlikte beni de "Avrupa Birliği Uyum Yasaları/ Anadil Öğrenimi ve Yayın Hakları" konusunun tartışılacağı bir panele davet etmişti. Çerkeslerle epeydir bir araya gelmemiştim; toplantı benim için bilgilenmek açısından sağladığı yarar yanında, beni büyüten Çerkes büyükhanımları yoğun bir biçimde hatırlamam için de bir fırsat oldu. "Çerkes büyükhanımlar", yani en başta anneannem (Çerkesce adıyla "Dadın Hanım") ve büyük teyzem olmak üzere, anlattıkları hikayeler hiç tükenmeyen Çerkes büyükhanımlar…. Pazar günkü toplantıda da söylediğim gibi, adım ve soyadımdan kalkarak benimle Çerkesler arasında bir ilişki kurmak aslında neredeyse imkansız! Ama ne yapalım ki durum böyle; Türkçü bir Türk baba ve Çerkes bir anneden olmayım…. Rahmetli babam çocuklarına ad seçerken de çok tutarlı davranınca ortaya böyle bir tablo çıkmış… O gün toplantıda da anlattım; büyükhanımlar açısından babam herşeyden önce bir "Türk"tü! Ve o "Türk" baba, cumhuriyetin iddialı bir öğretmeni olmasından dolayı evde biz çocuklarla Çerkesce konuşulmasını basbayağı yasaklamıştı. Büyükhanımlar bu isteğe harfi harfine uydular ve bize bir gün bile Çerkesce hitap etmediler. Bugün bunları hatırlayınca, o zamanlar aklımızı hiç kurcalamayan bu meselenin bizim açımızdan bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım; evde Türkçe dışında bir değil iki Çerkes dili konuşulmasına rağmen ben bugün bu dillerden tek bir sözcük hatırlamıyorum… Anadilimiz, anadilimiz olan Çerkesce değil de babadilimiz olan Türkçe oldu! Ne yapalım, o zamanlar durum böyleydi. Ancak ben şunu da iyi biliyorum: Bugün sevgili babam hayatta olsaydı mutlaka bu işe o da hayıflanırdı…. Neyse… Pazar günkü toplantıda söze başlarken bunlardan da söz ettim. (Zaten anlıyorsunuz, söz ettiğim için yazıyorum!) Hatta bunlarla bağlantılı başka şeylerden de. Çerkeslerin Türkiye'de genellikle niçin "sağcı" olduklarından; Çerkeslerin devletle aralarının ("derin devlet"e uzanan biçimde!) nasıl iyi olduğundan; Çerkeslerde çok kuvvetli olan "anti-komünist" duyguların "Soğuk Savaş" ideolojisi tarafından nasıl kullanıldığından; ve tabii (yavaş yavaş panelin konusuna geliyoruz!) Çerkeslerin dilleri ve kültürlerine çok düşkün olmalarına rağmen, "kültürel hakları"nı bugüne kadar açıkça niçin talep etmediklerinden…. Fakat görüyorsunuz, dünyada (bir kısım hariç) herkes değiştiği için, iş dönüp dolaşıp "Demokratik Çerkes Platformu"na kadar gelmiş bulunuyor. Çerkesler de, artık, "Avrupa Birliği Uyum Yasaları" çerçevesinde "Anadil öğrenimi ve yayın hakkı"nı açıkça tartışıyor ve talep ediyorlar. Artık onlar da, bugüne kadar bazı dernek çatıları altında sürdürdükleri "anadil" de dahil olmak üzere bazı kültürel faaliyetlerini bundan böyle yasal bir zeminde ve bir "hak" olarak kullanmak istiyorlar. Çok sevindirici gelişmeler tabii ki… Ancak unutmayalım ki (bunu toplantıda da söyledim) epeyce de zor bir iş. Hatta, Çerkesler bu en tabii haklarını artık yasal zeminde bir "hak" olarak kullanmak istediklerinde belki "eski günleri" de arayacaklar…Belki de, asıl olarak "Kürtçe" için düşünülen bu yeni yasal düzenleme, "kurunun yanında yaş da yanar" misali onların biraz rahatını da kaçıracak… Hatta hatta (yine toplantıda da söylediğim gibi), bu iş belki de "meslek liseleri" için getirilen "çözüm"ü hatırlatan bir nitelik kazanacak. Hatırlıyorsunuz tabii ki; "İmam Hatip"lerin önünü kesmek için "meslek liseleri"ne getirilen yeni düzenlemeyle bu liselerin "elektronik" bölümü mezunlarının bile "kurular"ın yanında yanması misali! Görüyorsunuz, mesele epeyce önemli. En iyisi söz konusu toplantıya bir yazı daha ayırmak. Çünkü gerçekten çok önemli şeyler söylendi. Özellikle Kafder Genel Başkanı Muhittin Ünal'ın "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik"e (haddinden fazla "utangaç" bir yönetmelik adı değil mi?) getirdiği eleştiriler. Ünal, epeydir bu işlerle uğraşan bir araştırmacı olarak dikkatimizi o derece önemli noktalara çekti ki, orada herkesin önünde kendisine de söylediğim gibi (bakın, her söylediğimi yazıyorum!), Kürt cephesinden çıkan benzer bir analizle bugüne kadar karşılaşmadık!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |