İstanbul'daki ilk saldırının ardından iki haftayı aşkın bir süre geride kaldı. Bu süre içinde, saldırıların arkasındaki esrarın bir bölümü aydınlatılmış bulunuluyor. Çok sayıda kimlik açığa çıkartılıyor; en azından eylemlerin aktif unsurlarının belirlenmesi aşamasının üstesinden gelindiği görülüyor. Şimdi gündemde, biri eylemlere giden süreçte hem teröristler hem de istihbarat organları açısından nelerin yaşandığı; birisi de bundan sonra ne gibi bir seyir izleneceği olmak üzere iki önemli konu başlığı bulunuyor. Her iki konuda zihinlerin netleşmesi, Türkiye'nin terör belasını savuşturması açısından önem arzediyor.

Adı: Ladinvari örgüt

Üst düzey bir uzmanla gelinen son noktayı değerlendiriyoruz… Muhatabım, "Olay emniyet güçleri için artık büyük ölçüde faili meçhul değil. Belirlenen isimler var, yurt dışına kaçanlar var ama buradaki yapı deşifre edilmiş durumdadır" diyor. Eylemin kim tarafından yapıldığı konusunda kamuoyunda ve özellikle siyasi planda dozu giderek artan tartışmalara da katkı yapacak bir tanım da ortaya çıkıyor: "Ladinvari bir örgüt…" Bu örgütün bir tabanı, haberleşmesi ve ulusal-uluslar arası irtibatları bulunuyor. Büyük çoğunluğu Afganistan ve benzeri çatışma noktalarında savaşan gençlerden oluşan örgüt insan malzemesinin aslında hiçbir zaman uyumadığı ve pasif hale gelmediği biliniyor. Yani, Türkiye'ye döndükten sonra da yurt dışı irtibatları devam ediyor.

Emniyet'in kafasındaki plana göre örgüt en geç 5 ay içerisinde etkisiz hale; yani eylem yapamaz duruma getirilecek. Ama tarih verilirken de Afganistan ve Irak gibi ulaşılması güç ülkelerde saklanan bilgilerin her zaman eksik kalacağı da kaydediliyor. Yetkili, "Dikkatle iz sürüyorsunuz ama Afganistan-Irak'a gelince ip kopuyor" yorumunu yapıyor. Bunun bir anlamı da her iki ülkede çatışma potansiyeli olduğu müddetçe Türkiye için de ihmal edilemez bir risk bulunduğudur. Ancak, eylemlerin birinci hedefinin Türkiye değil ABD-İsrail-İngiltere olması yıllar sürecek bir devamlılığı zayıflatmaktadır.

DGM'ler "delil yok" deyince…

Peki, eyleme giden süreçte istihbarat eksikliğinin ne kadar etkisi olmuştur? "Bu eylemleri yapanlar, şimdiye kadar tek bir olaya ve faaliyete karışmadılar. Yani, gözaltına alınmalarını hatta takiplerini gerektirecek şekilde yasalar dışına çıkmadılar. Buna rağmen bir ölçüde izlendiler…" Peki, takip neden devam etmedi? Nedeni basit… "Konuyla ilgili Devlet Güvenlik mahkemeleri bir noktadan sonra bu şahıslar hakkında somut delil bulunmamasını gerekçe göstererek takiplerinin gerekli olmadığın söylemeye başladı. Hakimler, 'ortada örgüt yok, delil yok bu insanları neden izliyorsunuz' dediler. Böyle olunca istihbaratın sınırı da daralıyor…"

Mahkemelerin bu yaklaşımını eleştirmek mümkün değil, sonuçta bir hukuk devletinde olması gerekeni yapmışlardır. Böylesine dramatik bir terör yaşanmış olmasına rağmen, şimdiden sonra da aynı ilkeye bağlı kalınması gerekir. Hukuk pratiği de felsefesi de bunu zorunlu kılıyor.

Muhatabım, terörün takibi konusunda bu pratiğe paralel şeyler söylüyor: "Delil olmayınca izlemek de zordur. Ayrıca, güvenlik ve istihbarat bütün şüpheleri araştıracak olursa ortaya takip edilecek yüzlerce grup çıkar." Anlaşılan o ki eylemleri planlayanlar, militanlarını ustalıkla gizleyip uyutarak takipten kurtulmayı başardılar.

Örgüt devamlılık ister

Güvenlik güçlerinin yeni bir eylem ihtimaline karşı alarm durumu devam ediyor. Yeni bir eylem beklentisi açıkça hissediliyor. Konuştuğum yetkili isim de "Bunlar bir-iki eylemle yetinmezler, seri çalışırlar. Yeniden vurmak isteyeceklerdir" diyor ve ilginç bir periyod veriyor: "Sol örgütler sık sık ve kısa aralıklarla saldırırlar, ancak, bu tür örgütler daha uzun aralık bırakırlar." Emniyet'in yeni saldırılara karşı önlem genelgeleri yağdırması ve özellikle Ankara- İstanbul'da gözle görünür barikat uygulamalarının yaygınlaşması da yeni saldırı ihtimalinin önemsendiğini gösteriyor.

MUSTAFA KARAALİOĞLU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu