|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu ülkenin birinci meselesi bugün için 'yoksulluk'tur. Bu çok acil, çok yakıcı, ölümcül bir meseledir. Hayat-memat meselesi denilen şeydir ve hemen şimdi herşeyin önüne geçmelidir. Biz burada bıkmadan-usanmadan bu meseleyi yazdık-yazıyoruz-yazacağız. "Yazacağız da ne olacak", "yazsan ne yazar" ayağına düşmedik, düşmeyeceğiz. Kemal Sunal'ın "Kapıcılar Kıralı" filmindeki figüran gibi belki de "yaza yaza hükümeti düşüreceğiz." Bana lütfen bu bir sonuçtur, sebeplere bakmak lazım, yoksulluğu yok etmek için işte şu lazım, bu lazım demeyin. Koalisyon hükümetinden, liderler zirvesinden, iç ve dış borçlardan, üretim ilişkilerinden, Kemal Derviş'ten, ekonomik modellerden, faizlerden, reel sektörden, ekranların ekonomi profesörlerinden, siyasetten, anketlerden, konjonktürden, dünya piyasalarından, küreselleşmeden, Avrupa Birliği'nin kapısından, KİT'lerden, kara deliklerden, bakanlardan, bürokratlardan, niyet mektuplarından, Meclis'ten, kanun tasarılarından, Anayasa Mahkemesi'nden, hukukun üstünlüğünden ve benzeri konulardan bahsetmeyin. Ancak adaletten, işsizlikten, ekmek kuyruklarından konuşabiliriz. Sendika başkanlarının, TÜSİAD, MÜSİAD, Odalar Birliği ve Sivil Toplum Kuruluşları'nın demeçleri, eylem hazırlıkları, raporları falan da gerekmiyor. Bütün bunlardan ne fayda gelecek, ne zaman gelecek, ne kadar gelecek bilmiyorum. Ne dinlemek, ne de bilmek istiyorum. Siyaset elbette lazım, ama ona da benim aklım ermiyor. "Eee.. Sen de çok oldun be kardeşim, ne istiyorsun onu söyle" deyin. İşte söylüyorum: Bu akşam ülkede kaç aile çoluk çocuğunu kuru ekmek ile doyurmaya çalışıyor; kaç hasta parasızlık veya SSK hastanelerindeki kuyruklar yüzünden ölümle burun-buruna kalmış onu dile getirmek istiyorum. Onlara kim bakıyor? İşte söylüyorum: Varsa hısım-akrabası, hemşehrileri, komşuları. Bu yoksullardan televizyona, basına yansıyanlar gözyaşları içinde şunu itiraf ediyorlar: -Bize komşular bakıyor. İşte gerçek bu. Ve ne güzel bir sonuç. İnsanlarımızın yarım ekmeği bölüştüğünü görüyoruz. İsyan etmeden, bağırıp çağırmadan, nümayiş yapmadan yardıma koşanlar; size alkış, size dua, size madalya. Adını vermeyen bir işadamı, bir şehrimizde, seyyar mutfak ile geceleri fakir semtleri dolaşıyor; yoksullara eliyle yemek dağıtıyormuş. Bu insanların sayısı giderek artıyor. Lütfen bana "bu çare değildir" demeyin. Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir, ve bir insanı ölümden kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibidir. İşte benim tezim bu. Yazıyı Şair Eşref'in bir beyti ile bağlayalım: Gam değil amma bu mülkün böyle elden çıkması
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |