T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hayali bir yazı

Bu, tamamen hayali bir yazıdır. Hiçbir gerçekliği yoktur. Bu çerçevede okunmasını dilerim: Üst düzey komutanların bir değerlendirme toplantısı. Böyle toplantılarda komutanlar ilke olarak en aykırı düşüncelerin seslendirilmesini isterler. Çünkü her ihtimali görmek, doğru bir stratejinin olmazsa olmaz gereğidir.

İşte böyle bir ortamda, bir komutan söz aldı ve "aykırı" düşenceler seslendirmek istediğini söyledi. Daha "türbandan söz etmek istiyorum" dediğinde de toplantı ortamı sinek uçsa duyulacak bir sesizliğe gömüldü. Ama konuştu komutan, ve konuşması engellenmedi. Şunları söyledi:

"-Acaba bu konuda bir yanlışlık yapıyor muyuz ve bu, ordumuzla halkımız arasında istenmeyen duygusal gelişmelere sebep oluyor mu? sorusunu getirmek istiyorum gündeminize.

"-Bu yasağı bizden biliyor insanlar. Neredeyse hiçbir siyasi parti üstlenmiyor. Üniversitede YÖK Başkanı Gürüz ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu ön planda, İmam Hatipler'de ise Milli Eğitim Bakanı vitrinde gözüküyor. Bunların kamuoyu desteği ne durumda bir bakmak gerekmiyor mu? Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu bir siyasetçi ama DSP'li bir siyasetçi ve o da klasik CHP geleneğinden geliyor. Klasik CHP'nin siyasi projesinin toplumsal tabanı da sınırlı. Acaba bizim bu çizgi ile örtüşüyor konumda gözükmemiz, ne kadar sağlıklı? Genellikle askeri müdahelelerin ardından CHP-Ordu denkleminden söz edildi. 28 Şubat süreci içinde de geldi mesele, özellikle türban konusunda böyle bir görüntü içine sıkıştı. Acaba bunun Türk Silahlı Kuvvetleri'nin imajına etkisi ne oldu? Böyle bir araştırma yapmamızda yarar olduğunu düşünüyorum.

"-Türbana karşı neden olumsuz bir tavır takınmamız gerektiğini de bir kere daha düşünmemizde yarar görüyorum. Türban ya da halkımızın dediği gibi başörtüsü, bizim kadınlarımızın en tabii giysileri arasında. Hepimizin anneleri, teyzeleri başörtülüydü. Bizim eşlerimiz başörtüsüz olabilir ama halkımızda yaşayan değerleri önemsemek, bizim ordumuzun en önemli vasıflarından olmuştur. Bu, güçlü bir savunma için de gereklidir. Halkla duygu bütünlüğüne ulaşmış bir ordu ancak, halkın gücünü savunma için seferber edebilir. Çoğu askerimizin annesi başörtülü. Şehit çocuklarımızın cenaze törenlerinde onları gördük hep. Diploma törenlerimizde tribünlerde öyle anneler var, sakallı babalar var. Bu insanlar, çocuklarının resmi geçidini göz yaşlarıyla izliyorlar. İstiklal Harbinde askere mermi hazırlayan kadınlar, kağnılarla mermi taşıyan kadınlar başörtülü, çarşaflı kadınlardı. Mermiyi bebeğinin kundağına saranlar da onlardı. Bizim türban ya da başörtüsü ile sorunumuz neden olsun? Bugün Allah korusun ülkemizin zor bir durumu olsa, ülke için bir fedakarlık çağrısı yapsak, sesimizi en önce duyanlar gene onlar olacaktır sanıyorum.

"-İran'la paralellik kurarak kendi kadınlarımızın başörtüsünü tehlike diye algılamak doğru bir değerlendirme olmamalı diye düşünüyorum. Kendi halkımızın sağduyusundan kuşkulanmamalıyız. Bin yıldır bizim halkımız İslam'la içiçe ve bu sürede dindar insanlardan bu ülkeye bir tehdit gelmiş değil. Dindar insanlarımız İslam konusunda orta yoldan asla ayrılmamışlar. Hele İran'a özenmek gibi bir tavır hiç olmamış. Aksine belki duygusal planda da olsa, İran'ın tavrını olumsuzlama yönünde yaygın bir eğilimden söz edilebilir. Evet, o zaman neden böylesine yoğun kuşku?

"Bu yasaklar bizden biliniyor, dedim. Medyaya da, Milli Güvenlik Dersi öğretmenleri vs'nin ilgisi sebebiyle böyle yansıyor haberler. Bunun ordu-halk ilişkilerini sağlıklı etkilemediğini düşünüyorum. Kendimizi bu insanların yerine koyalım bir, empati yapalım. Bu çocukların, onların anne-babalarının, hısım akrabalarının yerine koyalım, neler hissederdik? Peki ne düşünürlerse düşünsünler demek doğru mu Ordu-Halk ilişkileri açısından? Kamuoyu yoklamalarında, güven ve itibar sıralamasında Türk silahlı Kuvvetleri hep en başta. Dün de bugün de. Bu, onur verici bir durum. Ama bir şey dikkatimizden kaçmamalı diye düşünüyorum. Rakamlar aşağı iniyor. Yüzde 90'lardaydık bir zamanlar, şimdi yüzde 70'lerde sonuçlar çıkıyor. Doğru-yanlış tartışılabilir. Ama bana göre "ya doğruysa?" diye sormak gerekir. Çünkü buradaki bir puan düşüş, başkası önemsemese de, bizim önemsememiz ve sebebini bulmamız gereken bir husustur.

"-Burada geçtiğimiz yıllarda TESEV tarafından ve Boğaziçili bir grup tarafsız bilim adamına yaptırılan kamuoyu araştırmasına da dikkatlerinizi çekmek isterim. Bu araştırmada, yüzde 78 nisbetinde bir kesimin başörtülü öğrenim ve hatta şaşırtıcı biçimde başörtülü kamu görevine olumlu baktığı sonucu çıkmıştır. Bu, ilginçtir ki, Türk Silahlı Kuvvetlerine güven duyan oran'a paralel bir rakamdır. Bence bu iki rakamı da dikkatle değerlendirmek gerekir.

"Şu gözlemim sanırım paylaşılacaktır. AB ile ilgili en tabii ve samimi güvenlik kaygılarımız, samimiyetimiz ve sorumluluğumuz gözardı edilerek "AB'ye girilince iktidarlarını kaybedecekler" diye yorumlanabiliyor ve bu kaygılar sınırlı bir zümre dışında paylaşılmıyor. Özellikle halk duyarsız kalıyor bu tür kaygılar karşısında? Ben, ülke güvenliği konusunda her zaman hassas olmuş halkımızın bu kaygılarımızı anladığını düşünüyorum. Ancak duyarsız kalış da bir gerçek. Bunda, muhtemel ki 28 Şubat süreci uygulamalarının ortaya çıkardığı duygusal soğumanın önemli etkisi olmalıdır. Belki huzurunuza getirebileceğim en aykırı düşünce bu olacaktır: 28 Şubat'a çok angaje olduk ve eğer biraz serinkanlı bakarsak bu süreçte halkımızla yeterince buluşmadığımızı görebiliriz.

"-İstanbul'daki görüntülerin halkımızda nasıl bir duygu oluşturduğunu dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Orada biz var mıyız, bunu sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Binlerce kız çocuğu, binlerce aile, binlerce polis ve çığlıklar, göz yaşları... Devlet-toplum ilişkileri açısından normal değil bu görüntüler... Siyasetçiler birer ikişer kendilerini arındırmaya çalışıyor bu görüntüden... Acaba halk "Asker olmasa bu yanlışlığı sürdüremezler" gibi bir düşünceye kapılıyor mu? Ve acaba biz orada "yanlışlığı sürdüren bir güç" gibi mi algılanıyoruz?

"-Ben, başörtüsü konusunda halkımızla bütünleşen bir çizgimiz olması gerektiğini düşünüyorum. Bu bize hiçbir şey kaybettirmez. Şuna da inanıyorum, küçücük bir jest bile, halkımızda varolduğunu hissettiğimiz duygusal soğumayı izale edecektir. Ben halkımızın içinde bulunduğu duyguları bir kopma olarak değil, bir burukluk, bir serzeniş, bir gönül koyma olarak algılamanın doğru olacağı inancındayım. Ama bu burukluğun derinleştirmesine izin vermemek gerekir.

"-Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bir konuda tavır belirlerken en aykırı düşüncelerin seslendirilmesine imkan veren yapısı, bizim en güçlü tarafımızdır, diye düşünüyorum. Bu yaklaşım içinde düşüncelerimi seslendirmeme imkan verdiğiniz için teşekkür ederim."

Böyle bir konuşma yaptı ve sustu komutan. Sonuç? Sonucu bilmiyorum. Hayallerim bana yardım etmiyor o konuda... Hayalimin ulaştığı nokta bu şimdilik. Her şey sınırlı hayaller bile... Dilerim ülkemiz başka hayallere de yol açacak bir gönül iklimine ulaşır...


12 Mart 2002
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED