T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Rusya Batı'yı mı seçti?

ABD Başkanı Bush'un çıktığı Avrupa turunun en önemli ve anlamlı adımı şüphesiz Ruslar'la varılan anlaşmalar. Rusya'ya gitmeden alelacele Dostoyevski bile okumayı ihmal etmeyen Bush'un Rus ruhunu ne kadar anlamış olduğunu zaman gösterecek. Bush'un, bu filozof romancıyı gerçekten okuyup okumadığını bilemeyiz ama Rus kimliğinin anlaşılması için en azından Dostoyevski'ye kadar inmek gerektiğini birilerinin fısıldamış olması bile önemli.

Sovyet İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Ruslar'ın, özellikle ekonomik alanda büyük devlet olma gücünden çok şey kaybettikleri ortada. Bu zaaflarının Amerika, Avrupa Birliği ve NATO karşısında pazarlık gücünü tırpanladığı, hareket alanını daralttığı da bir gerçek.

Ancak bugünkü haliyle bile Rusya herhangi bir ulus-devletten çok hâlâ bir imparatorluk görüntüsünde. Nitekim, Rusya hiçbir zaman da ulus-devlet olmamıştır. Sahip olduğu coğrafya, komşuları, yayılma stratejisi onun imparatorluk özelliklerinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Slavlık ve Ortodoksluk'la birlikte imparatorluk ruhunun inşa ettiği Rusya'nın bu özelliğini yok sayarak geleceğe yönelik varsayımlarda bulunmak son derece yanıltıcı olabilir.

Bush'un Avrupa turundan en kazançlı çıktığı kısım Rusya ile yaptığı anlaşmalar sayılabilir. Rusya ile bölgede büyük devlet rekabetine son verilmesi, nükleer silahların sınırlandırılması gibi anlaşmalar önemli anlaşmalardı. Bilhassa enerji kaynaklarının taşınması ve kullanımında işbirliği anlaşması ekonomi-politiğin en önemli maddesidir ve bu gerçekten bölgedeki ilişkileri yeniden biçimlendirecek özelliktedir.

Amerika'nın Afganistan'a yerleşmesi, Kafkaslar'dan Türk cumhuriyetlerine kadar bölge ülkelerinde fiili askeri varlığının bulunması bu anlaşma ile birlikte düşünüldüğünde 11Eylül sonrasına ilişkin Amerikan stratejisinin neyi hedeflediğine dair ipuçları veriyor.

Tüm bunların üstüne Rusya ile NATO arasında ortaklık anlaşmasına varılması ABD stratejisinin amacına ulaştığının göstergesi olarak okunabilir. Dahası artık NATO kararlarına ortak olacak kadar Batı ittifakı içine dahil olan bir Rusya söz konusu. 19. yüzyıldan beri Orta Asya'da büyük oyunun aktörlerinden biri olan Rusya hem NATO ile ortak oluyor hem ABD ile büyük devlet rekabetine son veriyor.

Tüm bunlar Rusya'nın Amerika'nın stratejik ortağı olduğu, Amerika'nın öncülüğünü yaptığı stratejinin, küreselleşmenin uyumlu parçası olduğunu söylememize yetiyor mu?

İmparatorluk ruhu

Rusya'nın stratejik tercihini Batı'dan yana yaptığını söylemek için vakit çok erken. Rus stratejik zihniyetini biçimlendiren tarihi, kültürel, stratejik unsurları, Rusya içindeki siyasi tartışmaları, askeri elitin politik kültürü ve eğilimlerini gözardı ederek Rusya'nın stratejik tercihini değiştirdiğini söylemek zor.

Başkan Bush'la bu anlaşmaları imzalayan Putin'in bu zamana kadar yaptığı açıklamalar Rus yönetiminin özlemleri, hedefleri ile konjönktürel politikalarının ipuçlarını okumamıza imkan tanıyor. Özellikle askeri elitler arasında (bilhassa Alfa grubu) Amerika ile bir ortaklıktan çok Avrasyacı bir strateji ağırlıklı olarak kendini hissettiriyor ve Putin de bu eğilime çok yakın durmaktadır.

Hatta Avrasyacılık hedefini programına alan farklı siyasi hareketler, partiler Rusya'nın geleceğine ilişkin tartışmayı sürdürüyorlar. Avrasyacı stratejiye göre Rusya, Amerikan küreselleşmesine karşı Avrupa ile ittifak yapmalıdır. Avrupa ve Rusya'yı elinde tuttuğu okyanuslarla kuşatan ABD'ye karşı her iki güç işbirliğine gitmelidir. Gerçek tehdit okyanus hakimiyetini elinde tutan ABD ve İngiltere'den gelmektedir. Bu görüşü savunan stratejistler aynı zamanda ABD ve küreselleşmeye karşı alternatif bir politikalar oluşturmaya çalışmaktalar.

Bir yanda ABD ve NATO ile yeni anlaşmalar imzalayan Rusya diğer tarafta Çin, Hindistan ve Orta Asya cumhuriyetleriyle stratejik anlaşmalar yapan Rusya aslında aynı imparatorluk zihniyetinin farklı yüzleri.

Evet Ruslar'ın Sovyetler'in dağılmasıyla süngüleri düştü. Bir imparatorluk olduklarını unutmadılar. Rus kimliğini oluşturan temel unsurları sabit kaldığı ve değişmediği sürece bu arayışı sürdürecekler demektir.

Türkiye'nin Rus deneyiminden çıkaracağı çok ders olmalı.


28 Mayıs 2002
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED