T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Terim ile Denizli

İsimlere bakarak her iki hocayı kıyaslayacağımı sanmayın. Zaten gündemi abartıyla belirleyen medyamız ve bu dolduruşa evet diyen spor camiamız Terim'i öylesi erişilmez bir konuma getirmiştir ki; değil eleştirmek, yerli bir hoca ile kıyaslamak dahi muhaldir.

Evet Terim büyük işler yaptı inkar etmiyoruz. Ancak talihin garip cilvesi şudur ki; Avrupa'da bir sezon tamamlayamadı. Fiorentina ve Milan serüvenleri yarım kaldı. Tıpkı bu sezon Denizli'nin Fenerbahçe'de başladığı işini yarım bırakması gibi.

"Olsa idi, bulsa idi" diyenler her iki hocanın da takımları başlarında kalsalardı şunlar, şunlar olurdu diye faraziyeler üretiyor. Boşuna. Lucescu şampiyon yaptığı takımla ilişkisini buruk bir biçimde sona erdirirken, ilginç bir tesbit yaptı: "Şu anda Galatasaray'ın Terim'e ihtiyacından çok, Terim'in Galatasaray'a ihtiyacı var" dedi. Bizim fikrimiz de şudur: Terim eğer kendi hedeflerine uygun bir Avrupa takımı ile anlaşma yapmış olsa idi, Galatasaray'a dönmezdi. (Ben bu yazıyı yazarken henüz kesinleşmiş bir şey yoktu).

Neden? Çünkü başta söyledik, "Terim'in Avrupa'daki misyonu yarım kaldı."Eğer Galatasaray'a dönerse "sil baştan" yapmış olacak.

Yapar mı? Bize göre yapar.

Terim'in enerjisi, hırsı, görgüsü, bilgisi, hedefleri bunu hayata geçirebilecek seviyededir.

Denizli ise pazar akşamı tv ekranında gülümseyerek şunları söylüyordu: "Henüz kesinleşmiş bir şey yok."

Lucescu'ya ise Beşiktaş'ın talip olduğu söyleniyor. Bu anlaşma vukubulsa önümüzdeki sezon oynanacak futbolun hayli renkleneceği su götürmez.

Tabii bu arada Denizli'ye laf atan Lorant'ın durumu da ilgiye değer. Biliyorsunuz Lorant, "Eğer ben Avrupa Kupalarına katılmış ve onca maçtan sonra sıfır puan almış olsaydım istifa ederdim" demişti. Eh, Halep orada ise arşın burada. Bu yıl Türkiye'nin imkânları en geniş takımının başında Avrupa'ya çıkıyor. Kendisine getirilen eleştirilerin başında "kariyer noksanlığı" sayılıyor.

İşte fırsat, yapsın bir kariyer.

***

AB kapısındaki Türkiye nasıl pek çok alanda imtihana tabi tutuluyorsa; futbol sahasında da bu kural kendiliğinden işliyor.

Hoca olsun, futbolcu olsun her fert ülkesinde bir noktaya geldikten sonra kendisini "Avrupa'da isbat" etmeye şartlandırıyor. Onlardan "Avrupa'daki temsilcilerimiz" diye bahsediliyor.

İşin garip tarafı görülmüyor belki.

Nedir o?

Şudur: Bir şu kadar zamandan beri Türk futbolunu Almanya'daki iki milyon gurbetçi nüfusun Avrupa'da yetişmiş çocukları besliyor.Bakınız şöhretli futbolculara, gelecek vadedenlere, Milli Takım'a girenlere; bunların çoğu gurbetçi kökenli.

***

Bu yıl hiçbir yıla benzemez biçimde televizyonda futbol programları fazlalaştı. Bu programlar aleyhine sözler edildi. Niçin edildi? Geçtiğimiz pazar akşamı Star TV'deki "Telegol"ü izleyenler anlamıştır


7 Mayıs 2002
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED