T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seçim depremi ve artçı şokları

3 Kasım 2002 seçimi, sonuçları itibarıyla, olsa olsa 14 Mayıs 1950 ile kıyaslanabilir. Çok önemli, gerçekten çok önemli ve anlamlı bir seçim geçirdik. Seçimin sonuçlarının önemi, zaman geçtikçe, daha iyi sindirilecek; üzerinde uzun uzun tartışılacak, derin değerlendirmelere konu olacak.

14 Mayıs 1950, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri süregelen 'tek parti iktidarı'na, CHP'nin iktidarına son vermişti. Türkiye, 'demokrasinin temeli' sayılan 'halk oyu' ya da 'halk iradesi' ile o seçimde tanışmıştı. Nitekim, o tarihten beri CHP bir daha hiç seçim kazanamadı. Tek istisna, 1973 ve daha da çarpıcısı 1977 seçimleridir. Bu seçimlerde CHP, 'birinci parti' çıktı. İlkinde MSP (Necmettin Erbakan) ile koalisyon yaparak, hükümet kurabildi (1974 Kıbrıs Harekatı, o hükümet döneminde gerçekleşti); ikincisinde yani 1977'de ise tek başına hükümet kurmak için zorunlu 226 milletvekilinin bir nebze gerisinde kalarak, 211 milletvekilliği elde ederek, tarihinin en önemli seçim başarısını kazandı. Bütün bunlar, Bülent Ecevit'in, CHP'yi geleneksel 'devlet partisi' kimliğinden çıkartıp, 'Halkçı Ecevit' imajıyla yenilemesiyle mümkün olabilmişti ve CHP, o haliyle dahi 'tek başına' iktidar olamamıştı.

14 Mayıs 1950'nin, çeyrek yüzyılı aşkın süren 'CHP tek parti iktidarı'nın ardından 'halkın sandıkta patlaması'yla oluşturduğu iktidar, 10 yıllık bir 'tek parti hükümeti' olarak 27 Mayıs 1960'a yani 'ilk askeri darbe'ye dek ayakta kaldı.

İkinci 'sandık patlaması', 1965'te Süleyman Demirel'in AP'si ile (DP'nin gerçek mirasçısı olduğu için), askeri müdahaleye bir tepki olarak ortaya çıktı. Demirel ve AP, 1965 ve 1969 seçimlerinde 'koalisyonsuz tek parti hükümeti' ile, 12 Mart 1971 askeri müdahalesine dek, ülkeyi -istikrarlı biçimde- yönettiler.

Bülent Ecevit'e CHP liderliğinin -hem de İsmet İnönü'ye karşı- ve Başbakanlığın yolunu açan, 12 Mart 1971'e tavır almış olmasıydı. Son büyük 'sandık patlaması', 1983'te ANAP'ın, kuruluşundan birkaç ay içinde Turgut Özal önderliğinde iktidara yürümesiydi. 12 Eylül 1980 askeri darbesine ve 1980-83 arasındaki 'askeri yönetim'e en uzak görünen parti ANAP idi ve halk, önüne sandık konunca, Özal'ı ve ANAP'ı seçti ve 10 yıl boyunca hep öyle yaptı.

Bu 3 Kasım 2002, 21.Yüzyıl'ın ilk 'büyük sandık patlaması'. Kim ne derse desin, 3 Kasım 2002, halkın '28 Şubat süreci'ne karşı patlaması ve '28 Şubat mağduru' bir siyasi şahsiyeti, yani Tayyip Erdoğan'ı, her türlü engel ve tehdide rağmen iktidara getirmekte ısrarıdır.

Bu, işin, asla ihmal ve gözardı edilmemesi gereken bir boyutu. Ama, 3 Kasım'ı anlamlı kılan ve 'tarihimizdeki önemi' açısından 14 Mayıs 1950 ile karşılaştırılabilir hale getiren bir diğer yönü var. 'Götürdüğü'ne, daha doğrusu 'götürdükleri'ne ilişkin yönü.

'Millet', adeta 'Meclis'i feshetmiştir. Tansu Çiller'in ve Mesut Yılmaz'ın 'istifa' etmiş olmalarına, Bülent Ecevit'in 'çekileceğini' açıklamasına bakmayın; (Devlet Bahçeli'yi ayrı tutmak gerekiyor; zira davranışındaki 'soyluluğu' teslim etmek gerekir) bunlar istifa etmeselerdi ne lazım gelirdi? 'Millet', bunları zaten 'tasfiye' etmişti. Bir 'siyaset sınıfı', bir 'siyaset zihniyeti' ve bunlarla birlikte 'siyaset sahnesi' kelimenin tam anlamıyla 'halk iradesi'yle iptal edilmiştir. Durumun böylesine 'radikal dramatik boyutu' anlaşılmazsa, bunu anlamayan hiçbir şeyi anlamamış demektir.

Şimdi kalkıp, 'oyların yüzde 45'i TBMM dışında kaldı; bir temsil sorunu var' diye sızlanmanın inandırıcı bir tarafı yoktur. Peki, CHP yüzde 35, Ak Parti yüzde 19 alsaydı; veya DYP, yüzde 35 alıp, Ak Parti yüzde 9.5 alsaydı; 'oyların yüzde 45'i dışarıda kaldı' diye 'gözyaşları' böylesine dökülecek miydi?

O yüzden, Ak Parti'nin yüzde 35'lik seçmen desteğini de 'merkez sağ, Çiller ve Yılmaz nedeniyle eridi; bu yüzde 35 merkez sağ değildir, radikal sağın tehlikeli ilerleyişidir' yorumunu yapmak da saçmadır. Kendisini 'merkez sağ' diye tanımlayanlar, Türkiye'nin son yıllarda içinden geçtiği sosyolojik-demografik-ideolojik-kültürel-ekonomik değişiklikleri bir türlü kavrayamadıkları için, kendi geleceklerini de Çiller ve Yılmaz'ın yanısıra karartmaktadırlar. Anlayamadıkları, o alışageldikleri 'merkez sağ'ın artık Türkiye halkı tarafından reddedildiği ve istenmediği.

'Sağ' ve 'sol'un 'merkezi'; veya 'merkez sağ' ya da 'merkez sol' çöktü mü? Ya da bunlar 'çöktüğü' için mi Ak Parti yükseldi?

Bana kalırsa, bunlar bu halleriyle 'çökmeleri' mukadder olan ve çökmelerinde sonsuz isabet bulunan siyasi organizmalardı. Çünkü, 'yeni dünya'nın talepleriyle uyuşmayan 'fosilleşmiş' çıkar yapılarıydı. 'Yolsuzluklar'ı bunlar yeşertmiş, 'sivil siyaset'e bunlar itibar kaybettirip, 'sivil siyaset'i 'askeri otorite'nin önünde iki büklüm hale getirmişlerdi. Böyle bir 'akıbet', onları nice zamandır bekliyordu ve iyi oldu. Başka hiçbir neden olmasa bile, 3 Kasım 2002, bu nedenle çok olumlu sonuçlara yol açmıştır.

Bunların çökmesi, dağılması veya ortadan kalkması ile 'radikal çevre' öne çıkmış olmuyor; 'radikal çevre' dedikleri 'merkez'e doğru ilerliyor. Ne yani; Türkiye halkının yüzde 35'i bir 'aşırı uç'a kaymış olarak mı nitelenecek? Yoksa, Türkiye halkının yüzde 35'i, bu seçim sonucuyla Ak Parti'ye 'Sen, münhasıran RP ve FP'nin devamı olamazsın' mesajı mı vermiştir?

Bizce, ikincisi ve başta Tayyip Erdoğan, bu mesajı aldığını ve doğru algıladığını, seçim gecesinin ilk saatlerinden itibaren verdiği 'doğru mesajlar'la ortaya koymuştur.

Türkiye'de 3 Kasım 2002 ile 'yepyeni' ve her büyük 'sandık patlaması'nın ertesinde olduğu gibi 'hayırlı' ve 'olumlu' bir sayfa açıldı.

İyi ki, bu seçim oldu. Türkiye halkı, bu sayede 'eski'ye rağbet etmediğini gösterdi. Tersine, 'eski'yi 'tasfiye' etti. Türkiye'yi, üzerine 'nur yağması' beklenen (yani 'yolsuzluklar cenneti') bir 'bit pazarı' olmaktan çıkarttı.

3 Kasım 2002, yakın siyasi tarihimizin en şiddetli 'siyasi depremi' idi. Daha bekleyin; nice 'artçı şoklar'ı gelecek...


5 Kasım 2002
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED