T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hangi yüzümüzle AB'ye girmeyi tartışıyoruz?

Bu Avrupa Birliği meselesi "halkı canından bezdiren sıkıntıları" unutturmak için "yapay" olarak gündeme getiriliyor. Yoksa halkımızın gündeminde, karnını doyurmak, bir parça rahat etmek isteğinden başka bir şey yok.

Biz olaylara hep "ekonomik açıdan" baktık. Olayların "sosyal yönünü" ihmal ettik. Sanki Avrupa Birliği'ne girmek bizim elimizdeymiş gibi tartışıp duruyoruz. Dünkü Hürriyet gazetesinde Serdar Turgut'un güzel bir değerlendirmesi vardı. Hoşuma gitti bir bölümünü buraya alıyorum, sonra konunun ekonomik yönüne gireceğim.

Serdar Turgut "Bilmediğim bir şey mi var?" başlıklı yazısında "Ben Türkiye'nin bu haliyle Avrupa Birliği'ne üye olamayacağını, bu haliyle kalmakta ısrarlı olduğu sürece de olmaması gerektiğini, çünkü birliğe bu halimizle üye olduğumuz takdirde Avrupa'daki standartların aşağıya çekilmesine neden olacağını, bunu da kabul etmenin imkansız olduğunu düşünüyorum" diyor ve yazısını şu satırlarla bitiriyor:

"Sevgili okurlar, Bir ülke düşünün, en modern şehrinin göbeğinde evlerinin altındaki ahırlarda hayvan besleyen insanlar olabilsin.

Semtte komşu olanlar birbirlerine kanlı bıçaklı düşman durumunda olsun ve en önemlisi de elektrik sayımı yapmak isteyenlerin bile semte girebilmeleri ancak bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra gerçekleşebilsin.

Bütün bunlar olabilsin ve sonra da birileri çıkıp Türkiye Avrupa Birliği'ne üye olsun mu olmasın mı, demokrasimiz ne olacak falan filan diye tartışsın.

Haydi canım sizde, kimi kandırıyorsunuz siz!

Sanki biz istediğimiz takdirde, bu halimiz sürdüğü müddetçe Avrupalı olmamız mümkünmüş gibi!

Gerçekleri bilmesek yiyeceğiz bu yalanları da ama artık sıktılar bu boş laf edenler.

Size bir şey söyleyeyim mi, bir ülkenin en modern, iddialı şehrinde elektrik sayım memurları bile bir semte ancak sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde girebiliyorsa, o ülkede demokrasi olabilmesi mümkün değildir.

Ayrıca bu durumda Türkiye'nin Avrupa üyesi olup olamayacağını tartışmak da tam bir komedi örneğidir"

Serdar Turgut işin "bir başka yönünü" aktarıyor. Bir de işin "ekonomik yönü" var. Biz "ekonomik yönü" hep ihmal ettiğimiz, hep "ele güne muhtaç" kaldığımız için şimdi bizi ellerinde oynatıyorlar.

Size iki "garip" olay aktaracağım. TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan "Artık bıçak kemiğe dayandı" dedikten sonra, dün de bununla ilgili olarak "ekonomide büyümeye geçiş için öneriler hazırlandığını" söyledi. TÜSİAD'a üye işadamları ve holding yöneticileri "büyüme stratejilerini" belirlemek için İstanbul'da bir araya gelmişler. Şirket yöneticileriyle "beyin fırtınası" yapmışlar. Tuncay Özilhan diyor ki "Beyin fırtınası sırasında ortaya çıkan görüşleri hükümete aktaracağız ve bunların hayata geçmesine çaba harcayacağız."

Boşuna kürek çekecekler. Sakın "beyin fırtınası" yapmalarını ve "büyümeye geçiş" için çözüm yolları aramalarını kastettiğimi sanmayın. Ben işin "hükümet ayağı" kesiminden umutsuzum.

TÜSİAD'ın "Aman büyümeye bir çare" diye başvuracağı hükümetin bir Devlet Bakanı çareyi IMF'nin Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen'i "ikna" etmekte arıyor. O çareyi IMF'de ararken, TÜSİAD'ın hükümete gitmesi yerinde bir hareket olmaz. Onun için onların da IMF'ye gitmesini salık veririm. Daha kısa yoldan ve "daha etkili" bir çözüm bulabilirler.

Juha Kahkonen başkanlığındaki IMF heyeti Devlet Bakanı Tunca Toskay'ı makamında ziyaret ediyor. Bu ziyaret yaklaşık bir saat sürüyor. Bakan Toskay toplantıdan sonra, görüşmede "büyüme ve ihracat" konusunu ele aldıklarını belirtiyor ve şunları söylüyor: "İhracatta azalma var dedim. O da doğru dedi. Onun sebeplerini tartıştık.

Biz problemlerin çözülmesi, ihracatın istikrarlı bir şekilde artması için alınması gereken tedbirleri kendilerine detaylı bir şekilde anlattık. İlk önce TL'nin değerlenmesi ihracatçıyı son derece sıkıntıya sokuyor. İkincisi üretimin artırılması lazım. Bankacılık sektörü ile özellikle KOBİ'ler arasında kilitlenmiş olan ilişkilerin hızlı bir şekilde sürdürülmesi gerekir"

Görüyor musunuz, bir ülkenin Devlet Bakanı, bir "kıytırık IMF bürokratı" karşısında ne hallere düşüyor!... "IMF'den icazet isteyen" bir yönetime TÜSİAD gidip de ne yapacak?

Vatandaşı, İstanbul gibi bir kentin göbeğinde, evinin altındaki ahırda "inek" besliyor, bakanı IMF'den "medet" umuyor. Böyle bir ülke Avrupa Birliği üyesi olsa ne olur, olmasa ne olur?


12 Mart 2002
Salı
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED