|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Vefatının 42. yıldönümünde (23 Mart 1960), merhum ve mağfur Bediuzzaman Hazretleri'nin hayatı üzerinde, bir kaç günlük bir dizi yapayım. Amma olmadı! Binbir mücadele içinde, isterdik ki; -Ana dili "Kürtçe" olduğu halde, Bediuzzaman Hazretleri niçin "Türkçe" yazdı bütün eserlerini, -Mustafa Kemal Paşa'nın Filistin cephesindeki savaşı sırasında, o nasıl olur da "milis komutan" olarak Bitlis'te Ruslarla savaşmayı yeğledi? -Niçin medreselerde "müsbet ilim" gayreti gösterirken, mekteplerde de "dinî ilimler" tedrîsini nasıl yorumladı; -Darü'l-Hikme'de azalığa başlarken, "zihni yorgunluğuna" sebep olanları nasıl bertaraf etti; (bkz: Darü'l-Hikmeti'l-İslamiye/Son Devrin İslam Akademisi, İst/İz Yayınları, 1998) -Cumhuriyet döneminde içerdeki hayatı, niçin dışardaki hayatından fazla idi; -Bediuzzaman'ın mahkemelere celbinde, "hangi soyadla" mübaşir tarafından çağrıldığını; (1935'den sonra) -Çok partili hayatta, Milliyetçiler Derneği, Büyük Doğu, İslam Demokrat Partisi ile beraber, "Moskova ajanı" diye hangi "dönme yazar" tarafından ABD'ye jurnal edildiğini; -1960'lı yılların sonlarında, Cemal Tural tarafından hakkında yayınlanan "emirnâme"nin içeriği konusunda bir şeylere açıklık getirip, bir faninin ölümünden sonra bile rahat bırakılmadığını, ve bir asırdır çizdiği yolun ne gibi fayda ve birlik unsurlarını içerdiğini beyan etmiş olalım! Niçin olmadı? Olmadı çünkü; şu anda ülkemiz karmaşık bir durumda, barışık bir ortama hasret, yuvarlanıp gidiyor... Parmaklar nerede ise, kalem tutamayacak kadar mecalsiz, bitik ve yitik!.. Merhum Osman Yüksel Serdengeçti, onu son gördüğünde, nasıl tasvir ve tersim etmişti? İşte şöyle: "Parmaklarına bakıyorum: Bir zamanlar kılıç tutmuş, şimdi kalem tutan parmaklarına... Parmakları kalem gibi idi. Gözleri açık mavi, duru, durgun bir bakışı vardı. Şark şivesiyle konuşuyordu. Fakat ne söylediğini mükemmel anlıyorduk." -Ve yine isterdim ki, Bediuzzaman'ın hayatını hiçesayıp, onu "Şeyh Said"le karıştırmak isteyenlere, -Mustafa Sabri gibi "son asır İslâm dehası" denmeye seza bir alimin "Said-i Kürdiye Reddiye" diye bir risalesi olmadığını; -Ve yine isterdim ki, Mustafa Sabri Efendi merhumun oğlu İbrahim Sabri Efendi -merhumun-, Emin Saraç Hocamıza yazdığı bir mektupta ifade ettiği üzere, merhum babasının Bediuzzaman'a büyük bir hürmet duyduğu ve onunla Darü'l-Hikmeti'l-İslamiye'de birlikte çalıştığını içeren mektubunu da gündeme getirip, Bediuzzaman'ın birlik ve dirlik amili asar ve risalâtının bir kerre daha Müslümanlardan gözden geçirmelerinin gereğini, isbatlamış bulunalım!.. Zira, ülke siyaseten, ekonomik bakımdan, kültürel ve içtimaî cihetten param-parça olmuş bir halde... Merkezî otorite raydan çıkmış, yerel yönetimlerin hali giderek solup-sararma noktasına geldi. Dinî tezyîf ve dindârları tahkir edenlerin yaptığı baskının "dehşetliğini görmek"ten hicap duyan bir Bediuzzaman'ın, ömrünün son yıllarında, kendisi ile uğraşıp, eserlerini toplatan ve "talebeleri"ne en olmadık zulûm ve işkenceyi reva görenlere karşı, şu sözleri bugün için çok daha derin manalar taşır: (Tabii ki ibret alacaklar için) "Ey din ve ahiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz, bana ilişmeyiniz! İlişseniz de, intikamımın muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz!" "Rahmet-i İlahî'den ümit ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bir bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak!" El-hak doğru mesaj vermişti! Onunla uğraşanlar, 40 yıl içinde, heder olup gittiler de, o hâlâ ayakta ve şu sözü, hâlâ semada yansıyıp duruyor: "Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum." Evet, evet doğrudur, ki şu anda Üsküdar'da, Eyüp'te, Ankara'da "evladım" dediği gençler yanıp tutuşuyorlar. İşte onlara da şu mesajı veriyor: "...Ümitvar olunuz! Şu istikbal inkilâbatı içinde en yüksek gür sadâ, İslamın sadası olacaktır!" Onu, irtihalinin 42. yılında, rahmet ve şükranla anıyoruz! Pazar günü de, kendini "Millet-i İbrahim" neslinden görenlerin ülke için soyunduğu çilelere bir nebzecik parmak basalım da teselli bulalım! Hoşça kalınız!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |