T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Daha önce neredeydiler?

Bir ülke ki, başbakanı, bir haftadan fazla evinde kapanır, hiçbir tıbbî müdahale kabul etmez, o ülkenin "kocakarı ilaçları" ile tedavi ve yönetildiği şüphesini doğurur...

Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatına takaddum eden günlerde böyle olmadı. 27 Mayıs İhtilali'nin "ısmarlama" devlet başkanı Cemal Gürsel bile böyle bir serüveni Türkiye'ye tattırmadı, hastalığında..

Amma, üçlü iktidar sürsün diye, Türkiye'nin bütün iç ve dış sorunları, üç başbakan yardımcısının, Rahşan Ecevit "fobisi"nden bir türlü kurtulamamaları, "Oran Sitesi"nin gazetecilerin istilasına uğramasına sebep oldu..

Bunca zulüm ve baskı, bir bakıma birilerinin vebal ve sorumluluk içinde, masum insanların ahını almasını tacil ettirdi.

Nitekim, son günlerde, birtakım din görevlisi ve öğretim üyesinin "Diyanet Şûrâsı" adı altında, Trabya'da Boğaz'a nazır, birtakım dinî meseleyi görüşmeye başladığını duyuyor ve okuyoruz!..

Ve bu "Diyanet güdümünde" olan bilimsel kılıklı kişilerin bir fetvası var: "Başörtüsü dinin emri, engellenemez"..

Ve dayanak da, 12 Eylül Askerî yönetiminin Mehmet Özgüneş -rahmetli- kanalıyla Din İşleri Yüksek Kurulu'ndan aldığı fetva!..

Ve öyle sanıyoruz ki bu "tesettürün İslam'ın emri" olduğu yolundaki "dinî fetva"nın ana etkeni, o dönemin Diyanet İşleri Reisi olan Tayyar Altıkulaç'tır!

Ve o dönemde, birileri, fotokopisini yollayıp, biz de yayınlamıştık!..

Haliyle, o dönemde, askerlerin beş orgeneral ve amirali, bir genel sekreteri memur kılarak, üç raporu inceleyip bu sonuca varmıştı.

Demek ki, o dönemde, Diyanet, İlahiyat ve Din Eğitim Genel Müdürlüğü'nün üç raporu doğrultusunda, askerler de ikna olmuş ki, İmam-Hatip Liseleri'ne dokunulmamış, aksine Almanca tedrisat yapan bir Anadolu İmam-Hatip Lisesi bile açılmasına izin vermişlerdi!..

Demek oluyor ki, o dönemde, bu"çağdaş ve ilerici" din görevlileri ile akademisyenlerin "olumlu ve bilimsel bir raporu" ile işin içinden askerler sıyrılıp çıkmışlardı.

Amma, bizdeki 28 Şubat sonrasında ortaya çıkan durumun farklı bir mecraya girmesine yine birtakım bilimsellik hastası, İlahiyat kökenli öğretim üyeleri sebep olmuşlardır.

Nitekim, "İslam Gerçeği" adlı bir risaleyi bastırıp halka dağıtan "millî güçler" sayesindedir ki, askerler; "Bu işi en iyi bilen bu adamlar, bu akademisyenlerdir" diyerek, onların verdiği "Türk İslâmlığı" gibi bir garabet "fetvacılığı" ile hareket etmişlerdir, gibimize geliyor!..

Birkaç yıl öncesinde, bir çoğu ile, tv ekranlarında hafifçe cedelleştiğimiz birtakım akademisyenin bugün, kalkıp da "örtünme Kur'anın emridir" demeleri kadar bilimsellik sapması görülmüş değildir. Dün, 28 Şubatçı "emekli generallere fetva verip, İmam-Hatip Liseleri'nin kökten kurutulmasına" sebep olanların bu değişimci yönünü anlamak mümkün değildir.

Birçok defa, Neşe Düzel-Ahmet Altan'ın sunduğu "Dinamit" programında; daha sonraları, Siyaset Meydanı ile Ali Kırca'nın yönetiminde, yine "Türkçe İbadet" gibi konuları tartışırken de, bu eser verip "bereket" üretmeyen öğretim üyelerinin ne tür "herzeler" yumurtladıklarını bilmeyen yoktur!..

Fakat aradan birkaç yıl geçti, binlerce İmam-Hatipli genç okullarından kapı dışarı edilirken ses çıkarmayan, birçok akademisyen ve ilahiyat dekanı, şimdi, kafalarına dank etmiş olacak ki, Nûr Sûresi'nin 31. ayetinin "başörtüsünü âmir" olduğu yolunda "fetvalar" vermeye başlamaları kadar açmaz ve şaşkınlık olamazdı!..

İşte bu adamlar, kalkmış bu sefer, hiçbir şey olmamış gibi, dinde yeni arayışlardan ötürü, ahkâm kesmeye başladılar!

İşte bu adamların bilimselliği ve akademisyen özelliği...

Bir 28 Şubat sürecinde ilerici, akılcı ve ilahî ahkamı saptırıp, Hz. Aişe ve Hz. Fatma'ya bile "bühtan" edecek derecede, dinin yaşam tarzını saptıracak kadar bunalım ve buhran adamı görülmüş değil.

Şimdi de, bunca mihnet ve sakıntıdan sonra, evladü iyal feryadı ile okul ve devlet kapılarını aşındıran "veliler"in baskısından ürkenlerin, hiç bir şey olmamış gibi, yine ortaya çıkmış olmalarını yadırgamamak gerekirdi!

Bunların içinde öyleleri var ki, zaman ve zemine göre konuşur, tv'lerde boy gösterir, eser yazar, para kazanır, hiç utanmadan "Kur'an ticareti" ile bankalarda milyarlarca hesap açtıracak kadar "tüccar" geçinirler!..Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Tarabya Oteli'ne davet ettiği bilim adamı ve akademisyenlerin, ilk önce "mal varlıkları"nın ve banka hesaplarının da yanlarında birer kimlik tesbit raporu olarak belgelemesi gerekirdi!..Bakalım bu adamların "din sömürüsü" ne tür boyutlarda!..Bu ülkede, "dün dündür, bugün, bugündür" politik söylemi "bilim adamı"? ve "akademisyenler" için de geçerli demek ki!..

———————

-Dikkatli not: 18-19 Temmuz 2002'de Çaykara'da müftülüğün düzenlediği "Çaykara'da ilim hayatı ve sosyal değerler" konulu bilimsel toplantıya, tüm yöre kökenli ilim adamı ve araştırmacıların ilgi göstermesini diliyorum. Yerel tarih yazılmadan, genel tarih yazılamaz, kuralını gözden uzak tutmamalıdır!


www.sadikalbayrak.com

19 Mayıs 2002
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED