|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tarihte önemli günler, özel yerler vardır. Orada bulunmak, bir bireyin 'hayat serüveni' içinde bir 'imtiyaz' gibidirler. 'Ben oradaydım' duygusu... Tarihin önemli günlerinde, özel yerlerde bulunmak, kimi zaman bir raslantıyla, kimi zaman ise bilinçli bir tercihle gerçekleşir. Ben, 20. Yüzyıl'da 'Ben oradaydım' dediğim durumları yaşadım. 20. Yüzyıl tarihinin en önemli olaylarından biri sayılan 'Berlin Duvarı'nın yıkıldığı gün' oradaydım. Hem de Doğu Berlin'de. Doğu'dan Batı'ya, Batı'dan Doğu'ya sabaha dek mütemadiyen gidip gelen insan yığınlarının arasındaydım. İki yıl sonra, Sovyetler Birliği'nin dağılışını beraberinde getiren darbe günlerinde Moskova'daydım. 'Ben oradaydım'... Daha nice 'tarihi olay' var, raslantı eseri ya da bilinçli tercihle orada bulunduğum. Bunların arasında anılarıma bilinçli bir tercihle eklediğim, 21. Yüzyıl'a ait olanı 30 Haziran 2002 gecesi İstanbul'da Taksim Meydanı'nda bulunmuş olmamdı. Türkiye halkı, böylesine bir mutluluk paylaşımını öylesine bir kitlesel katılımla o gece Taksim'de yaşadığı gibi yaşamadı. Ben, oradaydım... Dünya Kupası 2002, Güney Kore ve Japonya'da bir ay önce başladığı vakit, 'Futbol asla sadece futbol değildir' yazısını bu sütunlara taşıdım. Türkiye, yarı-finale yükseldiği vakit, bir hafta kadar önce, yine bu sütunda yer alan 'Çıtayı yükseltmek' başlıklı yazıda, 'Bir ulusun başarıyla yeniden doğuşu' gibi, ilk bakışta abartmalı sayılabilecek bir gözlemde bulunmuştum. Abartmalı olmadığına, 30 Haziran gecesi, bayrak denizinin içinde bir kırmızı-beyaz damla olarak yer aldığım, İstanbul'da Taksim Meydanı'nda tanık oldum. 'Ulus'un çeşitli tanımları arasında 'tasada ve kıvançta birlik' sözcükleri geçer. Kendi ulusumun bu iki özelliğini de üç yıl arayla yaşadım. 17 Ağustos 1999 depreminde, İstanbul'da, sallanan milyonlar arasındaydım. Depremin ardından müthiş bir enerjiyle 'Türk sivil toplum ruhu' doğmuştu. 'Tasada birleşme'nin en çarpıcı örnekleri verildi. 'Kıvançta birleşme'nin örneği ise bir ay boyunca Güney Kore ve Japonya'dan gelen haberler ve televizyon ekranlarından izlenen görüntülerle birikti ve 30 Haziran 2002 gecesi İstanbul'da doruğa çıktı. İstanbul'un, belki de Marmara bölgesinin her köşesinden gelen ve İstanbul'a gelemeyen milyonlarca insanı temsil eden, her yaştan, her meslekten onbinlerce insan, Pazar günü yerlerinden kımıldamadan geceyarısına dek, kendilerine umudu yeniden aşılayan, mutluluk tattıran, Ankara'nın eliyle yitirilen özgüven duygusunu tekrar geri getiren 23 genç adamı beklediler. Meydanda, meydana açılan ve yine tıklım tıklım dolu yan caddeler ve sokaklarda inanılmaz bir karşılıklı sevecenlik ve hoşgörü egemendi. Başörtülüler, başörtüsüzler, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler, çocuklar, büyükler kırmızı boyanmış eğlenerek bekliyorlardı. Kimse bir diğerini rahatsız edecek bir taşkınlık göstermeden, ilginç bir dayanışma halinde eğleniyordu. Türkiye'nin tüm mozayiği kırmızı-beyaz renkleriyle oradaydı. Ben de oradaydım. Bir yandan Türkçe pop melodileriyle danseden insanlar, birçok köşede davul-zurna eşliğinde halay çekenler; bir yandan mehter müziği, diğer yandan, belki de ilk kez yerli yerince çalınan ve hep bir ağızdan söylenen 'Çıktık açık alınla' diye başlayan 10.Yıl Marşı... Taksim Meydanı, 30 Haziran 2002 gecesi, bu ülkenin 'iç tehditler'le yüzyüze bulunmadığının onbinlerce candan oluşan canlı bir belgeseliydi. Milli takımı taşıyan uçak, Azerbaycan hava sahasından geçerken, ona (onun şahsında Türkiye'ye) gönderilen sevgi ve destek mesajları, Türk hava sahasında ona eşlik etme jestini gösteren F-16'lar, milli takımı İstanbul havaalanından Taksim'e taşıyan otobüse denizden eşlik ederek, düdükleriyle onu selamlayan tekneler ve bir yaz gecesi yol kenarlarına dizilmiş, Taksim'de bir sel haline gelmiş insanlar ve New York ve Washington defalarca 4 Temmuz kutlamalarını izlemiş birisi olarak oralarda hiçbir zaman görmediğim görkem, güzellik ve uzunluktaki havai fişek gösteriler. Işıl ışıl gökyüzü... Türkiye! Benim dikkatimi Ermenice-Türkçe yayınlanan Agos gazetesindeki iki yazı da çekti. Birinin yazarı, Markar Eseyan; yazısına 'Bir toplumu bu kadar derinden etkileyen hiçbir şey önemsiz olamaz' diye başlamıştı. Bir diğeri Karin Karakaşlı, "Dünya Kupası bu topraklar için hiç bu denli önemli olmamıştı. Önceki yıllarda yalnızca futbol tutkunlarını ekran karşısına çivileyen karşılaşmalar ilk kez bu yıl futbolla hiç ilgili olmayan kesimleri de peşisıra sürükleyiverdi... Bir yaşamı izlemekle, onu kendi de yaşayabilecek olmanın farkı çıktı sanki ortaya birkaç haftada. Futbol bahane. Daha doğrusu yaşama dahil olma hissi için futbol alanı bir bahane. Bugüne kadar yalnızca hazin bir mesafeden izleyicisi olunmuş bir yaşam olasılığı geldi, hani neredeyse sıradan olacak bir doğallık içinde günlük yaşamın ortasına kuruldu. Buraların insanı da yapabilirdi, en az ötedekiler kadar hem de..." diye yazdı. 30 Haziran 2002 İstanbul-Taksim, acaba Türkiye'ni'ya karşı bir 'barışçıl ayaklanması' mıydı? Zaten bir ülkenin 'ulusal gururu' haline gelmiş olan bir sporcu grubunun karşılanması ve 'başarı'nın kutlanması, doğal olarak o ülkenin başkentinde yapılmaz mı? Ankara halkı, İstanbul'da temsil ediliyordu ve 'siyasi Ankara' Türkiye'yi temsil etmediği için, 'mutluluğun coşkusu' İstanbul'da ortaya konuyor; bu mutluluğu sağlayan genç insanların karşılanması ve başarının kutlanması da, doğal olarak, İstanbul'da yapılıyordu. Nitekim, 30 Haziran 2002'nin üzerinden yirmidört saat geçmeden, anadilini hatasız konuşmakta zorlanan ve bir metrelik mesafeyi titrek beş-altı adımda güç bela alabilen bir Başbakan, 'hükümetin Nisan 2004'e dek görev başında olduğunu ve daha önce seçim yapılmayacağını', tarihleri yine karıştırarak Ankara'da söyledi. Yani? Yani, siyasi belirsizliğe devam. Yani, hükümetin ömrü, Ecevit'in sağlığının elverdiği güne kadar. Yani, Nisan 2004'ten önce ne zaman seçim yapılacağı henüz belli değil. Ankara'da tek bir şey belli. Siyasi Ankara, Türkiye'yi aşağı çekiyor. 30 Haziran 2002'de, İstanbul-Taksim'de Türkiye, coşkulu bir mutlulukla ve geceyarısı dipdiri ayaktaydı. Ben, oradaydım...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |