T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Sofi'nin Dünyası"ndan karmaşık suâllere açık-seçik cevaplar

Sevgili Zülfikar'a

"Ortaya bir karışık yapalım mı abi?"

Ma'lûm olduğu üzere, bilhassa esnaf lokantalarında şef garsonların toplu halde gelmiş müşterilerine yönelik mutad tekliflerinden biri de "ortaya bir karışık yapmak"tır. Müşteriler de umûmiyetle bu teklife karşı koymazlar ve salatanın bir tabak içinde gelmesine müsaade ederler. Salata memleketimizde hâlâ ortaklaşa yenilir. (Gerçi şimdi lüks lokantalarda salata çeşidi arttığından, herkes kendi salatasını müstakil olarak talep ediyor veya açık büfelerden kendi salatasını kendi istediği gibi oluşturuyor. Dolayısıyla son zamanlarda garsonlar da "ortaya bir karışık yapalım mı abi?" demekten kurtulmuş görünüyorlar.)

Takdir edileceği üzere, bu cümlede geçen "karışık" sözcüğü salatayı oluşturan unsurların çokluğu anlamındaki bir karışıklığı değil, sofranın etrafında oturan müşterilerin hepsine hitab edecek ("tek tek" değil, "topluca" anlamındaki) bir düzenlemenin karmaşıklığını (!) ifade etmektedir.

'Kozmos' ile 'Kaos' arasındaki ontolojik karşıtlığın epistemolojik temellerine inmenin yeri burası değilse de Kantgil bir antinomi'ye katkıda bulunmak bakımından "makro kosmos-mikro kosmos" ayrımına işaret edebiliriz.

Yalnız yine de hemen acele etmemeli... Çünkü buradaki "karışık" sözcüğü, esasen mücerred bir karışıklık anlamına gelmiyor. Bilakis bu karışık,. "ortaya yapılan" bir karışık... Bu bakımdan masanın etrafındaki müşterilerin hepsinin belli bir amaca yönelik olarak biraraya getirilmesi sözkonusu... Salatanın tek tek tabaklarda her müşteriye ayrı ayrı sunulması yerine, bir tek tabakta topluca sunulması anlamındaki bu hermeneutik karışıklık -yukarıda da işaret edildiği üzere- dağınıklıktan ziyade bir düzen(leme) mânâsı da taşıyor.

Binaenaleyh tam da burada "karışık ızgara" tabiri üzerinde düşünülmeli... Çünkü bu sefer çözümlenmesi gereken anlam, salata örneğinin aksine, ızgara çeşitlerinin bir tabakta yer alması anlamındaki bir karışıklık... Sizce ızgara çeşitleri aynı kişiye ayrı ayrı tabaklarda birlikte veya ardısıra sunulsalardı, bu, daha az karışık bir sunum mu olurdu? Benim cevabım olumsuz; zira asıl karışıklık o zaman başgösterirdi. O halde ortaya bir karışık yapılmayıp masanın etrafındakilere salatanın topluca sunulmasının, tek tek sunulmasından daha az karışık olacağını söylemek mümkün.

Acaba niçin "karışık" olan kolayca "topluca" olanın yerini alabiliyor? Sözgelimi "derli toplu olmak" bir düzeni, intizamı dile getirirken, "topluluk" sözcüğü bazen bir "sürü"yü, bir "kalabalık"ı, "gelişigüzel bir araya gelmiş teklerin birliğini" gösteriyor? Kezâ "topluluk" ile "toplum" sözcükleri birbirinden ayrı birlikler için kullanılıyor değil midir? (Öyledir; zira çokluk, ilki nisbeten "karışıklığı" ve/veya "dağınıklığı", ikincisi ise "düzenliliği" ifade eder.)

Bu ifadenin çözümlenmesi, ondan daha az önemli olmayan başka bir vecizenin çözümlenmesini gerektiriyor:

Önce vecizeyi aktaralım:

- "Lafla peynir-ekmek gemisi yürümez!"

Şimdi de suâli:

- Bu vecizede geçen "peynir ekmek gemisi", acaba "peynir-ekmekten yapılmış bir gemi" anlamına mı geliyor; yoksa "peynir-ekmekle yüklü bir gemi" anlamına mı?

Şayet maksat ilkiyse, feodal düzene, ikincisiyse kapitalist düzene bir îmâda bulunuyor demektir. Nitekim farketmek gerekir ki bu suâl vasıtasıyla vecizede saklı paradox ortaya çıkarılmakta ve kapitalizmin "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" şeklindeki ünlü vecizesi (bu vecizenin Adam Smith'e mi, Martin Luther'e mi ait olduğu tartışmalıdır) eleştirel bir bakışla çürütülmektedir. Bazı bilimadamları, kapitalist ekonominin Keynesvarî çözümlemesi bağlamında Fizyokratların Merkantalist döneme ilişkin teorilerinin de bu türden bir eleştiriye dayanamayacağını düşünüyorsa da yine de bir fırsatını bulup Mustafa Özel'e danışılmasını öneririm. (Aslında bu suâle ben de cevap verirdim, ama yerim dar!)

Böylelikle okurlarımıza hem ontolojik bir konunun, hem de ekonomik bir konunun nasıl çözümleneceğine dâir gerekli ipuçlarını vermiş bulunuyoruz. Binaenaleyh bu konuların yüksek ihtisas isteyen meselelerden ma'dud olması, kimsenin gözünü korkutmamalı, sadece uzatılan her mikrofona baş uzatarak mukabelede bulunmanın yeterli olacağı bilinmeli.

Bu arada fırsat bulursam belki ben de önce Metallica'nın "The Thing That Should Not Be" adlı eserinin makro anlamını, sonra da İbn Arabî'nin "el-Fütuhât'ul-Mekkiye" adlı eserinin mikro anlamını temellendirmeye çalışırım.


2 Şubat 2002
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED