T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kim mutedil, kim makûl?

Fransız halkının, Le Pen'e karşı, demokrasiye sahip çıkışı, örnek gösteriliyor ya, aslında bizim halkımız da son haftalarda, benzer bir davranış içinde.

DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in, 10 yıl önceki kasetlerinden dolayı idamla yargılamak istediği Tayyip Erdoğan, meydanlarda en büyük kalabalığı topluyor. Millet, yargısız infazı ve adaletin siyasi mülâhazalarla yönlendirilmesini böylece protesto ediyor.

Tıpkı Fransız halkı gibi, Türk halkı da, demokratik tepkisini belli ediyor. 28 Şubat zihniyeti, yani Le Penizm, halkın coşkusuyla meydanlarda yenik düşüyor.

Ana dilde yayın

İsmail Cem, Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlayabilmesi için biran önce, idamın yanı sıra, ana dilde eğitim ve yayın meselesinin halledilmesi gerektiğini hatırlattı.

Oysa şu anda Meclis'te RTÜK tasarısı görüşülüyor ve yayın ilkelerini belirleyen 4'üncü maddede, Kürt dili yasağı aynen sürdürülüyor. Bu yasağın kaldırılması hususunda bir uzlaşma sağlanmış olmasına rağmen, tasarı, sırf Cumhurbaşkanı'nın vetosunu aşmak için hiç değiştirilmeden, Meclis'ten geçiriliyor.

Kürtçe yayının önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen İsmail Cem, acaba geçen hafta, RTÜK müzakere edilirken, bu arzusunun gerçekleşmesi için bir teşebbüste bulundu mu?

İsmail Cem'in görüşleri

Söz İsmail Cem'den açılmışken, onun, Yeni Türkiye dergisine yazdığı bir makaleyi hatırlatmak isterim. İletişim konularına temas eden İsmail Cem, o tarihte (1996) muhalefetteydi. Bölge televizyonculuğunun önemine temas ediyor, ekran karartmalarına karşı çıkıyordu: "...Yerel TV ve radyolarda, o yörede söylenecek sözü olan kerkes konuşuyor. Yöresel haberler, kültür, siyaset, bu radyolarda önem taşıyor. O yöredeki meslek kuruluşlarının temsilcileri, dernekler, farklı partiler, bölgeyi ziyaret eden siyasetçiler, mutlaka radyolarda konuşuyor, kendini ve derdini anlatabiliyor. Bu açılım, Türkiye'nin çok ihtiyaç duyduğu bir toplumsal diyalogu başlatabilmiş. Geleneksel olarak, kendi hassasiyet kümelerine hapsedilmiş insanlar, kendilerine benzemeyenlerin görüşlerini de dinleyebilmek, onları anlayabilmek imkânını, ilk kez yoğun şekilde bulabiliyor..."

* * *

İsmail Cem, televizyon ve radyolara uygulanması gereken yasağın ölçüsünü de izah ediyor: "Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Yayıncılıkta şiddet özendirilmeyecek, pornografik yayın yani aşırı cinsellik sınırlanacak, bir dinsel inanca, bir düşünce veyahut siyaset kümesine, bir ırka, bir cinsiyete karşı küçük düşürücü yayın yapılmayacak, tek bir siyasetin, sadece onun propagandası engellenecek."

Halbuki yeni RTÜK Yasası karamsarlığa sevketmeyi bile suç sayıyor.

* * *

1996'da, İsmail Cem, tekelleşme eğilimleri karşısında da kaygılarını dile getiriyordu: "Ülkemizde, iletişim düzeni, bazı stratejik noktalarında zaaf işaretleri veriyor. Bunlardan başlıca biri, tekelleşme eğilimlerinin giderek çoğalması. Tekelleşme, iletişim olayının özüne yönelik en büyük tehlike. Bu yüzden dünyada, medya gibi belirleyici bir gücün az sayıdaki kuruluşta odaklaşmasını engelleyici tedbirler alınıyor. AB gümrük anlaşması, tekelleşmenin, her alanda önlenmesini gerektiriyor. AB'nin öngördüğü şablon uyarınca hazırlanacak yasalar, ülkemizdeki sorunu belli ölçüde çözecektir. Daha demokrat bir medya istiyorsak, ABD'nin kendi yayın dünyasına uygulandığı tekel karşıtı yasalar da örnek alınabilir..."

* * *

Cem, ekonomik ve ticari açıdan ayakta duramayacak konumda olan özel TV kuruluşlarının yayıncılık dışı amaçlarını da eleştiriyordu: "TV şirketlerinin, içinde bulundukları holdingin kamuoyu önündeki imajını güçlendirmek gibi, devlet ve kamu üzerindeki etkisini arttırarak başka işlerini kolaylaştırmak gibi bir işlevi var..."

Yukarıdaki satırların yazarı İsmail Cem, gazeteci kökenli bir siyasetçi. RTÜK tasarısının görüşüldüğü bugünlerde, tekelleşmenin daha da derinleşme tehlikesi karşısında, acaba nasıl bir mücadele sergiliyor?

Çıkıp Meclis'te bir konuşma mı yaptı? DSP grubunda, partisine mensup milletvekillerini mi uyardı?

İsmail Cem, Kartel'in lider adayı. Ecevit'ten sonra, onun yerine geçecek kişi olarak değerlendiriliyor.

Oysa, millet belkemiği olan, baskıya maruz kalsa bile, doğru bildiğini savunan Uluç Gürkan gibileri işbaşında görmek ister. Fikir namusu taşıyan, "akıl ve vicdanları ile genel başkanlarının hesap ve hayalleri arasında sıkışmış görünen milletvekillerini" uyaran Mehmet Ali İrtemçelik gibi isimlere ilgi duyar.

Makûl çoğunluk

Siyasete hâkim olan oportünizmin temsilcileri, Kartel tarafından sürekli pompalanıyor.

Aman kurulu düzenimiz bozulmasın!

Bu yüzden Mehmet Ali Bayar da "makûl çoğunluğun" temsilcisi olarak takdim edildi.

Acaba, Hürriyet'e göre makûl sayılanlar, nasıl bir tarifin içine oturuyor?

Görevini Bayar'a bırakacak olan İsmet Sezgin, makûl çoğunluğun bir parçası mı? Türkiye'ye "musallat olan irticayı(!)" 10'uncu Yıl marşıyla kovalayan, Sincan'da yürüyen tankları, demokrasinin vazgeçilmez parçası sayan bir çoğunluk var mı Türkiye'de?

Hitler, Mussolini ve "ılımlılar"

1917 Bolşevik ihtilâli sonrasında, komünizme karşı koyanlar, "ılımlılar" olarak adlandırılmıştı.

Noam Chomsky'nin Demokrasi-Gerçek ve Hayal adlı kitabında (Pınar yayınları) şöyle deniliyor: "Senatör Warren, kılıca ilk sarılanlardan oldu. 'Bolşevizm bir tehdittir. Vahşi bir hayvandır. Katli vaciptir' ...Edinilmiş avantajlı durumu tehdit edecek her güç, 'canavarın tohumu', 'gerçek kimliğini saklamaya çalışan komünist' veya 'Bolşevizm'in iğfal ettiği bir salak' olarak damgalandı. Canavara ve giderek uzayan kollarına karşı tavır koyanlar 'mutediller' olarak isimlendirildi... Mussolini, canavarın gırtlağını kesen 'mutedil' bir devlet adamı sayıldı. Faşizm, özgür basının sesini kesmiş, toplumun hürriyetini ortadan kaldırmıştı. Buna rağmen Batı âlemi, Mussolini'yi 'mutedil' olarak nitelendirmeye devam etti. Ekonomik krizin etkileri, dalga dalga Avrupa'yı sarsan sosyal politik bunalımlara sebebiyet verirken, faşist İtalya, düzen ve istikrarın hüküm sürdüğü, sınıf çatışmalarından azade bir huzur adası olarak övgüler almaktaydı... 1933 senesinde, Mussolini'den 'Bir İtalyan centilmeni' olarak söz eden Roosevelt, faşist yönetime düzülen övgülerin büyük bir kısmına yürekten katılmaktaydı... Hitler de, ilk başta, Kremlin'e karşı mücadele veren 'mutedil bir lider' olarak değerlendirildi. ABD'nin Berlin'de görevli bir diplomatı 1933 yılında gönderdiği raporda, 'Almanya'nın umudunun, Nazi Partisi'nin daha mutedil kesiminin elinde olduğunu, bu kesimin liderliğini de, medeni ve makûl bir kimse olan Hitler'in üstlendiğini' yazıyordu." (Noam Chomsky - Demokrasi-Gerçek ve Hayal - Pınar Yayınları)

Her şey istikrar için

Kendi hâkimiyetlerini ve kurulu düzeni sürdürmek isteyenler, en olmadık kişilere, bazen "makûl" bazen "mutedil" diye sarılırlar. Düşman paranoyası yaratarak kitleleri harekete geçirmek isterler. Onlar için istikrar ve huzur, kendilerinin lehine olan dengesizliklerin ve adaletsizliklerin sürüp gitmesidir.

Hasta ve yaşlı olan Ecevit'i, işte bu yüzden istikrar adına desteklerler.

Bu yüzden, Tayyip Erdoğan'ı rejime karşı bir tehdit gibi gösterip "makûl ve mutedil" sıfatı altında, sun'i çoğunluklar yaratmak isterler.

Onlara göre makûl çoğunluk, Tayyip Erdoğan'ın laik cumhuriyeti yıkmaya hazırlandığına inanmalı.

Bilgi Ünivesitesi'nin çevreye zarar verdiği, Medyakronik'in tehlikeli bir site olduğu ve susuturulması gerektiği düşüncesine katılmalı.

Makûl çoğunluk, arabesk müzikle, Hakan Peker'in intihar eden sevgilisiyle, Yasemin Kozanoğlu ile, hormonlu siyasetçiler yerine hormonlu sebzelerle ilgilenmeli...

RTÜK'te sergilenen "susma" ve "susturma" hakkına mutlaka saygı göstermeli.

Tesadüfen, köşe yazarı susmaz da konuşursa, "Bunlar maskeli yayıncılık yapıyor. İrticadan beslenen yeşil sermaye ortaya çıkar endişesiyle şeffaflık istemiyorlar. Hem zaten, yasağa rağmen kamu ihalesine giriliyor, sahtekârlık yapılıyor. Yeni RTÜK Yasasıyla sahtekârlık da ortadan kalkacak" diye mantık yürütebilmeli.

Bu fikirler çok mutedil (ılımlı) hem de ziyadesiyle makûl.

Cem ve Kartel

Gazeteci cemiyetlerinden baro başkanlarına ve Cumhurbaşkanı'na kadar, Mehmet Ali İrtemçelik, Uluç Gürkan dahil herkes, maskeli yayıncılık ve sahtekârlık sürsün, televizyon kanallarındaki yeşil sermaye hâkimiyeti ortaya çıkmasın istiyor. Bu kişilerin hepsi, irtica canavarına teslim olmuş salaklar veya onun işbirlikçileri.

Oysa "makûl çoğunluk", "ılımlı ve alımlı aydınlar", "iğfal edilmiş bu salaklara(!)" ve "takıyyecilere" karşı ülke istikrarını korumaya devam edecek.

Susma hakkını kullanan İsmail Cem'e tebrikler. Özellikle, Ecevit sonrasının tartışıldığı şu günlerde, Kartel nezdindeki durumunu sağlamlaştırmaya ihtiyacı var.


7 Mayıs 2002
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED