T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Dokuz doğurmak

Zor günler geldi yetişti. Her maç artık bir final havasında geçecek. Gönül ister ki bu süreçte futbolun hızı, kalitesi yükselsin.

Heyhat!..

Tam tersi bir manzarayla karşı karşıyayız. Çünkü bizatihi yöneticiler, hocalar ve futbolcular; hatta hayret edilecek bir husustur futbol yorumcuları da koro halinde şu nakaratı tekrarlıyorlar:

Bu saatten sonra iyi futbol beklemeyin.

Peki niçin?

Çünkü artık her ne pahasına olursa olsun -yani çirkin futbola yol açılıyor- her takım kazanmak zorunda.

İcabında ne kendi oynayacak, ne rakibini oynatacak.

İyi de, yahu kardeşim bunun tersini düşünseniz olmuyor mu? Her iki takım da bütün gücünü ortaya koysun, hem kendi güzel oynasın, hem de rakibi. Böylece seyirciler de futbola doysun.

Ancak içimden bir ses kendi tezimin de çürük olduğunu fısıldıyor. Şöyle ki:

İyi futbol istiyorsun ama, süper ligde sezon başından bu yana iyi futbol kaç maçta ortaya çıktı? Hangi takım iyi futbolu ile göz doldurdu. Cevap: Yok gibi.

Belki bir Ankaragücü, belki bir Denizli belki bir takım hüviyetine bürünmeye çalışan Beşiktaş diyelim. O kadar.

Onun ötesi sadece Galatasaray'ın Avrupa'da sergilediği ve hepimizi tatmin eden futboludur. Umarız yarın ki Roma maçında da sarı-kırmızılılar aynı performansı yakalar ve Avrupa macerasına alnının akı ile devam eder.

Zaten Galatasaray'ı hep alkışladık, hep tebrik ettik. Terim döneminden gelen onbir futbolcusunu yitiren; yerlerine mütevazı denilebilecek transferler yapan, bunları takımın sürdürdüğü futbol anlayışına monte edebilen, parasal sorunları krize dönüştürmeyen, üç cephede bu şartlarla savaşan ve hâlâ lider olan Galatasaray'ı alkışlamayıp da ne yapacaksınız. Hem takımı, hem de Lucescu'yu.

Buna mukabil bir de Fenerbahçe'yi düşünün. Tesisler tamamlanmış, stad işi bitirilmiş, hocaların her istediği futbolcu alınmış, arkasında büyük bir taraftar ve medya desteği ile sezona giren takım ite-kaka bir futbolun ötesine geçemiyor.

Taraftar Antalya maçında dokuz doğurdu. Pek çoğu fıtık oldu, bir kısmı sinir krizi geçirdi. Neyse ki Lorant'ın kondüsyon meselesini epeyce yoluna koyduğu hissediliyor. Antalya altmışıncı dakikadan sonra yavaşladı. Tamamen sahasına kapandı. Bu kapalı defansı yarmak için dar alanda beceri sahibi futbolcuları oyuna sürmek gerekiyordu.

Lorant isabetli bir karar ile sahada kaybolan Simeo'yu çıkarıp yerine Yusuf'u koydu. Orta alanda hiçbir varlık gösteremeyen Rapaiç'i kenara çekerek oyuna bir hareket, bir çözüm getirdi.

Çözüm diyorum çünkü Yusuf bizatihi kendi ürettiği pozisyonları golle neticelendirse idi sonuç farklı olacaktı.

Gerek şampiyonluğa oynayan takımlar, gerekse düşme hattında bulunanlar için geride kalan maçlar birer varoluş mücadelesi şeklinde geçecek.

Antalya'daki kabız futbolun örneklerini çok göreceğiz. Zaten süper ligin olmayan futbol kalitesi iyicene düşecek.

Seyirciye sabır dilemekten başka yapacak bir şey yok.


12 Mart 2002
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED