|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mareşal Fevzi Çakmak'ın günlüklerini Dr. Nilüfer Hatemi basıma hazırlamış. Bu konuda Feruh Yazıcı'nın kendisiyle yaptığı söyleşiyi gazetem.net'te okudum. Nilüfer Hanım, Princeton Üniversitesi'nde tez danışmanlarından olan Prof. Norman İtzkowitz'in önerisiyle merhum mareşalin günlüklerini doktora tezi olarak hazırlamaya karar vermiş. Günlüklerin varlığından zaten haberdar imiş. Fevzi Çakmak'ın torunu Prof. Ahmet Çakmak aynı üniversitenin inşaat fakültesinde öğretim üyesi ve Prof. Itzkowitz'in de yakın dostu olduğundan günlüklerin yazıldığı defterlere ulaşması zor olmamış. Osmanlıca tutulmuş toplam altı defterden dördü, 1911-1922 yıllarının tamamını, ikisi de 1950'de mareşalin ölümünden önceki üç ay boyunca tutulmuş günlükleri kapsıyormuş. Öyle anlaşılıyor ki, 1950 yılına ait günlükler de eski yazımızla kaleme alınmış. Bu duruma bakarak, yazı devrimini paşanın kişisel yaşamında uygulayacak denli benimsememiş olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Dr. Nilüfer Hatemi, günlüklere ilişkin şöyle bir açıklamada bulunuyor: "Başta 20-25 sayfalık bir elyazısı metin verildi. Çok zor okunuyordu. Notlar savaş şartlarında alınmış. Ama göz zamanla elyazısına alışıyor. Bu aşamada diğer danışmanım Prof. Şükrü Hanioğlu'na da yardımlarından dolayı minnettarım." Biz de, Nilüfer Hanım'a bu günlüklerin gün yüzüne çıkmasını sağladığı için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, paşanın elyazısını okumada kimi yanlışlara düşülmüş. Gazetem.net'teki söyleşinin başına da alınan şu cümleye bakalım: "15 Mayıs 1919: Ben, Cevat Paşa ve Mustafa Kemal Anadolu'da Mela'ma karar verdik!" Bu cümledeki "mela'm" ne demektir? Kaç sözlüğe baktım, böyle bir kelime bulamadım. Aynı kelime, aynı konuşmada şu cümlelerde de geçiyor: "Mustafa Kemal ve Cevat Paşa ile Anadolu'da melama karar verildi." (Ben, Cevad, Mustafa Kemal) üçümüz Anadolu'da mela'ma karar verdik. Nilüfer Hanım, "melam" ya da "mela'm" diye farklı biçimlerde yazılan bu kelimenin anlamını ve hangi sözlükte bulunduğunu gösterebilir mi? Hiç sanmıyorum. Kelimeyi, Avni Özgürel'in 28 Nisan 2002 tarihli Radikal'de yayımlanan yazısında da görüyoruz. O, kendince bir anlam yakıştırmış kelimeye. İşte Özgürel'in cümlesi: "Ben, Cevat, Mastafa Kemal üçümüz Anadolu'da melama (buluşmaya/toplanmaya) karar verdik." Demek ki, sayın Özgürel'e göre "melam" kelimesinin anlamı "buluşma / toplanma" imiş. Özgürel'in kelimeye bu anlamı vermesinin temelinde sözün gelişinden, cümlenin akışından başka bir dayanağı var mı, bilmiyorum. Varsa ve bize de gösterirse memnun olurum. Özgürel, yazısında bu kelimeyi bir kez daha kullanmış ve şöyle demiş: "...O gün varılan mutabakatın 'melam' sözcüğünde toplanan manasının "İstanbul'da Mustafa Kemal'i engellemek için yapılabilecek muhtemel teşebbüsleri engellemek, Anadolu'da onun liderliğinde başlayacak hareket güç kazanana kadar işini koylaştırmak manasına geldiğini de (biliyoruz)." Dilimizde "buluşma/toplanma" anlamına gelen bir "melam" yok ve sanırım, hiç olmamış. Arapçadan gelen bir "melâm" var ve anlamı "rezillik, rüsvaylık". Aynı harflerle yazılan, yine Arap asıllı başka bir kelime de "mülâm". Onun anlamı da "azarlamak, serzenişte bulunmak". Demek ki Nilüfer Hatemi'nin okuyup yazması da, Özgürel'in anlamlandırması da büsbütün yakıştırma. Fakat bu yakıştırmanın hiç de yakışıklı olmadığı anlaşılıyor. Keşke sayın Hatemi, "melam"ın anlamına bakıp bu cümleye yakışmadığını fark etse ve meselâ, parantez içinde ya da bir dipnotla bu kelimenin "mülâkata= buluşmaya, kavuşmaya, görüşmeye" olması gerektiğini belirtseydi! Dr. Nilüfer Hatemi'nin bu okuyuşunu ve Avni Özgürel'in anlamlandırışını haklı çıkaracak bir bilgiye, bir doğrulayıcıya ulaşan olursa, lutfen bana da bildirsin de, bilim ve basın yayın dünyamızdaki çalışmaların çok baştan savma ve özensiz yapılmasından duyduğum derin üzüntüyü azıcık hafifletebileyim! Sabırla bekleyeceğim. ("Çok beklersin!" mi diyorsunuz?)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |