T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ticaret hayattır hayat ticarettir

Dış ticaret hacmini büyütemeyen ülkelerin ekonomilerinin güçlü ve canlı olması mümkün değildir. Çünkü ister ithalat isterse ihracat olsun, ticaretin gelişmediği bir toplumda, tarımdan sanayiye hiçbir kesimde gelişme olmaz. Bu yüzden Anadolu kültüründe ticarete çok önem verilir. Su gibi, ticaret de hayattır. Nasıl susuz toprak çoraklaşırsa, ticaretsiz ekonomi de çoraklaşır. Çünkü ticaretin olmadığı yerde üretim ve tüketim olmaz.

Türkiye'deki ekonomik çoraklaşmanın önüne geçebilmek için ilk yapılması gereken, komşu ülkelerle sınır ticaretinin büyük bir hızla geliştirilmesidir. Bunun için de, Suriye'den Yunanistan'a, İran'dan Bulgaristan'a kadar ortak sınır olan bütün ülkelerle siyasi anlaşmazlıkların giderilmesi gerekir. Ticaretin çok boyutlu bir yapı kazanması, ister ortak sınırları olsun, isterse de olmasın bütün ülkeleri birbirine bağımlı hale getirdi. Türkiye'nin yeni gelişmeler ışığında dış politikasında köklü değişikliklere gitmesi gerekir.

Bu bağlamda önümüzdeki günlerde Türkiye'ye gelecek olan Suriye Başbakanı'nın gezisi büyük önem taşıyor. Artık Türkiye gibi, Suriye'nin de tek başına ekonomisine canlılık kazandırması oldukça zordur. Ticaretin büyük bir akıskanlık kazandığı dünyada hiçbir ülke, yalnızca kendi kaynaklarına dayanarak ekonomisini güçlendirmez. Her ülke ekonomisiyle birlikte yönetimini dünyas tandartlarına yükseltmeden varlığını koruyamaz.

İstanbul yüzyıllarca Şam, Bağdat, Beyrut, Amman ve Kudüs'ün Avrupa'ya açılan kapısı oldu. Cumhuriyet döneminde Türkiye, Orta Doğu'nun dünyaya açılan kapısı olmaktan çıktı. Türkiye'nin ekonomisinin canlanabilmesi için, yeniden İslam dünyasının Batı'ya açılan kapısı olma işlevini yüklenmesi, yalnızca Türkiye için değil bütün Orta Doğu ülkeleri için büyük önem taşıyor. Çünkü İslam dünyasının geleceği, dünyanın üç büyük ekonomik havzasından biri olan Avrupa'yla sağlıklı kültürel ve ticari ilişkiler kurmasına bağlıdır.

Ayrıca Şam ile Kurtuba ve Gırnata arasındaki kültür ve ticaret köprüsü ilk defa 711 yılında Tarık Bin Ziyad'la kurulmuş. Avrupa'nın Rönesans hamlesinde Endülüs'ün inkarı mümkün olmayan bir yeri vardır. Bunun bilincinde olan Madrit, en büyük kültür merkezlerinden birini Şam'da açmış. Geçen yıl Şam'a yaptığımız bir gezide, Cervantes Enstitüsü'nün uzun yıllar İstanbul'da bulunmuş, İspanyol bir Müslüman üst düzey yöneticisiyle tanışmıştım. Şam ile Kurtuba'yı barıştırmak için yorulma bilmez bir gayretle çalışıyordu.

İspanya beşyüz sene sonra da olsa kendi ülkesinde sekiz yüzyıl kalan bir kültürle bağlarını yenilemek istiyor. Çünkü Suriye, İspanya için aranıp da bulunamayacak bir ticaret ve kültür ortağı. İspanya'nın Suriye'ye ihtiyacı olduğu kadar Suriye'nin İspanya'ya ihtiyacı var. Ancak biri Akdeniz'in en Doğu'sunda, diğeri de en Batı'sında. Arada koca bir Akdeniz var. Türkiye elini çabuk tutarsa, komşuluk avantajından yararlanabilir.

Ayrıca Şam, Mekke, Medine, Bağdat ve Kudüs gibi dört yüzyıl Batı'ya karşı Osmanlı'yla birlikte olmuş. Bu yüzden, Şam'a Kaysun Dağı'nın eteklerinden bakıldığında, Şanlıurfa gibi, Türkiye'de hiç kimseye yabancı gelmez. Hele Halep Anadolu'nun doğal bir uzantısı gibi durur.

Orta Doğu ve Avrupa büyük bir değişim ve dönüşümün arifesinde. İslam İspanya'ya giderek Rönesans öncesi Avrupa'da büyük bir ekonomik ve kültürel patlamaya yol açmıştı. Şimdi de Avrupa, pazarını Orta Doğu'ya açarak, İslam dünyasında yeni bir ekonomik ve kültürel patlamanın ateşleyicisi olabilir. Bunun için, öncelikle Türkiye ve Suriye'nin elele vermesi zorunludur.

Ticaret komşulardan başlar. Sınır ticaretinde başarılı olamayan ülkeler, sınır ötesi ticarette hiç başarılı olamazlar.


19 Mayıs 2002
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED