T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Pakistan'a kurulan tuzak

Afganistan'da, Londra ve Washington'dan icazetli sömürge yönetimini kuran Amerika, küresel imparatorluğunu tanımayan bölge veya otoritelere yönelik savaşını Güneydoğu Asya'dan Afrika'ya kadar yayarken, ABD'nin hegemonik gücünü tanıyan hatta yıllrca onun sözcülüğünü yapan bazı "müttefikler" de bu savaşta kaybedenler safına itilebiliyor. Pakistan gibi…

Dünya enerji havzalarına ve jeopolitik hakimiyet alanlarına göre şekillenen yeni savaşın sahnelendiği İslam coğrafyasındaki öze dönüşü, siyasal/sosyal/ekonomik ve kültürel meydan okumayı yok etmeyi amaçlayan küresel olağanüstü hal, bütün dünyaya antiterör ve demokrasi savaşı olarak yutturulurken, İslam dünyasındaki yerel yönetimler de yeniden yapılandırılıyor, gözden çıkarılanlar ise tasfiye ediliyor. Cenk Kalesi'nde yüzlerce esiri inanılmaz bir vahşet örneği sergileyerek katleden bu zihniyet, bir taraftan; Akdeniz'den Kızıldeniz'e, Basra Körfezi'nden Hint Okyanusu'na ve Malaka Boğazı'na kadar plajları bile kendi denetimi altına alıp gördüğü her balıkçı teknesinde arama yaparken, değer taraftan; Keşmir, Mindanao, Çeçenistan gibi uğruna yüzbinlerce şehid verilmiş İslam topraklarının özgürlüğü için savaşanlara karşı Haçlı Savaşı ilan ediyor.

Afganistan'dan sonra Irak, Endonezya, Pakistan gibi ülkelere yönelik askeri harekatlara hazırlanan ABD ve İngiltere'nin denetimindeki BM Güvenlik Konseyi'nin kararıyla Irak'a uygulanan ambargo yüzünden yüzbinlerce insanın, onbinlerce bebeğin ölümü bir insanlık suçu teşkil etmiyor, terör olmuyor da, Rus soykırımına direnip özgürlüğünü elde etmek için nüfusunun yarısını kaybeden Çeçen halkı terörist oluyor. Aynı şekilde; nesilden nesile bağımsızlık ruhunu yaşatan Moro Müslümanları, gasbedilen bağımsızlık hakkını elde etmek için yüzbinden fazla evladını kaybeden Keşmir halkı terörist ilan ediliyor. Yüzbinlerce Hint askeri ve onlarca İsrail askeri uzmanı yıllardır Keşmir halkının kanını döküyor.

ABD-İngiltere pasaportlu yönetici sınıfı

Afganistan'da ABD ve İngiltere pasaportu taşıyanlardan oluşan yeni bir yönetici sınıfı oluşturan ve Orta Asya'daki İslami canlanmaya büyük darbe indiren ABD-İngiliz imparatorluğu, şimdi; Doğu Akdeniz ve Basra Körfezi'ndeki askeri gücünü güçlendirerek Irak'a saldırmaya, Somali'deki İslamcı grupları tasfiye ederek bu ülkeye yerleşmeye ve Orta Afrika'nın denetimi için bir üs oluşturmaya, Endonezya ve Malezya'nın İslami karakterli bölgesel gücünü ortadan kaldırmaya ve Avustralya'yı bölgenin efendisi yapmaya, Pakistan'ı Hindistanla korkutarak hem Keşmir direnişini kırmaya hem de Pakistan'daki İslami dirilişin önünü almaya hazırlanıyor.

Cuma günü Ankara'ya gelen ABD Kongresi'nden dokuz kişilik "savaş lobisi" Türkiye'yi Irak'a yönelik askeri harekata hazırlama misyonuyla temaslarda bulundular. Kuzey Irak sorunu nedeniyle Irak'a saldırı hazırlığı Türkiye'de çok dikkatli şekilde izlenirken, ABD petrol şirketlerinin Orta Asya projeleri nedeniyle hazırladığı Taliban teziyle Afganistan'ı denetim altına alan ancak yeni süreçte büyük bir darbe yiyen Pakistan belki de Irak'tan çok daha kötü durumda.

Köşeye sıkıştırılan Pakistan

Afganistan savaşıyla Hindistan ile ABD arasında sıkışıp kalan Pakistan, bir zamanlar ABD'nin Güney Asya'daki en önemli müttefikiydi. Şimdi bütün bölgesel projelerini Hindistan ile yürüten ABD Pakistan'ı, tıpkı Soğuk Savaş sonrası misyonu sona erdiği için parçalanmaya doğru itilen Endonezya gibi, çok ciddi tehditlerle karşı karşıya bıraktı. Afganistan'da kendisine düşman bir yönetimi bulan İslamabad, çevresinde "dost ülke" bulmakta oldukça zorlanıyor. İran, Afganistan ve Türk cumhuriyetleri ve Hindistan Pakistan'a hiç de iyi gözle bakmıyor. Pakistan için tek müttefik kaldı, o da Çin.

Hindistan ile Pakistan'ı savaşın eşiğine getiren ABD, Pakistan Devlet Başkanı General Perviz Müşerref'i baskı altına alarak ülkedeki slami ruhu yok etmek istiyor. ABD'deki stratejik araştırma kuruluşlarından Stratfor'un yayınladığı "İyi polis-kötü polis ve Pakistan" başlıklı analizde, Amerika'nın aslında bir Hindistan-Pakistan savaşı istemediği, Müşerref'in devrilmesini de göze alamadığı, Hindistan'la danışıklı bir politika uygulayarak Pakistan'ı baskı altına alıp istediklerini ona yaptırmayı planladığı belirtiliyor. Müşerref'ten ülkedeki İslamcı grupların tasfiyesini isteyen Amerika'nın, içeriden kaynaklanacak yoğun tepki nedeniyle Pakistan liderinin devrilmesinden korktuğu, zira yerine gçecek kişinin ABD açısından çok daha olumsuz olmasından endişe ettiği belirtilen analizde, Washington'ın istediğini almasından sonra da Hint-Pakistan krizinin sona ereceğine işaret ediliyor. Analize göre, Hindistan ile Pakistan'ı savaşın eşiğine getiren ABD, istediklerini aldıktan sonra krizini çatışmaya dönmeden donduracak. Nitekin dün Nepal'de bunu gördük. Müşerref'in jestiyle savaş ihtimali bir anda yok oldu. Görünen o ki Müşerref, içerideki toplumsal tepkiyi göze alarak ciddi bir "temizlik harekatı"na girmeyi tercih edecek. Dün bu operasyonlar başlatıldı. Bu da Pakistan'ın karışacağı anlamına geliyor.

ABD-Hindistan şovuna ilk cevap

Katmandu'daki Güney Asya Zirvesi'ne gitmek için Hindistan hava sahasını bile kullanamayan Müşerref, bir ay içinde ikinci kez bölgedeki tek müttefiki olan Çin'e gitti. Pakistan lideri, Çin'den gönderilen özel uçakla ülkesinden alınıp Pekin'e götürüldü, yine aynı uçakla Katmandu'ya ulaştırıldı. Hem Müşerref'in hem de Çin'in bu sembolik hareketi, ABD ve müttefiklerinin Orta Asya ve Güney Asya'da sergiledikleri şova yönelik bir tepki anlamına geliyor. Afganistan'a girerek Orta Asya'yı kontrol altına alan, Hindistan'la beraber Güney Asya'ya yeniden biçim veren ABD, Çin önderliğinde kurulan Şanghay Birliği'nin tüm planlarını boşa çıkardı. Çin hem Orta Asya'da kaybetti hem de Batı'yı arkasına alan Hindistan'ın yükselişinden rahatsızlık duymaya başladı. Hindistan'ın bölgesel güç olarak öne çıkması ve ABD ile Hindistan'ın Pakistan'ı köşeye sıkıştırması İslamabad ile Pekin arasındaki ittifakı daha güçlendirdi.

Pakistan ve Çin'in bu çıkışı, 11 Eylül sonrası, ABD'nin Asya politikalarına karşı Çin'in ilk soğukkanlı tutumu olarak görülebilir. ABD'nin 11 Eylül'ü istismara yönelik senaryosu netleştikçe Avrupa Birliği'nin, Rusya'nın, Çin'in ve İran'ın bölgesel politikalarının, AB'nin Rusya ve İran'la birlikte yürüttüğü Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu politiklarının önceki rasyonel zeminine, eski hızıyla olmasa bile, geri dönmesi mümkün görünüyor.


6 Ocak 2002
Pazar
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED