|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Güldürenler güler mi?
Tanıklar, bu hafta Türkiye'yi güldüren adam Levent Kırca'yı konuk ediyor. Yıllarca aynı tazelikle, aynı titizlikle sürdürülen bir kahkahanın, kah hüzünlü, kah neşeli hikayesinin anlatılacağı programda, tiyatro tutkusu, sinema coşkusu, ama hepsinde de sokakların, insanımızın nabzı olan Levent Kırca'nın hikayesi yeralıyor. Levent Kırca'nın hayatına tanıklık eden pek çok kişiden de görüşlerin alınacağı programda, onu tanıyan, sevenler ile akrabaları, en başta eşi Oya Başar, Kırca'nın nasıl biri olduğunu hikaye ediyor izleyenlere...
"Levent Kırca kimdir?", "Tiyatroya ilgisi nasıl başladı?", "Olacak O Kadar nasıl bir fikirle ortaya çıktı?" gibi soruların cevaplanacağı programda, sanatla geçen bir ömür ve ve bu ömrün bıraktığı izler sürülüyor. Süleyman Çobanoğlu'nun sunduğu Tanıklar'da, Leåvent Kırca'nın yanısıra mizahın Türkiye'deki serüveni ve mizahçılığın en zor tarafları da ekranlara geliyor.
Yalnız bir ülkeden
zamana dair notlar
Dünyanın -kapalı bir mekanda- ayakta duran en büyük Buda heykelinin bulunduğu Ganden Manastırındaki törenin anlatıldığı Zamanın Seyyahları belgeselinde, diskotekleri dolduran Moğol gençlerinden, ülkenin doğal ve tarihi güzelliklerine kadar pek çok görüntü yeralıyor. Trt 2 / 20.25 SEYRİ ŞAHANE
Gittim, gördüm, yenildim... Ümmühan Atak'tan dünkü notun devamı niteliğinde: "Gideceğim demiştim ya... Gittim sabahın erken saatlerinde. Amacım, "Kaaaaaa an, sen bizim... " demek. Ses tellerim ve vücut direncim için, slogan atmayı, birini desteklemeyi gerekli gördüğümü söylemiştim. BBG evinin önünde, umduğumdan "kalabalık" değil de, umduğumdan "farklı" bir kalabalık vardı. Yani, sadece "sabah saatlerinde spor olsun" diyen ev hanımları ile, "okula giderken bi seslenelim" diyen öğrenciler değil, "herkes" vardı. Yaşlılar, bebeler, işsizler, terkedilenler, kısa boylular, kara kaşlılar... Lakin, daha uzaktan moralim bozuldu. Herkesin elinde kartonlar vardı ve üzerlerinde sloganlar yazıyordu. Hemen bir ikisini ezberleyip, ben de grupta kendime yer bulmaya çalıştım. Nafile... Onlar gibi olamadım. Bi kere kucağımda 5 aylık bir bebek yoktu ve gazetecilere, "Kaan deyince bu çocuk bile coşuyor" diyemiyordum. Ama genç bir anne, kucağındaki çocuğu bir sağa bir sola sallarken bunları söyleyebiliyordu pekala. Ya da sol yumruğumu kaldırıp, var gücümle "Kaan kazanacak" diye bağıramıyordum. Sabah saatlerinde gücüm olmuyordu çünkü. Üstelik, "İyi ki Gaye ayrıldı. Dün gece rahat uyudum" da diyemedim, yataktan kalkar kalkmaz makyajını değil, ev işlerini erteleyen kadın gibi. Ben zaten rahat uyuyordum. Anlayacağınız, yenildim dün sabah. Gittim, gördüm, yenildim..."
|
|
|
|
|
|
|
|