|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gazeteci SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın'a soruyor: "SHP'nin 44 partiden farkı ne olacak?" Epeyce sayıda olduklarını biliyordum ama doğrusu saymamıştım; demek sayıları 45'e ulaşmış... "Çok partili hayat"ın ideal sayısı bu olsa gerek. Ama çok görmeyelim, derim; bir cumhuriyet kısa tarihinin üçte birini tek parti diktatörlüğü altında geçirince, demek ki ölçüyü bu alanda da hepten kaçırıyor! Ayrıca biliyorsunuz; önümüzdeki günlerde belki 50 eşiği de çoktan aşılacak. Geçen akşam HaberTürk kulübünde bir miktar izledim; Melih Gökçek başbakanlığa kurulmuş olarak devlet arazilerini turizm tesislerine dağıtımına çoktan başlamıştı bile! Kulüp üyelerinden birisinin "Seçim sonrası başbakanlığı Deniz Baykal'a bırakarak CHP ile bir koalisyon kurar mısınız?" şeklindeki tamamen hayal mahsulü sorusuna ciddi ciddi şu yanıtı veriyordu: "Vakti gelince yetkili organlarımız ne der bilmem ama benim tercihim doğrudan sorumluluk almadığım koalisyonlardan uzak durma yönündedir" (!) Şaka değil, memlekette siyaset artık bu derece hayal ürünü bir "şey" haline geldi! Aslında ben bugün başka bir gelişmeden söz etmek istiyorum. Bilmem siz de farkettiniz mi; şimdilik bir siyasi parti olmayan ve büyük bir ihtimalle hiç de olmayacak olan bir "siyasi hareket" bir zamandır tabelalı partilerden çok daha fazla sayıda "seçmen"i bir araya getirmeye başladı bile. Şaka değil, sözünü ettiğim hareket memleketin meydanlarında ve stadlarında bir yıldız gibi yükselmekte... (Tabii ki anladınız; "Star"dan söz ediyorum!) Bu "siyasi hareket"in kadro olarak sadece genç ve dinamik bir lideri var. Kadro bundan ibaret ama hareketin "Ali Baba'nın çiftliği" şarkısında sayıldığı gibi çifter çifter televizyonları, gazeteleri, bankaları, cep telefonları, santralları da var... Ve belki inanmayacaksınız ama bu "siyasi hareket" bunca mal varlığına rağmen "anti-İMF", "anti-küreselleşme" ve neredeyse "anti-kapitalist" bir ruh taşıyor! Genç liderin son büyük mitingte, Adana mitinginde yüzbin kişinin önünde söylediklerine bir bakın: "Kanunlarımızı IMF yapar!... Memurumuzun tayinini IMF yapar!... İnsanımız ne kadar vergi verecek; kim karar verir: IMF verir. Çiftçimiz kaç para kazanacak; kim karar verir: IMF verir. İşçimiz kaç para alacak; kim karar verir: IMF verir. Memurumuz, doktorumuz, öğretmenimiz evine kaç para götürecek; kim karar verir: IMF verir. Peki bu IMF'ye karşı nerede, bizim haysiyetimizi, şerefimizi, onurumuzu korumakla görevli olanlar? Peki kim kurtaracak bizi IMF'den? Şimdi soruyorum size sevgili Adanalılar. Biz, IMF'nin kölesi miyiz? Peki kim kurtaracak bizi IMF'nin esaretinden?" Adana nutkunun dilini, üslubunu, havasını nasıl buldunuz? Çok dokunaklı değil mi? Aranızdan belki "Ama genç şef de yalan konuşmuyor!" diyenler çıkabilir. Haddimi biraz aşarak bu okurlarıma da yakın çağ Alman tarihinde bolca benzerini bulabileceğimiz "Şef" nutuklarını hatırlatırım... Yani kısaca, ne söylendiğine olduğu kadar, kim tarafından söylediğine de dikkat edilmesi meselesi... Cem Uzan'ın Uzan Grubu'nun 46'ncı kuruluş yıldönümü dolayısıyla başlattığı nutuklarla ilk kez bir gün televizyon ekranında tesadüfen karşıma çıkan Samsun/Ladik "miting-eğlence"sinde karşılaştım. Ben televizyonu açtığımda, assolistten hemen önce "sahne alan" genç lider Ladikliler'le "soru/cevap" oynuyordu. Uzan soruyordu: "Bu yönetimden memnun muyuuuuz?"/Ladikliler: "Hayıııır!"/Uzan: "Bu böyle devam edemez değil mi?"/Ladikliler: "Hayıııır!" Eğlenceli bir manzaraydı. Genç Uzan, hatiplik sanatında henüz yeni olduğu için bu "soru/cevap" yöntemiyle durumu idare ediyordu... Doğrusu manzara pek de etkileyiciydi; siyasi partiler üç kişiyi bir araya getiremezken, Cem Uzan'ın binlerce Ladikli'yi meydana toplayıp onlara ("Ladik Ladik olalı böyle zulüm görmedi" misali!) küreselleşme karşıtı nutuk dinletmesi nasıl mümkün olabiliyordu? Neyse, merakım uzun sürmedi; Uzan'ın arkasında yer alan saz sanatçılarını görünce durumu geç de olsa çaktım! Önümde Star gazetesinin (27 Mayıs) bir tam sayfası var. "İşte gerçekler" manşetiyle süslenmiş bu sayfanın tamamı Cem Uzan'ın "Adana nutku"na ayrılmış. Böyle saçmalıklar ilgimi çektiği için üşenmeyip tamamını okudum. (Sizi bilmem ama ben TRT 4'te yayımlanan pekçok "Açık öğretim" dersini de izliyorum. Bir hocamızın "Sofra düzeni"ni konu alan en az üç dersini ezberledim bile! Çok iyi oluyor; bu programları izleyince nasıl bir ülkede yaşadığınızı çok daha iyi anlıyorsunuz!) "Adana nutku" da "Ladik nutku"ndan aşağı kalmıyor. Yerimiz müsait olsa, bu "nutuk"un her bir satırını incelemek çok eğlenceli olurdu. Yanına üç beş cümle yorum koyarak birkaç tadımlık örnek vermekle yetineceğim: "Sevgili Adanalılar... Hoşgeldiniz... Aranızda olmak, Adana'da olmak, Adanalı olmak özel bir onur, özel bir mutluluk kaynağıdır. Beni kucakladığınız için minnettarım." (Yüzbin Adanalı birazdan "sahne alacak" olan Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses'i "kucaklamak" için toplanmadı mı?) "Biliyorum hepimiz şikayetçiyiz. Şikayetçi değil miyiz? Neden şikayetçiyiz? Bu ekonomik durumdan şikayetçi değil miyiz?" (Bence konuşmanın en kritik bölümlerinden birisi. Uzan, Adanalılar'la "empati" ilişkisine girmeyi deniyor: "Ekonomik durumdan şikayetçi değil miyiz?" Ancak ümitsiz bir arayış... "Ali Baba'nın çiftliği" ile çiftliklerde çalışmaya gayret eden Adanalılar'ın "ekonomik durumdan" hep birlikte "şikayetçi" olmaları mümkün mü?) Ah keşke yerimiz olsaydı da "soru/cevap"ları da sırayla birer birer gözden geçirebilseydik... Ama korkmayın, "Star" partisi bu gidişle yüzbinlere yüzbinler ekleyip iktidara filan yürüyemez... Nitekim Ladik'te olduğu gibi Adana'da da şahit olduk; stadı dolduran onbinlerin derdi sahneye en çok çıkacak starı bir an önce görüp dinlemekten ibaretti!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |