|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önceki gün seçimi yaptık. Dün sonuçlarını aldık. Bu gece sahura kalkıyoruz. Yarın ilk oruçla buluşuyoruz. Acaba oruçla seçim sonuçları arasında bağlantılar kurulabilir mi? Neden olmasın? Öncelikle her ikisi için de "Kutlu olsun, mübarek olsun" dualarında buluşmuyor muyuz millet olarak? Sonra bir barış iklimi getiriyor oruç. Seçim geriliminden sonra sorunların altından kalkmak için de bir barış iklimine ihtiyacı var Türkiye'nin. İnsanların birbirine tahammül etmesine, birbirini anlamasına ve her şeyden önce ortak bir iklimi paylaşmasına... Kendimiz için, ülke için... Oruç da o değil mi? Bir barış iklimi inşa etmiyor mu oruç hepimizi kucaklayan? Bu yönüyle oruç, coşkulu bir çıkış zemini olmaya aday olamaz mı? Türkiye, yoksulluğun kasıp kavurduğu bir ülke olarak girdi seçim ortamına... Seçim sonuçlarına da yansıdı bu ortamın kavurucu duyguları... İnsanımız, düşürdüklerini, yoksulluk karşısında yeterli duyarlılıkta görmediği için düşürdü, yükselttiği insanları da, yoksulluk çemberini kırabilir umuduyla yükseltti. Ramazan, yoksulun dünyasını tüm gönüllere taşıyan bir iklimdir. Herkesi bir miktar aç bırakarak, yoksulların yüreği ile iletişim sağlanması yolunu açan bir iklim. İşte bugün, bu ülkenin her yıl yaşadığı manevi iklim, seçim sonuçlarının beklentisi ile buluşuyor ve muhtemel ki, bir umut geçişi sağlıyor. Yoksulluğun yürekleri nasıl kavurduğunu bilmeyenler, bunun önemini anlamazlar. Ramazan çadırında verilen bir tas çorbanın nasıl yürekleri ısıttığını, bir poşetlik erzak yardımının, yoksul evlerde çocukların gözlerinde nasıl ışıltılar oluşturduğunu bilemezler... Meyve girmeyen evlerde bir kaç mandalinanın, et girmeyen evlerde bir kangal sucuğun, çukolatanın sadece reklamını gören çocuklar için, bisküvinin, çukolatanın değerini hissedemezler. Halkın iktidar sorumluluğunu verdiği kadro, Ramazan ve yoksulluk arasındaki bağı yürekten hisseden bir kadrodur. Tayyip Erdoğan'ın karizması, biraz da "fukara sofralarında yaptığı iftarlar" sebebiyledir. Sessiz sadasız, iftar vakti, çatısı naylon poşetlerle kaplı bir gecekondunun kapısını çalmak, kucağında taşıdığı nevaleleri yer sofrasına koymak, dizleri kırıp oturmak ve bu mütevazı, hatta yıkık dünyayı paylaşmak... gözlerdeki sevinci, burukluğu, muhabbeti paylaşmak... Bunları hiçbir tasannu (yapmacıklık) ve reklam - gösteriş niyeti olmaksızın yaptığı için sevildi Tayyip Erdoğan. Bu Ramazan'a iktidar partisinin önderi olarak giren o bugün. Akif'in "Kocakarı ile Ömer" şiirini okumuştur. Dicle kenarında kurtun kaptığı koyundan da, ocağı tütmeylen bir evden de sorumlu olduğunu bilir devlet adamının. Yarınlarda onu, iftar çadırlarında işten dönen elleri çatlamış gençlerle birlikte çorbaya kaşık sallarken görürsek, bunu yadırgamamalıyız. Belki bir gün Hakkari'nin bir köyünde iftar yapacaktır eşiyle, bir gün, Adana'nın, İstanbul'un, İzmir'in yıkık gecekondularında... Bu Ramazan, ülkenin zorluklarını halkıyla birlikte yaşayan ve onu oradan alıp, bir iktidar süresi içinde, farklı bir mutluluğa taşıma iradesi sergileyen yeni devlet adamı tipini görme imkanı bulacağız. Bunlar, hiçbir zaman gösteriş diye algılanmamalı. Devletle (ki devletin önemli bir uzvu olacaktır iktidar) milleti gönül ikliminde buluşturmak gibi hayati bir misyonu ifa edeceğini düşünmeli bunların. Bir şey daha: Ramazan bu İslam ülkesinin, aziz memleketimizin en kaynaştırıcı iklimidir. Ramazan'ı çok coşkulu yaşarız. Her eve girer Ramazan... Çocuklarımız öğleye kadar da olsa orucu yaşar, iftarı yaşar, teravihi yaşar, ve hiç olmazsa bayramı yaşar. Bayram'ı milletce yaşarız. Bayram namazı, çocuklarımızla milletimizin derin kültür iklimi arasında bağlar kuracağımız müstesna zamanlardır. Biz bir İslam ülkesiyiz. İslam ülkesi oluşumuz, Ramazan'la, kandil günleriyle, bayramlarla, engin yardımlaşma terbiyesiyle, dualarla, içimize işleyen ezanlarla, ışıltılı camilerle, mahyalarla... bizim asli karakterimizi dokur. Seçimler, bir uçtan Ramazan'la buluştu. Bir İslam ülkesinde yapılan seçimler, dünyanın ilgisini çekti. Seçimlerden iktidar olarak çıkan partinin kadrolarının, nasıl ifade edeyim, İslam'la biraz daha sıcak ilişkisi, dünyanın farklı mahfillerinde özel değerlendirme konusu oluyor. Ülkemizde de kimi mahfillerde bu konunun özel değerlendirme konusu olduğunda şüphe yok. Oysa, bu konuyu, Ramazan'ın ülkemizle manevi ilişkisi gibi görmek mümkün. İçselleşmiş, hep barış çağrısı yapan, hep barışı besleyen ve farklı toplum kesimleri arasında birleşik kaplar gibi akışkanlığı olan bir iklim. Artıları abartılacak kadar, eksileri dışlayacak kadar olmayan, iftar vakti bir Ramazan pidesinin paylaşılması kadar tabii, kendiliğinden ve dostluk kokan ilişkiler içinde seyreden bir iklim. Yarın iftar vaktinde Tayyip Erdoğan ve bir grup arkadaşı Deniz Baykal ve bir grup arkadaşı ile bir iftarda buluşsa, nasıl olur Türkiye için? Nasıl bir toplumsal barış atılımının ilk vuruşu olur? Ramazan bu gönül iklimini sağlamaya hazırdır... Bütün mesele ondan yararlanabilmek... İslam, bize güzellikler sunacaktır her çağırıldığında, yeter ki çağırmasını bilelim. İşte en ipeksi hüviyetiyle önümüzdedir. Ramazan'la... Din ve siyasetin illa birbirinden kopması gerekmiyor elhasıl. Din insanoğlunun en pozitif yanıdır. Doğru anlayana, doğru yaşayana...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |