T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hece'nin romanı

Türkiye'de her kesimden insanın siyasal ve ekonomik gündeme teslim olduğu bir dönemde yarınlar için umutlu olmamıza yetecek çalışmalar ne kadar az. Düşünce ve sanat hayatımızın 'gündemin' ipoteğine girmesi, kuşatılmış olması başta yayın dünyası olmak üzere düşünce, sanata dünyasını kısır döngüye soktu.

Siyasal gündemin bunaltıcı ortamında yarınlar içir umutlu olmamıza imkan tanıyan gelişmeler de olmuyor değil. Hece dergisi önemli bir çalışmayı gerçekleştiriyor. Yayınladığı özel sayılarla, 'ne yaptığının farkında' olan birkaç insanın bile neler ortaya koyabileceğinin örneğini ortaya koyuyor. Türk Öykücülüğü, Türk Şiiri, Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk Romanı özel sayılarını peş peşe yayınlayan Hece dergisi yayıncılık bakımından da gündeme getirdiği konular bakımından da yarınlara kalacak bir çalışmayı gerçekleştirmiş oldu. Sınırlı imkanlarla, sınırlı okuyucu kitlesine hitap eden bir edebiyat dergisinin her biri dergi sınırlarını aşan, hacimli birer kitap görünümlü özel sayılar yayınlaması her anlamında büyük bir çabayı, fedakarlığı gerektirmektedir. Derginin yayın yönetmeni İbrahim Çelik'in ortaya koyduğu çaba iyi bir yayıncı/lık örneği olarak anılmaya değer. Nitelikli edebiyat ürünlerine sayfalarını açan Hece'nin bugüne dek 67 sayı çakmış olması bile kendi başına bir başarı sayılmalıdır.

Özel sayılar içinde hacimce en kabarık olan roman özel sayısı bir bakıma Türk Batılılaşması'nın bir tarihi gibi görünüyor. Türk romanı 130 yıllık serüveni içinde evrensel ya da klasik roman diyebileceğimiz bir eser ortaya çıkaramadı. Türk romancılığının neden dünya çapında bir eser, romancı çıkaramadığı sorusundan önce bir "Türk romanı var mı?" sorusunu sorarak başlamak daha anlamlı duruyor. Türk modernleşmesinin özgünlüğü ile Türk romanının varolup olmadığı sorusu birbirinden ayrılamayacak bir sorunsaldır. Batı'dan aldığımız edebiyat türleri arasında özellikle roman söz konusu olunca sorunsalın, "Türk modernleşmesi var mı?" sorusundan ayrı düşünülemeyeceği kanaatindeyim. Türkiye'deki Batılılaşma deneyimi ne ölçekte bir özgünlüğe sahipse Türk romanı da o oranda özgün olabilir.

Büyük romancılar düşüncelerini romanda veya romanla örgüleştiren filozof romancılardır. Türkiye'deki düşünce hayatınının özgünlüğü ve çapı ile romanın özgünlüğü ve özgüllüğü arasında doğrudan bir ilişki kurmadan hangi romanın büyük roman ya da evrensel olduğu sorusu havada kalır. Bu anlamda yerli olanı yeniden üreterek dünya ölçeğinde bir dil yakalamış, kendi tarzını bulmuş Türk romanından bahsetmek söz konusu değil.

Hecenin 130 yıllık roman maceramızı ele alın sayısı iyi bir panaroma sunuyor. Ancak şiir özel sayısında yer alan kuramsal yazılarla karşılaştırıldığında bu sayıda roman kuramına ilişkin yazılar daha geride kalıyor. Şiirle roman arasındaki farkın, özellikle Türk şiir geleneği ile roman gelenek/sizliği karşılaştırıldığında bunun anlaşılabilir bir yanı olsa da Roman sayısının antolojiyi aşan boyutu bu yönde beklentileri haklı çıkarıyor. Toplam 844 sayfalık hacim tutan roman özel sayısı, bir edebiyat türü olarak romanın geçirdiği evreleri ele almanın yanısıra tüm renkleri ve eğilimleriyle Batılılaşma maceramızı resmediyor.

"Sonradan keşfedilenler" listesinde diğerlerinden farklı bir yerde duran Ahmet Hamdi Tanpınar için yayınladığı özel sayıdan sonra roman özel sayısının yayına girmesi bu bakımdan anlamlı duruyor. Tanpınar'ın zaman ve mekan idraki, geleneğe yaslanan modern dili gibi ayrıcalıklı yanı sanırım Hece dergisinin yaklaşımı konusunda ipuçlarından biri olabilir/mi? Tanpınar'ın Batıcı muhafazakar yanına rağmen muhafazakar kesimlerde önemsenmesinin nedeni yerli olandan beslenerek modern bir dil yakalama gayretinden kaynaklanıyor.

Türk romanını ele almak aynı zamanda Türkiye'nin modernleşme tarihini masaya yatırmak demektir. Ve özellikle bir edebiyat dalı olarak sınırlamayacak kadar geniş; dünya görüşleri, siyasal eğilimler, toplumsal değişim gibi ana başlıklarla birlikte düşünmeyi gerektirir. Romanı diğer anlatı ve edebiyat türlerinden ayıran önemli yanı insan hayatını ilgilendiren, hayata ilişkin tüm boyutların bir arada ve ihmal edilemeyecek ağırlıkta belirleyici olmasındadır. Hem toplumsal hem bireysel anlamda bir varoluş idrakinin yazılı edebiyat türü olarak ifadesidir. Hece'deki yazıları bir bütün olarak ele aldığımızda Türk romanına nereden bakılması gerektiği konusunda böylesi bir yaklaşımın var olduğunu görülüyor. Derginin duyurusunu yaptığı yeni özel sayıların daha kuramsal çerçevede ele alınmayı gerektiren konular olması dergi yönetiminin edebiyat ve hayat ilişkisine nasıl yaklaştığı hakkında fikir veriyor. Bilmem yanılıyor muyum?


7 Mayıs 2002
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED