|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cem Uzan'ın televizyon ekranında karşımıza gelen şarkılı-söylevli yurt gezisinden ilk söz edenlerden birisi benim. Uzan'ın "Adana Söylevi"ne ilişkin izlenimlerimi aktarmaya çalışmıştım. Niyetim hiç değilse bir yazı daha yazmaktı; ama hep aynı şarkı olduğunu görerek vazgeçmiştim. Uzan'ın 18 televizyon kanalında yayımlandığı söylenen "GENÇ PARTİ" programını izlemeyi maalesef kaçırdım. Neyse ki Star gazetesi "söylev"in tamamını yayımladı da bu eksikliği giderebildim. Açık söylemek gerekirse, bu söylev de beni hayal kırıklığına uğrattı. Oysa ünlü bir "reklamcı"dan büyük destek aldığı söyleniyordu. Eğer bu söylev de taraftar bulursa, bu ülkeyi terk edeceğime dair kendime söz verdim! Son söylevi okurken beni en çok irkilten şu cümleler oldu: "Ve biliyorum ki;/En az 64 milyon insanı temsil ediyorum./Kalan bir milyon da,/Bizler gibi düşünmeyen,/Türklüğüyle gurur duymayan,/Müslümanım demeye ağzı varmayan,/Türkiye'yi küçümseyen,/Kendi menfaatlerini Türkiye'nin menfaatlerinin önünde tutan,/Dolayısıyla da, Türkiye'nin bugünkü durumundan memnun olan bir gafiller topluluğu..."(!) Sizi bilmem ama ben bu yaşıma kadar bir "siyasi parti" başkanından bu derece açık ayrımcılık kokan ve yine aynı derece saçma sapan bir "görüş" işitmedim! Başkan "Star Özel" programında konuştuğunu mu sanıyor nedir... Başkan'ın söylevinin tamamı tam 18 televizyon kanalında "canlı" olarak yayımlanmış. İnanmayacaksınız belki ama bu kanallar içinde NTV bile var! Muhakkak ki "parayı veren söylevi çekiyor" durumu... Medya dünyamızın ne derece zavallı bir durumda olduğu daha nasıl ispatlanır. Neyse... Benzetmek gibi olmasın ama hadi diyelim ki Cem Uzan, Silvio Berlusconi gibi bir şahsiyet olmayı kafasına koymuş genç bir işadamı... Madem öyle, isterseniz (kötü örneklerin Türkiye'ye asıllarının karikatürü olarak taşındığını da unutmadan) gelin şimdi de "Berlusconivari" bir yayıncılığın ortaya nasıl bir siyaset-medya çarkı çıkardığına bir göz atalım. Aşağıda aktardığım satırlar, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Aslı Tunç'un Gazeteciler Cemiyeti'nin "Bizim Gazete" adlı yayınında yer alan bir yazısından. Tunç, söz konusu "çark"ı o kadar güzel açıklamış ki, daha iyisi benim elimden gelmeyeceğinden sözü ona bırakıyorum: "(...) Berlusconi, 1980'lerin ortasında "Mediaset" adında özel bir televizyon kanalı kurar. Bu televizyon kanalının yayıncılık anlayışı hiç kuşkusuz, nitelikli ve politik çoğulculuğu ilke edinmiş programları ile öne çıkan devlet kanalı RAİ'den (Radiotelevisione Italiana) çok farklıdır. İçi boş eğlence programları, pembe diziler ve spor karşılaşmaları ile doldurulmuş olan "Mediaset" geniş bir izleyici kitlesi çeker. Reklam pazar payını yitirme korkusu ile RAİ de İtalyanca seslendirilmiş Amerikan durum komedilerini (sitcom) yayına sokar. Pazarlama açısından bu stratejinin tuttuğu görülse de 1994 yılına gelindiğinde ne yazık ki içerik açısından RAİ'nin birinci kanalıyla "Mediaset" arasında pek fark kalmamıştır. Oysa yine de devlet kanallarını ayrıcalıklı kılan siyasal objektiflik izleyicilerin güvendiği tek noktadır; ta ki Berlusconi başbakan oluncaya dek. Berlusconi iktidara geldiğinde sağ kanat popülizmini RAİ'nin ses dalgalarına taşımak için meclisteki çoğunluğunu kullanır. RAİ'nin yönetim kadrosuna partisi Forza İtalia üyelerini getirir. Daha önce kendi kanalı "Mediaset"te çalışanlar ise önemli idari görevdedirler artık. Geriye kalan RAİ üst yönetim kadrosu neo-faşistler, sağcı Hıristiyan Demokratlar ve göçmen karşıtı partilerin üyelerinden oluşturulur. Sadece iki kişi göstermelik olarak, politik yelpazenin orta solundandır. Onların bulunduğu departmanların bütçeleri ve yetkileri ciddi anlamda kısılmıştır zaten. Berlusconi bugün kendinin halihazırdaki üç özel kanalına ek olarak RAİ'nin de üç kanalından ikisinin haber dahil bütün programcılığını üstlenmiş bir başkan. Bu da halen tüm İtalyan televizyon yayıncılığının yüzde 90'ını oluşturmakta. Bunun sonucu ise Haziran sonunda meydana gelen bir örnekle somutlaştı. Nasıl mı? RAİ yönetimi, aniden en başarılı ve reytinglerde en üst sıralarda olan iki programını ("IL Fatto" ve "Scisuscia") yayından kaldırdığını açıkladı. Her iki program da tahmin edeceğiniz gibi Berlusconi hükümetinin ağır eleştirisini yapmaktaydı. Bu programların hazırlayıcıları, gazeteci Enzo Biagi ve Michele Santoro başbakan tarafından "halkın vergileriyle yaşattığı devlet televizyonunu kullanarak suç işlemek"le suçlandı ve işlerine son verildi. Aslında başbakanı kızdıran son olay, önce Santoro'nun Berlusconi'nin sağ kolunun mafya bağlantısı olduğunu öne sürmesi, Biagi'nin de geçen yıl başbakanın rakibine oy vereceğini açıklayan komedyen Roberto Benigni'yi konuk etmesiydi. Berlusconi'nin bu tavrı giderek genişleyen bir yankı buldu, İtalyan film yönetmeni Nanni Moretti yüksek katılımlı mitinglerle başbakanın geri adım atmasını istedi. Ülkenin önde gelen akademisyenleri, "bilginin özgürlüğü" adı altında imza kampanyaları açtı. Ünlü yazar Umberto Eco, bütün İtalyanları Berlusconi'nin "Mediaset" kanallarında pazarlanan ürünleri boykot etmeye çağırdı. Bu tepkiler sonucu değiştirdi mi diye merak ediyorsanız, ne yazık ki hayır..."
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |