T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Le Pen dediğiniz, bizim oligarşinin Fransızcası!

Tahmin edildiği gibi, Fransa'daki seçimler Türkiye'nin gündemine en olmayacak yönüyle girdi. Medyadaki bildik kanaat önderliği, koro halinde ama ortaokul öğrencisi seviyesini aşamayan birbirinin kopyası kompozisyonlarla "Le Pen dersleri" vermeye başladı. Ortalık herbiri, "bizim medya bu konuda ne söyleyebilir?" diye sorulsa akla ilk gelecek klişelerden ibaret olan "halk değişim istiyor", "kaybeden siyasetçi gitmelidir" ve ille de "iki turlu sistem lazım" edebiyatından geçilmiyor. İki turlu sistem lazım çünkü, rejimi tehdit eden siyasi partiler ve liderler; yani Türkiye ölçeğinde "Siyasal İslamcı" unsurlar ancak bu yolla bertaraf edilebilir gibi, müthiş bir keşif yapılıyor. Sanki, şu anda Türkiye'de başbakan ya da cumhurbaşkanı halk tarafından tek turlu sistemle seçiliyormuş gibi. Önce, bunları halka seçtirme cesaretini gösterelim de sonra değil iki, istenirse beş turlu seçim olsun.

Sorun bu değil ve Le Pen'in yükselişinden Türkiye'nin bugünü için bir politik simülasyon yaratmak için de soruyu şöyle sormak gerekiyor:

"Le Pen Türkiye'de siyaset yapıyor olsaydı yelpazenin neresinde bulunurdu?"

Böyle soralım ki, karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin, sistemin reddettiği siyasi oluşumlardan mı yoksa, bizzat sistemin kendisinden mi geldiğini anlayabilelim.

Önce, bütün Avrupa'yı panikleten Fransız'ın siyasal profiline bakalım.

Le Pen, ülkesindeki azınlıklara karşı çıkan, güvenlik sorunları konusunda katı tedbirler öneren ve nihayet Avrupa Birliği üyeliğinin Fransa'ya zarar verdiğini ve ülkesinin bağımsızlığını zedelediğini düşünen bir politikacı.

Böylelerine, Avrupa'da "faşist" diyorlar.

Bizde ne diyorlar peki!

Milliyetçi... Devletçi... Vatansever....

Türkiye'den bakıp, Fransız rejimi için kaygılananlar burunlarının dibindeki Le Penciliği görmezden geliyor, başkalarının görmesini önlemek için de ortalığa Erbakan, Tayyip görüntüleri serpiştiriyorlar.

Oysa bu ülkede Le Pen tipolojisinin karşılığı hiç de "canbaza bak" diye işaret edilen yerlerde değil.

Türkiye'de değil gayrimüslim azınlıkları reddeden, vatandaşlık bağıyla devlete bağlanmış Kürtler'i bile "ikinci mevki"de tutmayı politika haline getirmiş hakim ve egemen bir "anlayış" var.

"Terörle mücadele" bahanesiyle ülkedeki bütün demokratik unsurların başını ezen, hukukdışılığı rutinleştiren bir "gelenek" var.

Avrupa Birliği üyeliği yolunu kapatmak için elinden geleni ardına koymayan, Türkiye'nin bağımsızlığının kaybedileceği korkusu üzerinden devletin bütün imkanlarını bu uğurda seferber eden bir "irade" var.

Bu "anlayış", bu "gelenek" ve bu "irade" asker-sivil bürokraside bütün köşe başlarını tutarken, MHP gibi bir parti aracılığıyla da iktidarda dilediği operasyonu gerçekleştirebilmektedir.

Le Pen, topu topu yüzde yüzde 17 oy ile Fransa'yı dehşet içinde bırakıyor ama onun ülkesinde saldığı dehşet Türkiye'de iktidarda bulunuyor. Hem de bütün siyasal ve bürokratik unsurlarıyla ve hem de topu topu yüzde 18 oy ile.

Fransa gerçeğinden bir ders çıkartılacaksa; bu ders Türkiye'de sistemin ne denli Le Penleştiği gerçeğini artık görmemiz gerektiğidir.

Kendimizi kandırmayalım; Le Pen'den ürken Avrupa, Türkiye mevzubahis olduğunda bizi de ondan farklı görmüyor. Bu demokrasiyle biz, Avrupa için daha büyük tehlike, daha itici bir unsuruz.

Ve sanılmasın ki, Avrupa'nın Le Pen'e tepkisi onun azınlıklar ya da yabancı işçiler konusundaki rezervlerinden kaynaklanıyor. Hiç böyle değil... Avrupa'da artık sosyalistler içinde bile neredeyse Le Pen gibi düşünen politikacılara rastlanabiliyor. Almanya'ya bakın...

Hıristiyan Demokrat sağcılar (CDU) son iki-üç yılda kampanyalarını, başta çifte vatandaşlık hakkı olmak üzere iyiden iyiye Türk düşmanlığı üzerine oturttular ve eyaletlerde seçimleri de kazanıyorlar. Bu başarı karşısında sol, yabancılar yanlısı söylemini unuttu gibi. Mesela, aylarca yapılan tartışmalardan sonra kabul edilen yeni yabancılar yasası iktidarda bir sol koalisyon olmasına rağmen, sağın talepleri ile hemen hemen birebir örtüşüyor. Bu yasa konusunda Sosyal Demokrat İçişleri Bakanı Otto Schily'nin sergilediği tavır, ortalama bir Hıristiyan Demokrat'ın tavrından farksızdı.

Avrupa, azınlıklar ve yabancılar konusunda homojenliğini kaybetti. Le Pen'e yönelik tepkinin temelinde de bu husus değil, onun AB idealine karşı bayrak açışı bulunuyor.

Ne garip... Le Pen'in Avrupa'dan dışlanmasına yol açan fikrin temsilcileri bizde, sandıktan ne çıkarsa çıksan yıllardır iktidarda bulunuyorlar. Üstelik ülkeyi, tarihin en büyük buhranına duçar etmelerine rağmen, temsilcisi olan siyasetçiye "Başbakanlığa hazırım" mesajları verdirtebilecek kadar da cesaret gösteriyorlar.


24 Nisan 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED