|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
yalnız Hakan'a
"Eve dönmek" ifadesi, -bilhassa tasavvuf ıstılahâtında- insanın ait olduğu yere mücerred mânâda rücû etmesinden ziyade, insanın ait olduğu yerin, onu 'insan' kılan vasfının, yani kalb'inin, ben'inin, kendi'nin kıymetini bilmesi, kendi ehemmiyetini idrak etmesi mânâlarına gelir. İnsanın eve dönmesi, evvelemirde yola çıkması, kendini araması, kendine dönmesi, dolayısıyla kendini bulması, kendini bilmesi demektir. "Evden kaçmak" ise, diğerinin tam da aksine insanın kendinden uzaklaşması, evini/ocağını/yurdunu terketmesi, taşraya inmesi, dışarılara gitmesi, hâsılı kendisine yabancılaşması mânâlarına gelir. Nitekim biz müslümanların namazlarımızda sadrımızı çevirdiğimiz, 'kıble' (lafzen: yönelinen yer) edindiğimiz ve haccetmekle (lafzen: yönelmekle) me'mûr bulunduğumuz Kâbe'ye delâleti itibariyle 'Beyt' (Ev) ve/veya 'Beytullah' (Allah'ın Evi) sözcükleri de aynı şekilde remzî bir mânâda kullanılır ve mü'mînin zâhiren Beytullah'a yöneldiği gibi, bâtınan da Beytullah'a yönelmesi, yani yüzünü ev'ine, kendine, özüne çevirmesi gerektiği söylenir. Cân'ın esasen cânan olması, cânan'da olması, bakışın taşra'ya (dışarıya/dışarılara) değil, içeriye yönelmesi, hakikat'in dışarıda değil, içeride aranması, dolayısıyla şâirin "Hoşça bak zâtına kim bir zübde-i âlemsin sen" dediği gibi, hüviyete değil hakikate, gölgelere değil zâta ehemmiyet verilip aynada kendisini seyreden insanın kendini yine kendiyle perdelememesi de nitekim hep aynı mânâdadır ve dahî hepsi aynı mânâyadır. "Hangi eve?" diye sormaya lüzûm kalmaksızın her halde artık şu suâlin cevabını aramaya başlayabiliriz: - Eve dönmeliyiz ama nasıl? Benim cevabım basit olacak: Kaybettiğimiz yere dönerek, yani yine eve dönmekle eve nasıl dönebileceğimizin cevabını da bulmuş olacağız. Benim cevabım işte bu kadar basit: Sadece eve dönmekle, evimize yönelmekle işe başlamalıyız. Bir kere yola çıkmalı ve o an, evet hemen o an yoldan çıkmalıyız. Hal-i hazırda bulunduğumuz yoldan çıkabilmek için hemen yola çıkmalı ve yola çıkmanın yoldan çıkmak demek olduğunu aslâ unutmamalıyız. İşte bu nedenledir ki eve/evimize döndüğümüzde, keyfiyet (nasıl?) sorusu tüm anlamını yitirir, bu durumda bir daha 'nasıl' diye dahî sormaya lüzûm kalmaz! Esasen "Ne yapmalıyız?" suâline verilecek bir cevaptır "eve dönmeliyiz!" nidâsı. O, aradığımızı bulduğumuz, cevaplarımızı tükettiğimiz, beyhûde yere dolaşmaktan yorulmuş bakışlarımızı kendisinde dinlendirebileceğimiz son noktadır; yani kendimizi önemsemekle, kendimize ehemmiyet vermekle ulaşabileceğimiz nihaî nokta... O halde ne diye, zımnen ne yaptığını bildiği iddiasında olan ve fakat onu nasıl yapacağını bilmediğini/bilemediğini söyleyenleri ciddiye alalım? "Ben hakikatim!" demek, sadece "Ben yüzümü evime döndürdüm" demek değil, aynı zamanda "Ben evime döndüm" demektir! Evsiz, yurtsuz kalanlar, bugüne değin evlerinden hep yüz çevirmiş olanlar, bir defalığına olsun yüzlerini evlerine çevirmeli ve bundan böyle uzakta aradıklarını şimdi derûnlarında bulmayı denemeliler. Dostum, sen bana sadece "Nasıl?" (=Ne asıl?) diye sorduğun için, ben de sana sırf asl'ın ne olduğunu söylemekle iktifa ettim. Bil ki aradığın sensin; zira asıl sensin!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |