T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Kürt sorunu yüzünden..."

1996 yılının kasım ayı başlarında, Güneri Civaoğlu'nun eline bir kaset geçti; kasette, Abdullah Öcalan ile Celal Talabani samimi bir sohbet halinde görülüyorlardı... Sohbetin konusu bugünlerde yeniden tartıştığımız "Özal'ın ölümü..." Öcalan, Özal'ın 'siyasi çözüm paketi' arayışı içine girdiğini ve bu yüzden öldürüldüğünü ileri sürüyordu. Görüşüne destek olsun diye de şu sözleri sarf ediyordu: "Özal, bu görüşlerini, Orta Asya gezisi sırasında dönemin dışişleri bakanı Hikmet Çetin'e Bakü'da açtı, Çetin bunu duyunca şoke oldu."

"Yarın işe yarar" diye belleğin bir köşesine kaydedilen bilgilerin kısa zamanda nasıl biçim değiştirebildiğine iyi bir örnek bu. Bellek, genellikle, insana ihanet eder. Eskiler, "Hatırda kalmaz, satırda kalır" sözunü bu yüzden etmişler... "Satır", yazıya dökülmüş arşiv malzemesi anlamına geliyor...

"Özal öldürüldü" tezine inananlar, en çok, merhum cumhurbaşkanının, ölümünden hemen önce dile getirdiği "Kürt sorununu çözme" kararlılığından hareket ediyorlar. Bu sonuca varmalarına yol açan da, Özal'ın ölümünden hemen önce çıktığı gezide anlattıkları... Öcalan ile Talabani arasındaki geyik muhabbetine konu olan da o...

Ben devreye burada giriyorum işte... En iyisi, bu olayda oynadığım rolü, konunun yeniden ele alındığı günlerde yazdığım (4 Kasım 1996) Kulis'ten aktarayım: "Apo-Talabani görüşmesinde, 'Özal öldürülmüş olabilir' tahminine esas teşkil eden olay, bu sütunun sürekli okurları biliyorlar, Turgut Özal'ın son Orta Asya gezisi sırasında yaşanmıştı. Gezinin ilk durağı olan Taşkent'te, RP'li İbrahim Halil Çelik, yanında taşıdığı malzemelerle, Cumhurbaşkanı Özal'a bir çiğ köfte ziyafeti verdi. Turgut Özal'ın kaldığı Devlet Konukevi'ne geziye katılan milletvekilleri ile birlikte ben de gittim. Semra Özal, Dr. Cengiz Aslan da oradaydı. Önce çiğ köfte yenildi, sonra da ülkeyi ilgilendiren konular üzerinde sohbet edildi. Cumhurbaskanı'nın, bir süredir kafasında taşıdığı bazı görüşlerini her partiden milletvekillerine aktarmak istediği anlaşılıyordu.

"O akşamı, 9 Nisan 1993 tarihli, Taşkent'ten yazdığım Kulis'e şu girişle aktarmışım: 'Cumhurbaşkanı, karşısında oturan bakanla beş milletvekilini hedef aldığı belli bir ciddiyetle, 'Bu işin çözümü için gerekirse risk almaya da hazırım' derken, söylediklerini çok önceden tartmış olduğunu belli etmekteydi. Kendi deyimiyle 'Kürt Sorunu'nun, Türkiye'nin 'büyük devlet' statüsüne yükselmesinin önündeki en büyük engel olduğuna inanmaktaydı. Mutlaka çözülmesi gerekliydi bu sorun ve partilerüstü bir anlayışla ele alınması da zorunluydu. Aksi halde, geri tepmesi veya ülkenin başına beklenmeyen dertler açması da mümkündu.' (..)

"İlk gün düştüğüm kısa nottan sonra, o geceyi, sonradan 'Taha Kıvanç'ın Not Defteri' kitabıma aldığım Aksiyon'daki (s. 12) bir yazıda da anlatmıştım. Orada biraz daha geliştirdiğim notlarımın devamı şöyle: 'Burada bir başka tablo gözümün önüne geliyor... (..) Heyetteki milletvekillerinden, SHPli Mehmet Sevigen (İstanbul) ve Salman Kaya (Ankara), ANAP'lı Rüştü Kazım Yücelen, RP'li İbrahim Halil Çelik (RP) ile eski ANAP'lı Halil Şıvgın masanın etrafındalar... Özal, konuşmanın bir yerinde şöyle diyor: 'Azınlık haklarından bahsedenlere benim söylediğim açık; eğer Kürtler'i Türkler'den ayrı bir azınlık gibi görürsek, böyle her ilden seçilip gelme uygulaması durur. Öyle bir ortamda, yalnızca bölgeden 30-40 kadar milletvekili gelir. Oysa, bugün Meclis'te 100'den fazla Doğu kökenli milletvekili var'. Sonra, daha fazla kan dökülmesini önlemek için bir şeyler yapmak gereğinden sözedip, bu alanda fedakârlık üstlenmeye hazır olduğunu ekliyor..."

"Bu tablonun bir ucu kırık. Ben ve Halil Şıvgın dışında herkesin Kürt kökenli olduğu sofra sâkinlerinden dışişleri bakanı Çetin'in, Özal'ın lâfı getirip dayayacağı noktadan rahatsızlık duyduğu seziliyor. Kibar adam, 'Efendim, yarın erken yola çıkılacak, en iyisi biz kalksak' diyor... Onun kıpırdanması yüzünden, bir şeyler daha anlatmak ve yardım talep etmek niyetindeki Turgut Özal'ın kafasındaki proje, on gün sonra, kendisiyle birlikte mezara gidiyor..."

Orta Asya gezisi sırasında sarf ettiği soruna ilişkin sözlerin tek gazeteci tanığı benim. "Bu yüzden öldürüldü" iddialarına yol açan "Kürt sorununda yeni arayışlar peşindeydi" görüşü, benim tanıklığıma dayanıyor... "Özal öldürüldü" diyenlerin bir bölümü, sebep olarak, dikenli bir konuda giriştiği arayışı gösteriyorlar. "Gerekirse risk alırım" demiyor muydu Özal?

Konu yeniden açıldığında, 3 Eylül 1993 tarihli yazımda Newsweek dergisinden aktardığım Pakistan genelkurmay başkanının öldürülmesiyle Özal'ın ölümü arasında ilk paralellik kuranın koruma müdürü Musa Öztürk olduğunu kaydettim. Dr. Osman Özsoy'un, 16 Nisan 1996 tarihinde Samanyolu-Tv'de yayınlanan röportajında, şimdi ANAP'tan Adana milletvekili olan Öztürk, "Tabii, ben Özal için öyle bir şey olmuştur diyemem, ama ölümünün Pakistan'daki ölüme tıpatıp benzediğini söyleyebilirim" demiş, konu, Özal'ın ölüm yıldönümü olan bir gün sonra, Hürriyet'in manşetine, "Özal'ın ölümünde siyanür kuşkusu" olarak taşınmıştı.

Dün Hürriyet'in manşeti şöyleydi: "Musa Öztürk: Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğüne inanmıyorum." Alın size ilginç bir görüş değişikliği daha.


7 Mayıs 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED