Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seçim öncesi, şizofreniye son bakış…

Esası atlayan, yaşanan krizlerin "anlamsız iç girdapları"nı siyasi tahlil aracı kalan bir bakış açısı tüm ülkeye egemen. Siyasetin alttan ve üstten, devletten ve toplumdan gelen baskıyla sıkıştırıldığı, daha doğrusu "marjinalleştirilme"ye çalışıldığı bir dönem yaşıyoruz.

Yenilenmenin, yeni arayışların, silkinme çabasının, biraz "umutsuzluk"tan biraz da "ataerkil refleksler"den ötürü kişilere, askere, Batı'ya bağlandığı, doğruların paradoksal bir şekilde ana sorunu oluşturan mevcut güç dengelerinin içinden üretilmeye çalışıldığı bir dönem bu.

Bu "şizofrenik hal", belki şaşırtıcı değil; ama yine de kaygı verici...

Türlü siyasi tahlil ve önerilerde ne toplum var ne siyaset, ne Kürt meselesi var, ne "yeni yerelleşme dalgası" ne de "milliyetçilik" sorunu. Güç ve sorun odakları bir yana; son zamanlarda değerler bile mumla aranır oldu; devlette "sivilleşme ve demokratikleşme", siyasette "sivil ilkeler" gibi meseleler artık telaffuz edilmiyor.

Ülke iç dinamiklerin en önemli, en tayin edici olduğu dönemde yaşıyor; ama değişimcilerin çoğu, iç dinamikleri hafifsiyor, hatta dışlıyor.

Ekonomiden siyasete köklü bir değişimin ve yeniden yapılanmanın sadece toplum merkezli olabileceği, bunun ciddi bir "paradigma ya da söylem değişikliği"ni gerektirdiği, "Özalvari değişim algısı" karşısında silinip gidiyor. Krizden istihdam, üretim ve sosyal hakların ekonomik unsurlardan sayılmadığı 80'ler mantığıyla çıkma beklentisi; sıcak paraya, dış dinamiklere ve birkaç yasal düzenlemeye kilitleniyor. Ekonomik programının "olmazsa olmaz" ögeleri olan "sosyal ve siyasal gerekler"in temelde 80'lerin büyüme politikasından ve ekonomik söyleminden uzaklaşmayı icap ettirdiği kimsenin aklına gelmiyor.

AB'nin, hatta IMF'nin bazı taleplerinin ülkede toplumsal talepleri ikame eder bir anlam taşıması, bu ikili "siyaseti, toplumu, hatta devleti ikame eder" sanısına dönüşebiliyor. Türkiye'nin Batı tarafından değiştirileceği takıntısı, yani "yorulmadan değişme beklentisi", sonuçta "toplumsuz ve siyasetsiz değişim söylemi"ni meşrulaştırıyor, garip bir milliyetçiliği pompalıyor.

Siyasi değişim beklentisi siyaseti budama talebine dönüştükçe, siyaseti budamaya çalışanların eylem alanları genişliyor ve siyasete ilişkin "nasıl" sorusu yerini, soruların en hastalıklısına "kim" sorusuna bırakıyor.

Hatta "kim" sorusuna denk "kimlik"ler üretilmeye çalışılıyor. Derviş'ten Erdoğan'a bu böyle...

Adını koyalım: "Umutsuzluk ve tıkanıklık, toplumun ve siyasetin yokluğunun, yoksayılmasının" bir sonucudur.

Değişim aktörlerinin yok saydığı garip bir ortamda değişim dilden düşmüyorsa, üstelik siyaseti ve toplumu dışlayan türlü tespit, tahlil ve öneriler değişim için, değişim adına yapılıyorsa; o noktada "umutsuzluğun şizofreniye dönüşmesi" kaçınılmaz olur.

Bilin ki Türkiye "değişmiyor"; bu şifozrenik ruh halinin de katkısıyla iyice "çözülüyor"...

Umalım; 4 Kasım sabahı bu çözülme sürecini hızlandırmasın...

Umalım; toplumun daha da sineceği, "depolitizasyon"un ayyuka çıkacağı ve devletin iyice öne çıkacağı bir aşamaya doğru ilerlemesin...

Ama bunların aksinin olması için "bu ülkenin toplumu, siyaseti ve onlarla birlikte hukuku keşfetmesi" gerekir.



2 Kasım 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED