|
|
|
|
Geçen Pazar gazeteleri okumağa başlamıştım ki, "Ümit Kadri Özkan"ın vefatını duyuran ilanla karşılaştım. Demek, bir devir daha noktalanmıştı! Ümit Bey, Kasımpaşa doğumluydu. O bitirimler yatağından pek az kişi gibi güzellik ve başarıyla sıyrılmayı başarmış, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olmuştu. Kemal Ilıcak'ın askerlikten devre arkadaşı olduğundan sık-sık gazeteye gelirdi. Gönlü güreş ve spor sevgisiyle doluydu. Salih Bora'nın Dünya ikinciliklerine sevinçten göbek atılan madalyasız dönemlerde bir güreş kulübü kurdu. Bugün Dicle Üniversitesi'nde Doçent Dr. olan Muharrem Atik'i de işin başına getirdi. 1983 yılında Budapeşte'de düzenlenen Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası hâlâ gözlerimin önündedir. SİMTEL Şirketler Grubu'nun sahibi Ümit K. Özkan, Genel Kaptan Tamer Ağan, yönetici Eyüp Karadayı, bütün kafile heyecan içindeydi. Orada boynu tutulan Fevzi Şeker, finalde kaybederek ikinci oldu. Sıra Reşit Karabacak'ın o dönemde Bulgaristan'ı temsil eden Efraim Kamberov'la yapacağı finale gelmişti. Efraim, 1982 yılının Avrupa Şampiyonuydu. Mindere çağırılmadan önce Reşid'in yanına oturmuştum ki, Dünya çapındaki Rumen güreşçi Vasile Yorga, anadilinden "Hiç meraklanma, Karabacak kazanacak!" diye bağırdı. O anda kafamda bir şimşek çaktı. Yorga, büyük güreşçiydi. O'nun görüşü Reşid için de önemliydi. Bu fırsatı kaçırmamalıydım. Ben de O'na: "Bana söylediklerini yanımıza gelip Reşid'e de söyle. Dediklerin çıkarsa sana 1.000 Forint veririm" dedim. Yorga, fakir-fukara! Parayı duyunca daha da heveslendi, yanımıza gelip bülbül gibi öttü. 1983 yılında 1.000 Forint, yaklaşık 100 Amerikan Doları kadardı. Tam o sırada güreşçimizi mindere çağırdılar. Müsabaka 3'er dakikadan 3 devreydi. Antrenör Muharrem Atik'e: "Reşid, yenik duruma düşerse son devre arasında yanağına tokat at!" tavsiyesinde bulundum. Reşid, ilk iki devre sonunda yenikti, istirahat verildiğinde Muharrem Atik, Reşid Karabacak'a "Ya Allah!" deyip bir giydirdi ki, görenler bu nazik hocanın Hafız Paşa olduğunu sandılar. Erzurum doğumlu sporcumuz, minderden (4-2) galip ayrıldı. Tam 11 yıl süren Avrupa Şampiyonluğu hasreti artık sona ermişti. Milletlerin sevinç ve üzüntü karşısındaki tepkileri değişiktir, bizimkiler ağlar, Batılılar güler, Türk kafile mensuplarının gözleri sulanıverdi. Bir yaygara, bir feveran ki, sormayın gitsin! Ümit K. Özkan Bey de ağlıyordu. O arada Vasile Yorga geldi ve emanetini alıp teşekkür etti. Reşid Karabacak'a "Benden de sana bir otomobil" dedim. Şampiyona bitti, Türkiye bayram etti. Arka kapıdan birkaç kere Tercüman'a gidip gelen ve Kemal Ilıcak'la görüşen Karabacak, patrondan armağanım olan arabasını aldı. Rahmetli Kemal Bey, "Ali'nin sözü benim sözümdür" demiş ve bu büyük pehlivanı ödüllendirmişti. Ümit K. Özkan, cimnastik, karate takımları da kurdu. Güleryüzlü, iyi kalpli, dost insandı. O da işte "ecel şerbeti"ni içti. Dünyaya gelip de hiç kalan oldu mu? Rahat uyusun... Gazeteler
Bir büyük gazetede (18 Mart 2002) üçüncü sayfada manşet haber: "Ordulararası Dünya Şampiyonası'nda (1990) ikinci olan Milli Güreşçi Mustafa Akkaya, sevgilisine şantaj yapmış." Aslında bu adı taşıyan bir güreşçi yok ama gazete yanlışı düzeltmedi. Geçen pazar, bir başka büyük gazetede "120 kiloluk Yüksel Şanlı, antrenörü Turan Ceylan'la kapıştı" başlığıyla yine manşetten haber verildi. Yüksel Şanlı, 69 kiloydu, 74'de de güreşti. Gazete hemen bu delikanlıyı 120 kilo yapmıştı. 69 kiloda Avrupa Şampiyonluğu kazanan bir güreşçinin 120 kilo olduğunu yazmak, spor yazarının işini ne ölçüde bildiğinin belirtisidir. Bana da mı lo-lo
Geçen Çarşamba Vatan Caddesi'nden Edirnekapı'ya doğru yürüyecektim. İçimden bir ses "Etraf ıssız, başına bir olay gelir, gitme!" dedi ama dayanamadım. Ulubatlı'dan Edirnekapı'ya doğru yürürken elinde poloraid bir makinayla surların fotoğrafını çeker gibi yapan birini gördüm. Herhangi bir hadise için öylesine hazırlıklıydım ki, kendi kendime: "Bu makinayla sur fotoğrafı çekilmez! Bu adamın niyeti başka" diye düşündüm. Acemi fotoğrafçının tam yanına gelmiştim ki, birden bire bar-bar bağırdı: "Surlar yıkılıyor, kaçın!" Yürüyüş tempomu hiç bozmadım ve yakamdaki Gazeteciler Cemiyeti rozetini işaret ederek: "Bana da mı lo-lo? Şakacı" dedim. Kanal 7 için Şakacı iş başındaydı. Bu zokayı yutan oldu mu bilmiyorum. Yürüdüm, gittim.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |