|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Halkla ilişkilerimden edindiğim intiba, AK Parti'ye büyük bir yöneliş olduğu gerçeği. Bunun tipik yansımasını Tayfun Talipoğlu'nun NTV'deki programında izledim. Talipoğlu, sabahın köründe bir Ege ilçesinde, tütün yaprağı yolmaya giden köylülerle konuşuyor. Köylüler her şeyden dertli. "Peki nasıl olacak, kim kurtaracak bu ülkeyi bu dertlerden?" diye soruyor Talipoğlu bir köylüye... Cevap şu: "Bir tek Tayyip Erdoğan'dan ümitliyiz. O gelirse..." Bu, halk eğiliminin, herhangi bir tv programına nüfuz etmesi ki, hissedilir bir tavrı yansıttığı muhakkak. Belli ki AK Parti önemli, hatta muhtemelen tek başına iktidar olacak kadar bir oy alacak. Ama bundan sonrası için, halkın soruları var. Yani şöyle bir his durulması yok halkta: "Tayyip Erdoğan iktidar olacak, programını uygulayacak ve Türkiye selamet sahiline çıkacak." Sorular, hatta tedirginlik var. Bu soruların yer yer görüştüğüm AKP yerel kadrolarında bile olduğunu söylemem gerekiyor: Ne tür sorular? İşte altını çizdiklerim: -Acaba AKP'nin, Türkiye'nin sorunlarını sağlıklı tesbit eden ve çözümler getiren projeleri var mı? AKP hareketi sağlıklı bir iktidar projesini geliştirdi mi, geliştiriyor mu? -Acaba AKP'nin Türkiye'nin sorunlarını bilen ve onların altından kalkacak kadroları var mı? Bu iki soru, AKP'ye muhalif çevreler tarafından da soruluyor. Bu çevrelerin sorularının altında daha çok "güvensizlik", halkın bu yöndeki sorularının altında da "ümit" ve belki de daha çok "temenni" var. Belki AKP'ye dost bir kesimde ise bu konuda "sakın iktidar sorumluluğunun altında ezilmesinler" yollu bir "kaygı" bulunduğunu sanıyorum. Ben derim ki, bu güvensizliği gidermek, bu ümit ve temennileri boşa çıkarmamak ve kayfıları izale etmek gibi hayati bir sorumluluk söz konusu. Sorulara devam edersek: -Tabiî bilinen bir soru hep yerinde duruyor: Acaba Tayyip Erdoğan'ın kişisel olarak önü açık mı, sandıkta başarı gösterse bile kendisine iktidar verilir mi? Bu konu henüz halk nezdinde müphemiyetini koruyor. Halk, süregelen tartışmaların aslında sistem içinde birilerinin mızıkçılık yaptığının göstergesi olduğunu düşünüyor ve ağırlıklı olarak "Önünü açmayacaklar" kaygısı gözleniyor. Soruların bir kısmı iktidar dönemi ile ilgili. AK Parti'nin bütün engellemeleri aşıp, sandıktan çıkıp iktidara gelmesi halinde işlerin nasıl gelişeceği konusunda da kaygılar var. Şöyle ki: -İktidar olması halinde bile acaba bu partiye programlarını uygulama fırsatı tanınır mı? "Bırakalım programlarını uygulasınlar. Siyasette ödülü ve cezayı halk sandıkta verir. Halkın iradesine saygılı olalım" denir mi? Yoksa halk oyunda olmasa bile "siyaseten etkili"olduklarını düşünen çevreler tarafından sürekli bir gerilim atmosferi oluşturulup, iktidar alanı dar mı edilir? Bu soru, Refah'ın yaşadığı tecrübenin uzantısı... Olay, sizin iyi niyetinizden ötede gerçekleşiyor. Bir sebeple "sizi iktiar görmek istemeyen" kesimler, "cephe" oluşturup harekete geçiyorlar. Ondan sonra gelsin "Yüzde 20 - Yüzde 80" ya da "Yüzde 30 - yüzde 70" denklemleri... Onlar yüzde 80 oluyor, size yüzde 20'yi bırakıp savaşı başlatıyorlar. İyi niyetleriniz üzerinden silindir gibi geçip, sizi mahkum ediyorlar. -Aslında bugün Fransa örneğinden yola çıkıp vurgulanan "Le Pen - Chirac" kutuplaşması Türkiye'de, yarınlar için bir psikolojik zemin hazırlığı değil mi? Bu kampanyada Le Pen'in, hiçbir benzer niteliği bulunmasa da kimin yerine konduğunu tahmin etmek zor mu? -Bu noktada, andıçlanmaya hazır medya, sermaye çevreleri, askeri kesim, uluslararası güç odakları, böyle zamanlarda kolaylıkla brifinglenen ve siyasallaşabilen yargı, halktan size kuşku ile bakanlar ve siyaseten sizin düşüşünüzü kendi yükselişleri için şart görenler nasıl bir tavır sergileyecekler? -Acaba şu an bile, yani daha iktidar değilken, henüz iktidar alternatifi olduğunuz bugünde yürütülen karşıt kampanya, yarın iktidar olduğunuzda kinin dozu azaltılmış biçimi midir? -Acaba birileri kalkıp, Milli Güvenlik Kurulu'nda bugün ekranlara taşınan kasetlerden herhangi birisini göstermeye kalkarsa... -Ne bileyim ben, diyelim o günün Genelkurmay Başkanı bir 23 Nisan resepsiyonunda sizi hedef alan ağır sözler söylerse... -Sizin her ayak sürçmeniz, birilerinin sevinç çığlıkları atmasına sebep olursa... -Sizi çökertmek, birileri için tarihi bir misyon gibi telakki edilirse, sizin çökmenizi birileri, bir misyonun devre dışı bırakılması gibi algılarsa ve bunun için ülkenin ödeyeceği bedeli bile görmezden gelecek kadar ölçüleri kaçıran çevreler mevcutsa ve bunlar pusuya yatıp bekleyeceklerse... Bu sorular, "Böyle bir durumda sizi destekleyenler arkanızda dipdiri dursa bile ülkeyi yönetme imkanı zorlaşıyor, hatta ortadan kalkıyor" endişesini beraberinde getiriyor. Bu soruları oylarını esirgemek için sormuyor insanlar, bunu görebiliyorsunuz. Şu beklentilerden doğuyor bu sorular: -Böyle bir olumsuz senaryo engellenemez mi? Şimdiden bu cepheleşmeyi önleyecek tedbirler geliştirme imkanı yok mudur? "Mutlaka hesaplaşma olacak ve mutlaka birileri altta kalacak" tarzındaki bir zihni denklem kaçınılmaz mıdır? Ötede birileri pusuya yatsa bile, buradan, AKP'den bu cepheleşme sendromunu izale edecek bir formül geliştirilemez mi? Bu sorular ve onlara eşlik eden değerlendirmeler bir kaygıdan kaynaklanıyor: -İyi projelendirilmemiş iktidar süreçleri yenilgi ile sonuçlanıyor ve bu Türkiye'yi sistem bakımından daha derin karanlıklara götürüyor. Türkiye 28 Şubat sonrasında 1950'lere geri döndürüldü. Bu noktaya gelinmesini hiç kimse hesap etmemişti. RP'nin varmak istediği sonuç da bu olmamalıydı. Ama oldu ve insanlar "Acaba RP iktidar olmasaydı bunlar başımıza gelmez miydi?" diye sormaya başladılar. Bu soru belki haklı değildi ama, derin baskılar karşısında insanların zihni allak bullak olabiliyor. Acaba iyi projelendirilmemiş bir AKP iktidarı da benzeri riskler taşımakta mıdır? Bu soruları kendi hesabıma, kendi içimi durultacak ölçüde cevaplayamadığımı itiraf etmeliyim. Ve eğer ben böyle bir belirsizlik yaşıyorsam, bu belirsizliğin Türkiye'de de önemli bir yaygınlık taşıdığını söylemek mümkündür diye düşünüyorum. Ne denebilir? Belki kısa olarak şu: - AK Parti yönetimi bir düşünmeli bu sorular üzerinde ve insanlara, onların duygularını durultacak sözlü ve fiili cevaplar taşımalı... "Cevaplar" konusunda da belki söyleyecek sözlerim olabilir, kısmetse bir başka yazıya...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |