T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Çabam, insanımızı anlatmak

Mustafa Miyasoğlu tarih-anane-aile ilişkilerini sorguladığı romanı "Yollar ve İzler"de, İstanbul'dan başlayıp Konya'da noktalanan bir yolculuğu konu ediyor. Biz de Miyasoğlu ile önceki romanlarından hareketle, hayatın içinden kahramanların sıcak öykülerini anlattığı son romanını konuştuk.

"Yollar ve İzler"den önce yayımlanmış dört romanınız daha bulunuyor. Diğer romanlarınızla karşılaştırdığınızda Yollar ve İzler'in nasıl bir yeri var?

Her romanımda ayrı bir dil ve o romana ait bir dünya oluşturmaya çalışıyorum. Bu farklılığa rağmen, her biri bana ait roman dünyasını oluşturuyor. Kaybolmuş Günler ile Dönemeç aynı dönemi anlatmalarına rağmen, aralarında dil ve roman dünyası bakımından önemli farklar var. Güzel Ölüm ve Bir Aşk Serüveni de bu anlamda hem birbirinden ve hem de ötekilerden farklıdır. Yollar ve İzler ise, bunların hepsinden farklı sanıyorum. Çünkü bunları yazdığım dönemlerde, roman kahramanlarıyla bir süre dolaşır, onların gözüyle dünyaya bakmaya ve anlattığım insanları bir roman gerçekliği içinde ortaya koymaya çalışırım. Böylece, her biri ötekinden farklı roman kişileri geliştiririm. Bunlar bazı romanlarımda yeniden ortaya çıkar, hatta aralarında zihniyet yakınlıkları da görülür. Bu yakınlıklar tamamen kültürel unsurlarla ilgilidir. Yollar ve İzler, bu bakımdan hem öteki romanlarımdan farklı, hem de onlara benzer özellikler taşıyor. Aralarındaki en önemli fark, önceki romanlarımın ön plandaki kahramanları gençlerdi, bunlar biraz daha yaşlı ve daha farklı kimliklere sahip... Belki biraz da bir yol hazırlığı ve Anadolu şehirlerine yolculuk romanı sayılabilir.

Romanda Bursa, İstanbul, Konya gibi Osmanlı ve Selçuklu kültüründen izler taşıyan, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış kentlerimizi öne çıkarıyorsunuz. Bunu okura tarih bilincini aşılamak -ya da kültürümüzü güçlü medeniyetler üzerine inşa ettiğimizi hatırlatmak için mi yaptınız?

Her roman tabii olarak bir şeyi anlatmayı hedef alır. Burada, Lütfiye Hanım'ın Meram hasretiyle yakınlarını Konya yolculuğuna heveslendirmesi ve onların da benimsemesiyle Eyüp Sultan'dan başlayan bir yolculuk var. Böylece ana-oğul, gelin ve dünürlerinin bir araba içinde Konya yollarına düşmeleri ve Bursa üzerinden seyahatlerini sürdürmeleri, roman kişilerinde söylediğiniz şekilde bir tarih bilinci de uyandırmıştır. Onların hatırlamadığı hiçbir bilinci ben roman okuyucularına 'aşılamak' çabasına girişmedim tabii. Fakat bu romanda Tarık Bey'in ifade ettiği bir tarih bilincinin son yıllarda bütün aydınlarımızı ilgilendirdiğini görüyoruz. O yüzden de her alanda tarihe yöneliş başlamıştır. Bu romanda önemsediğim ve hikâyelerini bir olay örgüsü içinde anlatmaya çalıştığım insanlar, bu türden bir tarih bilincini taşıyan insanlardır. Kültür ve medeniyet değerleri, bu roman dünyasını gerçekleştirmek yolundaki unsurlardan bazısı olarak değerlendirilmiştir.

Yollar ve İzler'i gerçekçi kılan yönlerden biri de kaynana-gelin ilişkilerine yer vermeniz. Kültürümüzde önemli bir yeri olmasına rağmen, yazarlarımız bu konuya pek fazla değinmiyor...

Hüseyin Rahmi'nin 'Kaynanam Niçin Kudurdu' adlı romanından bu yana bütün kaynanalar kötü çizilmiştir. Bütün ağaların kötü çizildiği gibi... Halbuki bu toplumda pekçok aile, gelin-kaynana aynı evde yaşıyorlar. Bu romanda yalnız gelin-kaynana ilişkisi temel mesele değildir; aile bağlarının insanlar üzerindeki etkisi ile toplumda uyandırılan kadın bilinci daha çok yer alır. Akrabalarından kopmuş insanla tarihinden kopmuş toplumun benzer yönleri çoktur. O yüzden bu romandaki Tarık Bey, yıllarca sonra gördüğü memleketi Bursa'dan Konya'ya giderken tarihî ve kültürel değerleri daha çok hatırlar. Torpido gözündeki Beş Şehir adlı kitapla gördükleri şeyler bu bilinci heyecana dönüştürür. Çünkü hasreti vardır ve yol boyunca rastladıkları ihmal edilmiş Osmanlı ve Selçuklu eserleri ondaki bu hasreti körükler. Son yıllarda insanımızın belki de en önemli meselesi budur. Ben bu romanda bir otomobili dolduran insanların herkes tarafından görmezlikten gelinen dertlerini anlatmaya çalıştım. Bu toplumda bunlar da yaşıyor demek istiyorum; çünkü onlar yok sayılıyor. Maalesef romancılarımızın zihinlerinde hâlâ hâkim kültür çevrelerinin meseleleri önemli görünüyor, bu ülkenin insanı ve hayatı önemsenmiyor. Ben yazdıklarım ve yazacaklarımla bizim hayatımızı ve insanımızı anlatmak istiyorum. Roman dünyamı insanımızın hayatından seçilmiş unsurlarla örmeye çalışıyorum...

Günümüzde özellikle Batı'dan çevrilen bestsellerlar ilgi görüyor. Türk okurunun Halit Ziya, Reşat Nuri, Yakup Kadri yerine dışarıda çok satan kitapları okumasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk okuyucusunun Türk yazarlarının eserlerinden çok çeviri kitaplara ilgi göstermesi günümüze özgü bir olgu değil, Batılılaşma döneminin genel özelliğidir. O yüzden Batılılaşma'yı benimseyen her nesil bir öncekini yetersiz görüyor ve daha çok Batılılaşmak çabasına giriyor. Bu tuhaf bir yarış hâlini almıştır. Ne zaman okuru ve yazarı ile kendi hayatı üzerinde düşünen bir toplum olursak, o zaman güçlü bir millet oluruz. Kendi standardını oluşturamayanların, örnek aldıkları toplumların çok satan kitaplarını çevirip okuması çok doğal...

Bağıran romanlar kalıcı değildir

"Yollar ve İzler", roman tekniği bakımından kendi içinde bütünlüğü olan ve köklerini bu topraklardan alan, okuyucunun ilgisini kan-şidet-entrika öğelerini kullanarak çekmek yerine huzuru telkin eden bir roman. "Bağıran romanların kendilerine özgü dili ve anlatımı yoksa, kalıcı hiçbir etkisi olmayacağı gibi, romanımız açısından önemi de yoktur" diyen Miyasoğlu, Yollar ve İzler'de, romandaki kişilere özgü bir dil, inandırıcı bir olay örgüsü ve bütün bunlarla bize özgü insani bir mesaj ortaya koymaya çalıştığını söylüyor. Roman yazmanın dışında roman tekniği üzerine yaptığı araştırmalarıyla da tanınan Mustafa Miyasoğlu, Türkiye'de son zamanlarda yazarlarımızın çeviri kitapların taklidi mahiyetindeki eserler yazmasını ise şöyle değerlendiriyor: "Standardı olmayan toplumlarda her şey olabilir. Birçok kişi yenilik peşinde koşarken yabancıları taklit etti, bazıları da orijinallikle marjinalliği birbirine karıştırdılar. O yüzden yapaylık ve yabancılık, bazı sanat çevrelerinin genel özelliği."

 
Korkutmak onların meselesi değil mesleği!
"Toy Story"nin üreticileri yeni çizgi filmleri "Sevimli Canavarlar"da canavarların korkutucu ve eğlenceli dünyasının kapısını açıyorlar. Sevimli Canavarlar, 23 Nisan'ı doyasıya kutlayan çocuklar içen eğlenceli bir dinleme imkanı sunuyor. En İyi Özgün Şarkı Oscarı'nın da sahibi olan film, her biçimde ve her boyda canavarların anavatanı olan Monstropolis'de geçiyor. Dünyanın her köşesindeki çocukların ortak bir korkusu vardır. Annesi ya da babası tarafından yatağa götürülen çocuğu ışık söndükten sonra bir korku kaplar. Sanki gardrobun arkasında ya da yatağın altında bir canavar vardır ve her an ortaya çıkmaya hazırdır. Ancak çocukların bilmediği bir şey vardır. Çocukları korkutmak onların kişisel meselesi değil, mesleğidir.
Sevimli Canavarlar
Yönetmen: Pete Docter Senaryo: Andrew Stanton, Daniel Gerson Sanat Yön: Tia W. Kratter, Dominique Louis, Müzik: Randy Newman

İLK 23 NİSAN ÇOCUK ÖDÜLERİ
Çocuk Edebiyatçıları ve Sanatçıları Birliği Derneği'nce, ilk kez düzenlenen "23 Nisan Çocuk Edebiyatı Ödülleri", sahiplerini buldu. Dernek Başkanı Yard. Doç. Dr. Zeki Gürel'in yaptığı açıklamaya göre 18 dalda ödül alan kişi ve kuruluşlardan bazıları şöyle: Çocuklara Şiir-Fazıl Hüsnü Dağlarca, Çocuklara Masal-Tarık Dursun K., Çocuklara Tiyatro Mehmet Tahir İkiler, Çocuklara Hikaye-Niyazi Birinci, Çocuklara Dergi-Diyanet Çocuk Dergisi, Çocuklara Sinema-STV(Bizim Aile), Okul Öncesi Eğitimi-Kök Yayınları.
YAKIN TARİHTEN ÇARPICI BİR SAYFA
Tarih ve Düşünce dergisi son sayısında yine, yakın tarihimizden çarpıcı bir sayfayı aralıyor: "Almanlar'dan Rüşvet Alan Türk Gazeteciler..." Prof. Nevzat Gözaydın'ın Alman Arşivler'inde yıllar süren araştırmaları sonucunda ortaya koyduğu bu önemli çalışma, Türk basınının yakın tarihi adına hayli ibret verici bilgiler içeriyor. Bu örtülü tarihi gayet güzel işleyen ve kapağına taşıyan dergi yine okurlarına anlamlı bir belgesel hediye ediyor. "Çanakkale Harbi"nin gerçek görüntülerini ve tarihini içeren orijinal filmini VCD halinde okurlarının arşivlerine taşıyor. Tel: 0 212 511 75 00
24 Nisan 2002
Çarşamba
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED