T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bizim kuşak "darbe uzmanı" oldu!..

Dün, Cumhuriyet dönemindeki ilk askeri darbe olan "27 Mayıs"ın yıldönümüydü..

O zamanlar, askeri darbeler konusunda çok bilgisiz, çok deneyimsizdik..

Be Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 1'inci sınıf öğrencisiydim 1960'ta.. Polis üniversiteyi bastığı, rektör Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ı hırpalayarak götürdüğü sırada oradaydım..

Tüm gençler gibi ben de, Beyazıt Meydanı'na koştum.. Vilayet önünde "Menderes istifa" diye bağırdım.. Polis kurşunuyla vurulan arkadaşlardan birini, ben eczaneye taşıdım.. Cop yedim..

18 yaşındaydım neticede 1960'ta..

Bu olaylardan (28 Nisan) bir ay sonra, 27 Mayıs'ın sabaha karşı saatlerinde, evdeki telefon çaldı.. Ülkede askeri darbe olduğunu, Demokrat Parti'lilerin tutuklanmaya başladığını bildiriyordu telefondaki dost..

Babam Cemil Sait Barlas, CHP'nin eski bir bakanı, CHP Parti Meclisi üyesi, önde gelen bir politikacıydı..

"Darbe" haberini duyunca, sabaha karşı traş oldu, giyindi, oturup beklemeye başladı..

Sordum neyi beklediğini..

-Bir ülkede askeri darbe olunca, tüm sivil politikacıları gözaltına alırlar, tutuklarlar.. Birazdan beni de almaya gelirler, dedi..

Babam, İstanbul'da Hukuk okumuş, Almanya'da doktora yapmış, Cumhuriyet döneminde politika ve gazetecilik mesleğini sürdürmüştü..

"Darbe"nin sadece teorisini biliyordu..

Sonra anlaşıldı ki, bu 27 Mayıs darbesi, bir erken doğum, bir "askeri darbeler provası"sıydı..

27 Mayıs sadece, Demokrat Parti iktidarına karşı yapılmıştı 1960'ta..

Babamı 1964'te, bir trafik kazasında yitirdim..

O ne "12 Mart 1971"i, ne "12 Eylül 1980"i, ne de "28 Şubat 1997"yi gördü..

Görebilseydi, 27 Mayıs 1960'ta, teorik olarak bildiği "Topyekûn Darbe" modelinin, ilerleyen yıllarda tam olarak uygulandığını yaşamış olacaktı..

Şimdi ben, babamın öldüğü yaşından (59) bir yıl daha yaşlıyım..

Ve askeri darbeler konusunda, ondan çok daha fazla deneyimliyim..

Her askeri müdahalenin ülkenin ekonomisini, hukukunu, sosyo-politik yapısını ne büyük açmazlara sürüklediğini yaşayarak gördüm..

27 Mayıs'ın idam ettiği sivil siyasetçiler, bugün devlet katında da "Demokrasi Şehitleri."

"12 Eylül" 1980'in yasakladığı Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan gibi isimler, 1990'larda Başbakan, Cumhurbaşkanı oldular..

28 Şubat'ın durumdan vazife çıkartan fonksiyonerleri, bankacılık suçlamaları ile yargı önüne götürüldüler..

Ve 2002 yılında Türkiye, ekonomik ve siyasi kararsızlıklar içinde, krizden krize yuvarlanıyor..

Geçmişlerinde faşist diktatörler, askeri cuntalar bulunan Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz gibi Akdeniz ülkeleri, Avrupa Birliği içinde, sivilleşme, demokratlaşma, gelişme ve çağdaşlaşma yarışı yapıyor..

Türkiye ise hâlâ, "Kendine özgü şartlar" gerekçesi ile, yarı-demokrat, yarı-sivil, yarı-kalkınmış bir siyasi model içinde, çabalıyor, çalkalanıyor..

Ve daha da ayıbı, kendilerini "aydın" olarak gören bir kesim, "Benim darbelerim iyiydi" diye, askeri müdahalelere sevgi ile bakabiliyor..

İşin özeti şu..

Benim babam, "Türkiye çağdaş, gelişmiş bir Batı ülkesi olacak" diye ömrünü tüketti..

Ben, aynı beklenti içinde ömrümü tüketirken, bir de, deneyimli bir "askeri darbeler uzmanı" oldum..

Bakalım çocuklarımızı ve torunlarımızı neler bekliyor?

ŞAKA

Geçmiş olsun!..

Ecevit, çalışabilir durumda Oran'a gitti dün..

Başkent Hastanesi kapısında açıklama yaparken heyecanlıydı..

-Burada Başkent kale anahtarı.. Sayın Haberal, Meral, değerli Genel Başkan, Başkent, Başbakan Haberal'a, Başkan Haberal'a şükranlarımı sunuyorum, dedi..

Son cümlesi,

-Ben iyileştim, şeklindeydi..

ÇOK ÖNEMLİ GELİŞME

Birleşmiş Milletler Güneydoğu'da..

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin "Yerlerinden Edilmiş Kişiler Özel Temsilcisi" Francis Deng'in, Türkiye'de Güneydoğu'yu büyüteç altına almak için Diyarbakır ve Şırnak'a gitmesi, gözden kaçırılmaması gereken, "çok önemli" bir gelişmedir.

NTV'nin haberine göre Deng, İnsan Hakları'ndan Sorumlu Devlet Bakanı Nejat Arseven'le, Güneydoğu'daki terörden kaynaklanan "zorunlu göç"ü görüşmüş..

Arseven Deng'e, "Böyle bir sorun vardır. Çözmeye çalışıyoruz" demiş..

B.M. Temsilcisi Deng, yerinde yapacağı incelemeler sonucu, ne tür bir rapor hazırlar, bilemiyoruz..

Ancak bildiğimiz şu..

Bu çağda uluslar, devletler, kendi sorunlarını çözemedikleri zaman, bu sorunlar kısa sürede "enternasyonal sorun" oluveriyor..

Ve arkasından, ulusal egemenlik alanının giderek daraltıldığı süreçler gelebiliyor..

Türkiye, ne yazık ki, sorunlarını çözmek yerine bunları kriz noktasına getirip, stoklayan bir anlayışın, yönetimde bulunduğu bir ülke konumunda..

Dileriz, bizler, Birleşmiş Milletler bürokrasisinden daha hızlı davranıp, Güneydoğu'ya gerçekçi teşhisler koyabiliriz..


28 Mayıs 2002
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED