AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"İslam'ın kanlı sınırları"ndan "İslam içi savaş" projesine...

11 Eylül saldırılarından sonra gündeme getirilen ancak aslında 1990'lardan beri üzerinde çalışılan "İslam kendini içinde çatışacak" tezi gerçekleştiriliyor mu? 21. yüzyılın ilk yarısı, İslam dünyasının kendi içinde hesaplaşmasına mı sahne olacak? İslam kendi içinde mi çatışacak yoksa İslam adı altında sunulan Batılı siyasi, ahlaki ve kültürel değerler ile İslami değerler mi çatışacak? Her iki çatışmacı tez hangi kaynaktan besleniyor?

Soğuk Savaş sonrası küresel düzen için tehdit olarak algılanan İslam dünyasından yükselen öfke, bu "çatışma tezi" ile kontrol altına mı alınacak? Çatışmacı tez, Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan statükoyu sarsıcı bir uyanış yaşayan; siyasi, ekonomik ve kültürel alanda sorgulayıcı bir dalganın yolunu açan, Batı'nın çıkarlarını temsil eden oligarşik yapıları tehdit eden, sömürge ve yabancılaşmaya tepki gösteren Müslümanların öfkesini dindirmek için mi geliştirildi?

İki yüz yıldır süren Batı'nın aşağılayıcı ve yağmacı tutumuna karşı Müslüman toplumlarda ortaya çıkan özgüveni ve reddedişi içeren enerji, bu tez ile başka bir alana mı yönlendiriliyor? Batı, kendini hedef alan tepkiyi iç çatışmalara yönlendirerek hem Müslümanların enerjilerini kendi iç hesaplaşmalarla tüketmesini hem de yeni hegemonya dalgasını kolaylaştırmayı mı istiyor? Anglo-Amerikan cephenin hedef aldığı ve hızla istikrarsızlaştırdığı ülkelerdeki bombalamaların, İslam-terör tartışmalarının ve El Kaide paranoyasının bu çalışmalardaki rolü ne?

"Kanlı sınırlar"dan iç hesaplaşmaya...

"İslam'ın kanlı sınırları"na dikkat çekerek "medeniyetler çatışması"na yatırım yapanlar, şimdi Müslüman ülkelerdeki intihar saldırılarından hareketle "Müslümanların kendi içinde hesaplaşması gerektiği" tezini ısrarla gündemde tutuyor. Bu tez, Müslümanların Osmanlı siyasi iktidarından sonra başlayan uzun suskunluk döneminden uyandığı, yeni küresel sistem inşası çalışmalarına denk gelen bir zamanda, sadece İslam kimliğini tercih edip bir üst söylemle küresel denklemde etkin bir konuma gelmeleriyle ya da gelmeye aday olmalarıyla çok yakından ilgili.

İslam coğrafyasındaki yerel dinamiklerin yeniden keşfedildiği, Fas'tan Endonezya'ya kadar uzanan orta kuşak üzerinde yaşayan insanların ortak bir dil geliştirmeye çalıştığı, ortak kanaatler etrafında toplandığı, özellikle kaynaklar üzerindeki hak iddialarının Batıları endişelendirdiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu dönemde Müslüman topraklardaki etnik, dinsel, mezhebi çatışmaların körüklendiğini, Müslüman kitlelerin özgürlük taleplerinin kontrol altına alındığını, bazı Müslüman toplumların yıllardır süren haklı bağımsızlık mücadelesinin terör ithamıyla mahkum edildiğini, dünyanın uzak köşelerinde Müslümanlar ile Hristiyanlaştırılmış eski sömürge toplumlarının çatışmalarının teşvik edildiğini görüyoruz. İslam coğrafyasının belli merkezlerinde yoğunlaşan krizler merkezlere doğru yayılıyor.

Tam bu sırada "Müslüman-Müslüman ideolojik ve güvenlik iç savaşının zorunluluğu" konusunda bütün dünyada etkin bir kamuoyu çalışması yürütülüyor. İslam kimliği etrafında birbirine yakınlaşan toplumlar ve aynı toplum içindeki bireylerarasındaki Şii-Sünni, Fars Şiiliği-Arap Şiiliği, Türk İslam'ı-Arap İslam'ı, ya da Selefi gibi ayrışmaların bir düşmanlığa dönüştürüldüğünü, yüzyıllardır birlikte yaşayan toplumların etnik ve ya kültürel ayrışmalara zorlandığını görüyoruz. Batı, Fas'taki Müslümanlar ile Endonezya'daki ya da Orta Asya'daki Müslümanların dine daha da yakınlaşmalarından değil, Fas'tan Endonezya'ya kadar ortak bir dilin konuşulmasından, Müslümanların siyasi, ekonomik ve kültürel söylemlerinin aynileşmesinden, dünyayı algılama biçimlerinin benzeşmesinden ürküyor. Bu korkudan hareketle Müslümanlar arasında şiddetli bir iç hesaplaşma başlatmayı, kontrolü güçlenen bu enerjinin beslenen iç çatışma ile tüketilmesini istiyor. İslamcı terör tartışmaları ve intihar saldırıları ile söz konusu tartışmaların paralel gelişmesi oldukça dikkat çekici. İslamcı terör tartışmalarından sonra dünyada en fazla taraftar bulan tartışmanın "İslam içi hesaplaşma" olması ne kadar garip...

"İslam içi savaş" ve taşeron gazeteciler

Küresel aktörlerin başlatıp yönlendirdiği tartışmanın adresi, on yıldır, Müslüman ülkelerde yürütülen kamuoyu çalışmalarına, eğitim üzerindeki dönüştürme programlarına ve enformasyon dayatmasına dikkat edince ortaya çıkıyor. Yerli oryantalistlerin taşeronluğunu yaptığı bu söylemin, giderek Müslüman ülkeleri ciddi siyasi ve güvenlik krizlerine sokacağı bir gerçek.

Mısırlı yazar Fehmi Huveydi, Ramazan ayında yazdığı yazılarda, ABD'nin Mısır gazetelerine ve yazarlarına yaptığı maddi yardımlara dikkat çekti. Huveydi, Soğuk Savaş dönemindeki kültürel savaşın şimdi İslam dünyasına kaydığını ve ABD'nin İslam dünyasında "beyin yıkama" operasyonuna giriştiğini yazdı.

ABD'nin, 2002 eylülünde "Müslümanın Müslaman ile yüzleşmesi" veya "İslam içi savaş" adı altında yeni stratejisini ortaya koyduğunu belirten Huveydi, ABD'nin Batı ile İslam arasında kavga yerine "İslam içi kavga"yı körüklemek için basını kullandığına, "Vahhabi İslamı'na karşı Ezher" müessesini kullanmak istediğine, ancak teklifin reddedildiğine, yeni ABD stratejisini benimseyenlerin karşı çıkan yazarları "Arap Talibanlar" olarak suçladıklarına dikkat çekti.

Müslüman toplumların basireti bu çirkin kampanyayı da boşa çıkaracaktır.


4 Aralık 2003
Perşembe
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED