AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Cevdet'in 'Horozlu Ayna'sı

Necip Fazıl şiire Allah'ı arama misyonunu yüklüyordu. "Poetika" başlıklı yazısının bir yerinde: "Şiir, Allah'ı sır ve güzellik yolundan arama işidir." Diyordu (vurgular bana ait). (Çile, 46. basım, b.d. Y. İst. 2002, s. 474).

Cevdet Karal'sa: "O'na, buyruklarına, sanata ve aşka inanıyorum." diyor. Biri, vurguyu şiire yüklerken, ikincisi şairi öne çıkartıyor. Ama sonuçta ikisi de, şiirini veya kendini, bir misyonla bağlı kılıyor. Bu misyon, tanımı gereği, şairi ya da şiiri, bir yandan özgürleştirirken, bir yandan da ona sınırlar biçer, biçtiği sınırları kayıt altına alır. O söz, aslında belki söylenmeden önce de şairin bağlı olduğu bir ilke olarak işlev sürdürüyordu. Ancak söylendikten, dile getirildikten sonra, şair için kısıtlayıcı bir etmen olarak şairin karşısına dikilme ihtimali ön alır.

Cevdet Karal'ın "Horozlu Ayna ve Ölüm" adını taşıyan şiir kitabındaki şiirlerde minimale doğru kaçınılmaz bir temayül görünüyordu. Kaşgar dergisinin son sayısında (Kasım-Aralık 2003, Sayı:35) yer alan 10 adet şiir, değindiğim minimal şiirlere nerdeyse sancak açıyor. Cevdet, bunlara "minyatür şiir" diyor. Minimal veya minyatür diyelim, bunun bir adım ötesinde, şiire düşman bir söylem yer alır: aforizma! Aforizma, adı üstünde, bir düşünceyi, özetin özeti olarak dile getirme marifetidir. Evet, bir marifettir bu; belâgattır. Şiir de son tahlilde, bir belâgatlı ifade tarzıdır. Ancak her belâgat şiir olmak zorunda değildir; her şiir bir belâgat örneği sayılsa da...

"Horozlu Ayna ve Ölüm" deyiş ustalıkları, buluşlar, imgeler, simgeler yumağı... İnsan, ah, keşke şair burada kendini kapıp koyuverse, sıkıntılanmasa, kendini kasmasa diye iç geçiriyor. İnsana görkemli şiir tatları sunabilecek olan girişimler, sonunda ağza çalınan bir parmak bal olarak kalıyor. Kıyıda Akşam, Kurumuş Bir Deniz, Gök Tutulması Müziği, Sessiz Arya, Kırmızı Kelebek, Yarılmış İncire Yemin, Buğulu Camlardaki Resimler, Tebessüm, Balık başlıklı şiirlerinde, bir şair olarak Cevdet Karal'ın asal sesinin ne olduğunu yakalıyor ve görüyoruz. Şu örneğe dikkat edin lütfen:

bir ses yankılandı kapılardan
çocukluğumdan değil de sanki kapılardan
dan dan dan kapılardan
koşup açtım açtıkça yankılandım
sen miydin o muydu-kim sandın
ruhumu
gök tutulması rengiyle kapattım

*

dan dan dan
üçten beşten ondan bahçelerden kapılardan
giyotin gibi inecek ruhlara sonyaz
sen yoksan ben yoksam
(Gök Tutulması Müziği)

Bu, adı geçen şiirin son bölümü. Yukarda adını andığım şiirlerde de, zengin alegori örneklerine rastlıyoruz. Cevdet Karal'ı, bence asıl temsil etmesi gereken sesin bu olduğunu düşünüyorum. Onun minimal (ya da kendi deyişiyle minyatür) şiirleri birer belâgat ve özdeyiş özelliğini ve ustalığını yansıtsa da, Cevdet Karal şiiri, kendini minimale hükümlü kılmamalı.

Çoktandır dile getirmeyi düşündüğüm bu fikri Cevdet Karal'ın şiiri dolayımından anlatmam mukaddermiş sanki. Fakat biliyorum (ve biliniyor ki), söz konusu minimal olma temayülü Cevdet'in şiiriyle başlamadı. Necip Fazıl'ın beyitleri de, aslında, onun tarzının "minimal" örnekleridir. Ve bu beyitler, bence asla Necip Fazıl şiirini temsil etmezler. 1930'lu yıllarda tek tük örnekler halinde başlayan beyit söyleme arzusu, yıllar ilerledikçe örneklerini çoğaltmıştır. Bu beyitler şiir formunda dile getirilmiş olsa da, biliyoruz ki, Necip Fazıl şiirini bu beyitler temsil etmez. Aynı durum Akif İnan'ın şiiri için de söz konusu edilebilir. Akif de, bütün şairliği boyunca bazı kalıpların dışına çıkmak istemedi. Onun elimizdeki şiirleri elbette kendi türünün en iyileri olarak edebiyatımızda yerini almıştır. Ne var ki, Akif kullandığı kalıbın dışına çıkmayı deneyerek edebiyatımıza zengin imgeyle yüklü dilinden daha bol örnekler kazandırabilirdi.

Cevdet Karal'ın kitabında hem minimal şiire, hem geleneksel olana örnek oluşturabilecek şiirler var. Onun minimalleri de kendi alanının iyileri arasında yer alıyor. Ancak Cevdet Karal, kendi asal sesinin hakkını ve cesametini yüklenip taşıyabilecek olan geleneksel sesten vazgeçmese ve o alandaki örneklerini kendinden ve bizden esirgemese diye düşünüyorum.

Not: Horozlu Ayna ve Ölüm, Kaknüs Y.1998, İst.


4 Aralık 2003
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED