|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir önceki yazımızda, krizden çıkış için alınması gereken acil tedbirleri ortaya koymaya çalışmıştık. Önerdiğimiz bütün tedbirler için ilave kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır. Bugün ağırlıklı olarak kaynak konusunu işleyeceğiz. Orta ve uzun vadeli kaynak önerileri, krizden çıkış tedbirlerinin uygulamaya konulmasına imkan sağlamaz. Tedbirler hemen yürürlüğe konulması gerektiği için ek kaynağın da hemen harcanabilir olması gerekir. Hazine'nin sahip olduğu gayri menkullerin kaynağa dönüştürülmesi projeleri için asgari 6 aylık bir zaman dilimine ihtiyaç duyulacaktır. Keza özelleştirme sonucu sağlanacak imkanlar da bugünden yarına kullanılacak durumda değildir. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tasarruflarının bir şekilde Türkiye'ye getirilebilmesi için güven ortamının tesis edilmesi gerekir. Bunun için de belirli bir zamana ihtiyaç olduğu açıktır. Önerdiğimiz çözümler, İMF tarafından kabul edilmeyeceği için dış kredi bulma imkanı olmayacak, hatta, mevcut imkanlar da büyük oranda ortadan kalkacaktır. Ülkemize gelmekte çekingen davranan doğrudan yabancı sermayenin tereddütlerinin, uygun politikalar üretilse dahi ancak orta ve uzun vadede giderileceği anlaşılmaktadır. Kısa vadeli spekülatif sermayeye kapılar zaten kapatılmaktadır. AB kaynaklarının kullanılarak iç ve dış borcun döndürülmesi ve ekonomik büyümenin sağlanması gerçekçi bir yöntem olarak görülmemelidir. Zira, AB bugüne kadar, uluslar arası anlaşmalar çerçevesinde taahhüt ettiği kaynakları dahi kullandırmamıştır. Bu şartlar altında Hazine'nin Merkez Bankası'ndan kısa vadeli avans kullanımı dışında kaynak imkanı bulunmamaktadır. Bilindiği üzere, Hazine, uzun yıllar bütçe ödenekleri toplamının % 15'ini aşmayacak miktarda Merkez Bankası'ndan kısa vadeli avans kullanmıştı. Daha sonra Merkez Bankası Kanunu'nda değişiklik yapılarak bu oran % 3'e düşürüldü, daha sonra da Kemal Derviş döneminde sıfırlandı. Bugünkü mevzuata göre Hazine nakit açıklarını ancak piyasadan yani bankalardan borçlanarak kapatabilir, Merkez Bankası'ndan kredi kullanamaz. Merkez Bankası Kanunu'nda gerekli değişiklik yapılarak bütçe ödeneklerinin % 5'i kadar kısa vadeli avans kullanma imkanı getirilirse, Hazine'nin 2002 yılı boyunca kullanabileceği, yaklaşık 15 katrilyon liralık bir kaynak ortaya çıkar. Bu kaynağın adı, sokaktaki vatandaşın tanımlamasıyla karşılıksız para basılmasıdır. Merkez Bankası kaynaklarının kullanılmasının gerçek bir kaynak olmadığı, enflasyonu kamçılayacağı ve bugüne kadar ağır bedeller ödenerek yapılan enflasyonla mücadele çabalarını boşa çıkaracağı itirazları olabilir. Hemen belirtilmesi gerekiyor ki bu itirazlar gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Hazine'nin Merkez Bankası'ndan kısa vadeli avans kullanması parasal tabanda genişlemeye yol açacaktır. Bu gerçek inkar edilemez. Ancak, unutulmaması gerekir ki bugün piyasada ağır bir likidite problemi yaşanmaktadır. Bunun nedeni de Şubat krizinden sonra parasal tabandaki genişlemenin enflasyon oranının altında kalmasıdır. Bu durum, rakamlarla ortaya konulursa konu daha kolay anlaşılacaktır. 2001 yılındaki enflasyon oranı yaklaşık olarak % 88 civarında gerçekleşmiştir. Aynı dönemde, emisyon hacmi % 57,5, rezerv para miktarı % 41,1, M1 para arzı % 60,7, M2 para arzı % 58,3 oranında artmıştır. Bütün bu parasal büyüklüklerdeki genişleme oranı enflasyon oranının bir hayli altındadır. Parasal tabandaki reel daralma ekonomide kasılmaya ve durgunluğa yol açan etkenlerden birisidir. Şubat krizi öncesindeki mübadele dengesinin korunması ve enflasyona paralel olarak ihtiyaç duyulan likiditenin sağlanması için parasal tabandaki genişlemenin enflasyon oranı kadar olması gerekirdi. Dolayısıyla, Merkez Bankası kaynaklarının kullanılması neticesinde parasal tabandaki genişlemenin bir bölümü, piyasanın doğal likidite ihtiyacını karşılamada kullanılacak ve fiyatlar genel seviyesi üzerinde bir baskı oluşturmayacaktır. Diğer taraftan, aynı dönemde banka kredilerinde de ciddi bir daralma yaşanmış ve piyasanın likidite talebini artırmıştır. 2000 yılında banka kredilerindeki artış oranı sadece % 33,8 olmuştur. % 88'lik enflasyon oranı ile karşılaştırıldığında banka kredilerindeki daralmanın çok büyük olduğu ve bunun reel sektörü ciddi finansman sıkıntısına soktuğu ortaya çıkar. İlave olarak reel sektör ve piyasanın likidite problemini artıran bir başka neden de vadeli çek kullanımında Şubat krizi sonrasında meydana gelen daralmadır. Ülkemizde vadeli çek mübadele aracı olarak kullanılmaktadır. Mübadele aracı olmak paranın 3 temel fonksiyonundan birisidir. Piyasada oluşan güvensizlik ve çeklerdeki yüksek dönme oranı nedeniyle vadeli çek kullanımı azalınca, piyasaya likidite daralması etkisi yapmıştır. Merkez Bankası'ndan kullanılacak kısa vadeli avansların bir bölümü de, daralan banka kredisi ve vadeli çek kullanımının ortaya çıkardığı likidite ihtiyacının giderilmesinde kullanılacak ve enflasyonist etkiye sahip olmayacaktır. Gerçekçi bir yaklaşım, Hazine'nin kullandığı kısa vadeli avansın bir kısmının fiyatlar genel seviyesinde artışa yol açacağını kabul eder. Parasal tabanda genişleme olmasa dahi, mal ve hizmetlere olan talebin artması halinde, baskı altına alınmış fiyatlarda bir miktar kıpırdanma olacaktır. Durgunluktan çıkış için de talebin artması gerektiğine göre enflasyon oranında bir miktar artışın olması zaten kaçınılmazdır. Bize göre enflasyonda, kısa vadeli avansın kullanımı nedeniyle meydana gelecek ilave artış, Merkez Bankası'nın akıllı ve hatasız para politikaları ile desteklendiğinde 15-20 puanı geçmeyecektir. 1990'lı yıllardan itibaren uygulamaya konulan sayısız enflasyonla mücadele programlarındaki başarısızlık ve başarısızlığın da enflasyonla mücadeleyi, ekonomiyi daraltarak yapmayı esas alan politikalardan kaynaklandığı dikkate alındığında, fiyatlar genel seviyesindeki 15-20 puanlık artış önemsiz kabul edilmelidir. Büyük bir hata yapılmadığı takdirde hiçbir zaman hiperenflasyon tehlikesi bulunmamaktadır. Bu noktada, önerdiğimiz çözümlerin bir bölümünün de özellikle maliyetler yoluyla enflasyonu düşürücü etkiye sahip olduğunun altının çizilmesi gerekir. Reel faizlerde ve üretimin girdi maliyetlerinde meydana gelecek düşüşler enflasyon oranını da belli oranda aşağıya çekecektir. İç borçların konsolidasyonu
İç borç stoğu ve faizlerinde yapılacak vade ayarlaması, yani konsolidasyon da en azından 2002 ve 2003 bütçelerinde ilave kaynak imkanını ortaya çıkaracaktır. 118 katrilyon liralık iç borç stoğunun % 35'i Kemal Derviş tarafından dövize çevrilmiştir. Dövize çevrilen iç borcun tamamına yakını özel kesim tarafından bankalar yoluyla Devlet'e borç verilen paralardan oluşmaktadır. TL cinsinden olan Hazine borçlarının büyük bölümü de kamu kuruluşları tasarrufları ile kurumsal tasarruflardır. Dövize çevrilen iç borcun, Merkez Bankası kaynakları kullanılarak erozyona uğratılması imkanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla iç borcun dövize dönüştürülen kısmının, en azından bir bölümünün faiziyle birlikte konsolide edilmesi imkan dahiline girmiştir. Burada en önemli problem, konsolide edilen borçlardan alacaklı olanların bir bölümünün reel sektöre ait olmasıdır. Konsolidasyonla birlikte reel sektörün finansman imkanları daralmış olacak ve üretim olumsuz yönde etkilenebilecektir. Hazine'nin Merkez Bankası'ndan kısa vadeli avans kullanması esasında bu sorunu büyük oranda çözmektedir. Kısa vadeli avans nedeniyle parasal tabanda genişleme olacağı için bankaların kredi imkanları da artacaktır. Bankaların, Devlet'e borç vermiş olanlara, Devlet'deki alacakları karşılık ve teminat gösterilmek suretiyle kredi sağlaması bu kişi ve kuruluşların, konsolidasyon nedeniyle ortaya çıkan finansman problemini büyük ölçüde çözecektir. Eğer iç borçlar toplamının % 20'si yukarıda belirtildiği şekilde ertelenebilirse 2002 yılı bütçesi için 10 katrilyon liralık ilave bir kaynak ortaya çıkacaktır. Ekonomik canlanma ile birlikte vergi gelirleri ve SSK'nın prim gelirleri artacağı ve bu dönemde orta ve uzun vadeli kaynak paketleri devreye sokulabileceği için sistemde bir tıkanma meydana gelmeyecektir. 25 katrilyon liralık kaynağın bir bölümü Hazine'nin daha az borçlanmasının ortaya çıkaracağı finansman açığında kullanılacaktır. İlave kaynağın bütçe kalemleri arasında nasıl dağıtılacağı ise ayrı bir çalışma konusudur. Talep artışının ithal mallarına yönelmesi, önerilerimiz arasında yer alan gerçekçi kur politikası ile önlenecek ve cari işlemler dengesi pozitif bakiye verecektir. Bu konuya ayrıntılı olarak başka bir yazımızda devam edeceğiz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |