T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Günaydın ve nostalji

Haldun Bey'i ben de tanıdım; kısa süren Günaydın maceramda topu topu bir kez, o da uzaktan, arabadan inişini tarassut etmiştim.

Biz alt kademe çalışanları, daha çok Haldun Bey'in eli ayağı, herşeyi olan Kemal Kınacı'yla muhatap olurduk.

Kemal Bey, o herkesleri hayran bırakan tecessüsüyle, kimin ne haltlar karıştırdığını, işe hangi saatte vasıl olduğunu, hangi işin ucundan tuttuğunu bilir, görür, kimbilir belki de ilgili yerlere rapor ederdi.

İyi bir adamdı.

O kozmopolit ortamda, Web-Ofset adı verilen o yoz cangılda Şanlıurfa'dan taşıyıp getirdiği kimi hasletleri muhafaza ettiğini dehşetle görmüştüm.

Patronun eli ayağı, temsilcisi değil sadece, personel arası uyuşmazlıklarda da iyi bir "sorun giderici"ydi.

İlklerin gazetecisi Haldun Simavi, bugün çoğunluğunu utançla andığımız "yaratıcı gazetecilik" alıştırmaları yaparak, Günaydın'ı Türkiye'nin tartışmasız en büyük gazetesi haline getirmişti.

Bol resim, dana gözü hurufat, esprili başlık, "asparagas" haber ve elbette kadın-erkek meselelerine dair iç gıcıklayıcı öyküler.

Bu tarz gazeteciliğin uç örneği olarak "Tan" gazetesini tedavüle sürdü Haldun Bey ve bu yozlukla birlikte kendi sonunu hazırladığını/hazırlamakta olduğunu farkedemedi.

Günün birinde "Lanet olsun" deyip hem mesleğini, hem sevenlerini ve ilişkilerini, hem de "hayatının aşkı" saydığı gazetesini bırakıp köşesine çekildi.

Hiç sevmeseniz de, tarzını benimsemeseniz de, Günaydın nostaljik bir taddır.

Hayatınızdır, geçmişinizdir, uyandırıldığınız ülkedir.

Ama siyah-beyaz, Web'le renklendirilmiş, arkaik bir ülke.

Lanetli bir gazeteydi de...

İlk sahibi bırakıp kaçmış, ikincisi iflas etmiş, üçüncüsü öldürülmüştü.

Dördüncü ve sonuncusu da "iflas ve icra davaları"yla boğuşuyor.

Günaydın'ın yeniden yayınlanacağını duyduğumda, hem heyecanlandım, hem de işin içinde birtakım "hesaplar" olduğunu düşünüp üzüldüm.

Gazete, bir "Zafer Mutlu projesi" olarak gündeme getirilmiş duyduğuma göre.

Zafer Mutlu için bir parantez açmam lazım burada.

En iyi arkadaşı Selahattin Duman'a göre "Etrafında hemen sempati yaratan" bir tip değildi; çünkü, "çok itici görünüşlü"ydü.

Ama, iyi ustaların elinde yetişmiş iyi bir gazeteciydi.

On sekiz yaşında mesleğe başladığı günden itibaren ihtirasları çok sarih ve kesindi: Büyük bir gazetenin genel yayın yönetmeni olmak ve çok para kazanmak istiyordu. Gözü, "doğal olarak", bir genel yayın yönetmeninin aldığından çok daha fazlasındaydı.

Bunu başardı da...

Önce bir gazeteye genel yayın müdürü oldu, sonra kimi iştiraklerde hisse sahibi, sonra da önemli bir bankada yönetim kurulu üyesi.

Bugün "gazeteci" dendiğinde zihinlerde banka ve para ilişkileri canlanıyorsa, bunda öncelikle Zafer Mutlu gibi aklıyla hırsını dengeleyememiş arkadaşların payı vardır.

Ünlü Etibank davasından sonra Dinç Bilgin'le Zafer Mutlu arasına kara kediler girdiği söylenmişti ama, görülüyor ki "ikili" yeni projeler peşinde.

Günaydın şimdilik günlük bir gazetenin eki olarak çıkacak (çıkıyor), ama ileride palazlanıp rüştünü ispat etmesi ve belki de Sabah gazetesinden doğacak boşluğu doldurması beklenecek.

Nerden nereye...

Peki "hesap" neresinde bu işin?

Taha Kıvanç ağabeyimiz yazdığı için ayrıntıya girmiyorum; beni işin "nostalji" ve "tarih" boyutu daha çok ilgilendiriyor, gerisi Dinç Bey'le alacaklıları arasındaki mesele...


22 Mart 2002
Cuma
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED