T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Son" Alman Filozofu öldü!

Türkiye'de genel gazete okuru için bir haber değeri taşıyıp taşımadığını kestiremesem de bu sütunun okurlarının –hiç değilse– adından haberdar olduklarını bildiğim bir Alman düşünürünün, Hans Georg Gadamer'in geçen hafta, Çarşamba günü (13 Mart 2002), Heidelberg'de, 102 yaşında hayata veda etmiş olduğunu duyurmak isterim.

Alman gazetelerinin "Son Alman Filozofu" (der letzte deutsche Philisoph) diye andıkları, dahası "Bir Anlama Ustası" (Ein Meister des Verstehens) olarak adlandırdıkları Gadamer, gerçekten de 20. yüzyılın önemli düşünürlerinden idi.

Biyografisiyle ilgili kısaca birşeyler söylemek gerekirse, kendisi 11 Şubat 1900'de Marburg'da doğdu. Lise eğitiminden (Abitur) sonra Breslau, München ve Margburg'da Germanistik, Tarih, Sanat Tarihi ve Felsefe eğitimi gördü. Freiburg'da Edmund Husserl'in yanında çalıştı ve 1923'de orada Heidegger'le karşılaştı. 1922'de Doktora sınavını başarıyla geçti (Das Wesen der Lust in den platonischen Dialogen). Platon üzerine çalışmalarına Heidegger'in yanında da devam etti. (Hayatı boyunca Heidegger'in sadık bir talebesi olmayı sürdürdü ve hep böyle anıldı.) 1928'de üzerinde çalışmaya başladığı "Platos dialektische Ethik: Phänomenologische Interpretation zum Philebos" adlı eserini 1931'de Leipzig'de yayımladı.

En ünlü eseri olan "Wahrheit und Methode: Grundzüge einer philosophischen Hermeneutik"i 1960'da Tübingen'de neşretti. Sokrat-öncesi filozoflardan Celan ve ayrıca Plato, Cusanus, Hegel, Heidegger üzerine çeşitli tedkikleri vardır. (Msl. "Hegels Dialektik", Tübingen, 1971).

"Philosophische Lehrjahre: Eine Rückschau" adlı hâtıratını 1977'de neşretmiş olan Gadamer'in külliyatı 1985-1995 yılları arasında 10 cilt halinde yayımlanarak tamamlanmıştır. (Gesammelte Werke, Tübingen)

15 Mart 2002 tarihli Der Tagesspiegel'de Kerstin Decker'in Gadamer'in ölümü üzerine yazdığı yazı, ilgilileri için oldukça anlamlı bir başlık taşıyordu: "Önce Haberci Vardı!" (Am Anfang war der Bote!)

Decker, Atina sokaklarında, "Bana gerekli olmayan ne de çok şey görüyorum!" diye bağıran Sokrat'a benzettiği Gadamer'i anlam'ı, anlama'yı, kendini-anlama'yı öne çıkaran bir düşünür olarak tanıtıyor ve onun, Nietzsche'den başlayarak modern Alman düşüncesine (sadece Alman düşüncesine mi?) canlılık getirmiş nadir ustalardan biri olduğuna işaret ediyor: "O 20 yüzyılın dialog felsefecisidir, dialog-biliminin kurucusudur. VE çünkü artık tartışma her yerdedir! Hatta çocuk odalarında... Herşey sınır tanınmadan son noktasına kadar tartışılıyor. Ne var ki konuşma bir tartışma değil ki! O fikirleri çürütmek istemez, ispatlamak da... Zira konuşmak demek zenginleşmek demektir!"

Ardından şunu eklemeden de edemiyor:

- Muhtemelen Gadamer'in babası da oğlunu anlamamıştı; çünkü adamcağız bir Kimya profesörüydü."

Die Zeit'tan Robert Leicht ise, "Burada Almanca konuşuluyor ve fakat acaba anlaşılıyor mu?" diye başladığı yazısında, Gadamer'in konuşmak'tan ziyade anlama'nın üzerinde durduğunu ve Almanların asıl onunla dialog'un, anlama'nın, anlam vadisinin içine girdiklerini ima ediyor. Ne de olsa Gadamer iki dünya savaşını da bizzat yaşamış, Almanya'nın iki kez devrildiğine bizzat tanıklık yapmış bir düşünür değil miydi? (Bu denli uzun yaşamak bir düşünür için nimet midir, ceza mıdır bilemem ama ilginç olanı şu ki Gadamer bir yıl önce doğmuş olsaydı, bu yönüyle üç asırdan pay almış nadir dünyalılardan biri olacaktı.)

Dilthey'in "Tabiatı açıklayabiliriz ve fakat kendimizi anlarız" sözünden hareketle –gençliğinden itibaren– Doğabilimleri karşısındaki calib-i dikkat (!) duruşunu koruyan Gadamer'in "konuşma" ve/veya "karşılıklı-konuşma" bağlamında yeniden tanımladığı "önyargı" (Vorurteil) ve "kendini-anlama" (Selbstverständigung) kavramları bugünün felsefe meraklıları nezdindeki kışkırtıcılığını hâlâ muhafaza etmektedir.

Niçin saklayayım? Gadamer'in ölüm haberini duyduğumda, –nedendir bilinmez– aklıma gelen ilk şey, Efendimizin (s.a) şu hadis-i şerîfi oldu:

- İnsanlar uykudadırlar. Öldüklerinde uyanırlar!

Galiba, herşeye rağmen onun –kelimenin gerçek anlamıyla– "Son Alman filozofu" olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.


22 Mart 2002
Cuma
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED