|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Son oyun da tutmadı ve Anayasa Mahkemesi, Tayyip Erdoğan ile ilgili kararını 15 gün erteledi. Oysa, Cumhurbaşkanı ile AK Parti Genel Başkanı'nın söz düellosunu abartarak manşete taşıyan medya, bir yandan da, seçimlerin iptal olabileceği ve AK Parti'ye verilen oyların boşa gideceği tezviratını yayıyordu. Anayasa Mahkemesi'nin kararı, antidemokratik beklentilere darbe vurdu. Çünkü, seçimlerden sonra Siyasi Partiler ve Milletvekili Seçimi Kanunları değiştirilerek, 312. maddenin yeni hali, madde metnine konulacak ve hatta Anayasa tadiline bile gerek kalmadan, Tayyip Erdoğan siyasi haklarına kavuşacak. Oy tahminleri
Seçimlerde, 2 partinin barajı aşması garanti. Son yapılan kamuoyu araştırmalarında, barajı aşan iki parti arasındaki 10 puanlık fark devam ediyor. 3 büyük şehrimizden ikisi, Ankara ve İstanbul, Türkiye geneline uyuyor. Birinci ve ikinci parti arasındaki fark ve oy oranları, aynen Türkiye geneli gibi. Yalnız İzmir'de, Türkiye'nin ikincisi, İzmir'in birincisi oluyor. Bu iki partinin haricinde, 3 partinin daha barajı aşma ihtimali mevcut. Aşarlarsa her biri ancak % 10 alabilecek. Yalnız, anketlere inanmak gerekirse, her üçü birarada barajı aşamayacak. Üçün ikisi veyahut biri, % 10'un üzerine çıkacak. Parlamento'nun iki, üç veyahut en fazla dört partiden oluşacağı belirtiliyor. Seçim sonuçlarını hissedenler/tahmin edenler "Seçim kararı alma konusunda, basiretsiz davranılmadı mı?" diye soruyorlar. Hani adam, görünüşte, kahramanca suya atlayıp, boğulmak üzere olan çocuğu kurtarmış. Ama sudan çıkınca "Yahu kim itti beni" diye aranmaya başlamış ya! Hükûmet nasıl bozuldu? Kim itti onları seçim sath-ı mailine? Bugüne nasıl gelindi?
Hatırlatalım: Bazı yazarlar ve siyasetçiler, Ecevit'i ve MHP'yi devre dışı bırakıp, Hüsamettin Özkanlı hükûmet kurmak için işbirliği yaptılar. Düğmeye, 4 Temmuz liderler zirvesinde basıldı. Zirvede Kemal Derviş, Ecevit'e "Sağlık durumunuz siyasi belirsizlik yaratıyor. Türkiye'ye yeni bir senaryo gerekiyor" dedi. Aynı toplantıda, Mesut Yılmaz da kamuoyunun endişelerini yatıştırmak amacıyla Ecevit'in tam teşekküllü bir hastaneden doktor raporu almasını istedi. Bakın 6 Temmuz tarihli makalesinde Ertuğrul Özkök ne yazıyor: "Ecevit'in çekilişi için onurlu bir formül bulmak. Öyle sanıyorum ki bu formül, önceki günden itibaren çalışmaya başladı. İşte bu formülün adımları: Önce Kemal Derviş teşhisini açıkladı. 'Türkiye'de ekonomik göstergeler iyi. Tek sorun siyasi belirsizlik. Onun nedeni de Başbakan'ın sağlık durumu.' Bu tezi, önceki gün yapılan ekonomi zirvesinde bürokratlar da tekrarladı. Aynı gün Mesut Yılmaz Başbakan'ın heyet raporu alması teklifini yaptı. Zirveden sonra iki Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan aynı uçakla İstanbul'a gittiler. Orada da bazı görüşmeler yapıldı." (6 Temmuz 2002 Hürriyet Ertuğrul Özkök). Görüldüğü gibi, Özkök, Ecevit'i onurlu bir çekilişe götürecek gelişmeleri anında öğreniyor. Belki de yönlendiriyor. Sadece Özkök değil. Aydın Doğan'ın diğer gazetesi Milliyet'te de Güneri Civaoğlu yazıyor: "Ankara'daki senaryoların ilk sayfaları öyle görülüyor ki, yarından itibaren uygulanmaya başlıyor." (7 Temmuz 2002 Milliyet.) Oysa daha 1 Temmuz tarihli hükûmet zirvesinde, liderler (bugün AB diye kasıp kavuran lider de dahil olmak üzere) "AB konusunda yürütülecek çalışmalar, hükûmetin geleceğini olumsuz etkilememeli. Buna izin verilmeyecek" şeklinde bir açıklama yapmamışlar mıydı? O tarihten sonra olaylar süratle gelişti. 2 Temmuz'da, Emin Çölaşan'ın bir haberi, (Ecevit'in, Rahşan Hanım'ın elinde bakımsız kaldığını, temizlenemediğini, çoraplarının düşüp korsesinin açıldığını anlatan satırlar) Hürriyet'in manşetinde yer aldı. 4 Temmuz'da Derviş'in ve Yılmaz'ın konuşmalarına belki de bu haber zemin hazırladı. Aydın Doğan'ın, Show TV'deki programımıza katıldığı zaman, söylediği gibi, o "sadece ve sadece neşriyat ile meşgulken", hükûmete yönelik komplonun ağları örülüyordu. Bahçeli, 7 Temmuz'da açıklama yaptı ve 3 Kasım'da seçime gidilmesini istedi. Ecevit, Hüsamettin Özkan'ın, istifasını talep etti. Evvelce yapılan hazırlığı ortaya koyacak şekilde DSP istifalarla yarı yarıya kan kaybetti. Çok sayıda milletvekili Özkan'ın peşinden partiden ayrıldı. Bu defa aynı gazeteler ve aynı sütunlar "Troyka" tem'asını işleyip İsmail Cem'i, Hüsamettin Özkan'ı ve Kemal Derviş'i biraraya getirmeye çalıştılar. Derviş'in karar vermekte gecikmesi üzerine, onun inandırıcılığına darbe vurulduğunu açıkladılar. Madem DSP çatısı altında arzu edilen sonuca ulaşılamamıştı, o takdirde Troyka ile yola devam edilirdi. Mesut Yılmaz da bu Troyka ile işbirliğine hazırdı. DSP'deki kopmaları makûl karşıladığını söz ve davranışlarıyla belli ediyordu. Derviş'in yan çizmesi ile birlikte, Yeni Türkiye çaptan düştü. Troyka+ANAP planı da tutmadı. Tabii, "sadece neşriyat ile meşgul olan" Aydın Doğan'ı, yazarları ve yöneticileri gelişmelerden haberdar etmiyorlardı. O sırada Doğan'ın aklına Rodos'ta iki genel yayın müdürü ve Özer Çiller ile tatil yapmak geldi. Aksi bir tesadüf. Tam da aynı tarihlerde, kendisine ait gazetelerde ve televizyonlarda, seçimlerin erteleneceği, Tansu Çiller'in başbakan olacağı haberleri çıkmaya başladı. İmzalar toplandı. Meclis olağanüstü toplantıya çağrıldı. Ama gene amaçlarına ulaşamadılar. Baykal başbakan
Bu defa niyetleri, Deniz Baykal'ı başbakan yapmak. Onlara göre, AK Parti meşruiyet bunalımı yaşayacağı için, Deniz Baykal'a başbakanlığı verir. Bülent Tanla'nın evinde, Aydın Doğan'ın da bulunduğu toplantıda işte bunlar konuşuldu. Aydın Doğan "Hayır... Külliyen yalan" diye itiraz ediyor. Ama nedense o günden sonra, AK Parti ileri gelenlerine "Baykal'a başbakanlık verir misiniz?" diye sorulmaya başlandı. Aydın Doğan sadece neşriyat işi ile uğraştığı için, -İş Doğan'ı POAŞ'a devretmek veyahut RTÜK yasağına rağmen kamu ihalesine (meselâ Pamukbank ihalesine) girmek gibi bir derdi olmadığı için- siyasî gelişmelerle ilgilenmiyor. Hem zaten o fena halde Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığını destekliyor. Bizim duyumlarımızın gerçek dışı olduğuna inanıyorum. Koskoca medya patronu yalan konuşacak değil ya! Milliyet'in haberi
Geçenlerde, Milliyet gazetesi kocaman bir manşet attı: "AK Parti gelince naylon faturacılara af var. Orhan Aslıtürk, Cavit Çağlar, Murat Demirel, Erol Kohen affa uğrayacak!" AK Parti'den, bu affı hazırladığı belirtilen Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli ile konuşuyorum. "Yok böyle şey" diyor ve devam ediyor: "Özellikle 'Orhan Aslıtürk gibilere af var mı' diye sordular. 'Hayır' cevabını verdim. Buna rağmen yalan yazmışlar. Biz sadece, trilyonlarca liralık ciro içinde, gözden kaçan bir iki naylon fatura varsa, iş sahibinin sıkıntıya düşmesini engellemek istiyoruz. Böyle 140 bin kişi mevcut. 30 milyonluk naylon fatura için mahkeme kapısında sürünüyorlar. İnceleme elemanı, hesaba naylon fatura karışmasında kasıt olup olmadığını tesbit edecektir. Bilerek naylon fatura kullananlar, naylon fatura tanzim edenler, veyahut Orhan Aslıtürk gibi organize suç işleyenler elbette cezalarını çekecek." Daha dün, Hürriyet'te Şükrü Kızılot, aynı Bülent Gedikli'nin söylediği gibi, naylon faturada affın gerekliliği üzerinde duruyordu. Böyle yalan yanlış haberler gazetesinde çıktığına göre, Aydın Doğan galiba neşriyat ile de gerektiği kadar uğraşacak vakit bulamıyor!!!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |