AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K Ü L T Ü R
Ebrû'nun güzelliği...

  • OSMAN AKKUŞAK

    Nihal Atsız, Köprülü'den ve Köprülü nesline mensup güçlü, tarihçi ve edebiyatçılardan feyiz almış gerçek bir tarihçi ve edebiyatçı idi. Türkçesi'de arı duru, mükemmel bir dildir. Oğlu Yağmur Atsız'ın da dili, eski yeni bütün kelime ve mefhumları hizmetinde kullanabilen işlek bir lisan haline gelmiş.. yıllarca Almanya'da kaldığını biliyoruz, yüz ifadesi ve dili babasına benziyor, belki de, rahmetli Nihal Bey'in uslübuna-oğlununkine göre- daha sadedir diyebiliriz. Yağmur'un beş on gün evvel harikulâde güzel ve yüzdeyüz doğru bir yazısını gördüm: Türk milletinin bir mozaik değil, bir ebrû olduğunu birbiriyle ayrılmamak üzere karışmış ve kaynaşmış unsurlardan ibaret olduğunu beyan ediyordu. Mozaik diyor tek tek taşlardan ibarettir, bulunduğu yerden tek tek söker onları yeniden dizebilirsiniz. Fakat ebrûda, renkler bir daha ayrılmamacasına birleşmişlerdir, diyor. Bayıldım bu tesbite. Ne kadar doğru, ne kadar mükemmel bir teşhis. Arab'ı, Kürd'ü, Arnavud'u, Çerkez'i, Gürcü'sü, hatta Ermeni'si ve Rum'u, büyük kütle Türk'le bin yıldır öylesine kaynaşmışlar ki bir daha ayrılmaları mümkün değil!...

    O sebeple, diyor Yağmur, biz mozaik değil, bir ebrû olmuşuz. Mavi, sarı, kırmızı, kahverengi, yeşil, beyaz, gri tonlarda harikulâde bir renk cümbüşü; güzel milletimizin zenginliğini ve bereketini ne kadar mükemmel temsil ediyor. Bu estetik ve ahenktar görüntü; görünür ve görünmez harçlarla bizi birbirimize öylesine yapıştırmış ki, bazı zaruretler dolayısıyle bu topluluktan çıkıp'ta mamur ülkelerde yaşamaya mecbur olan insanlarımızın ne kadar bedbaht ve üzgün olduğunu bizzat kendi ağızlarından defalarca dinlemişimdir. Vatan hasreti.. sıla hasreti.. gurbet acısı.. ana-baba, konu-komşu, arkadaş, dost özlemi...

    Komşularımızdan, arkadaşlarımızdan, kahvemizden, işyerimizden koptuğumuz zaman duyduğumuz boşluğun daha büyüğünü yurt dışında biraz uzunca kaldığımız zaman hissediyoruz.

    Bu kaynaşma, üç-beş, hatta on nesil öncelere uzanan evlenmeler, kız alıp vermeler ve nesillerce devam eden oğullar, gelinler, torunlar ve birlikte yürüyen ömürler yoluyla vukua gelmiştir.. kanlar karışmıştır.. kalpler karışmıştır.

    Ziya Gökalp'e göre, bir insan ancak içinde yetiştiği cemiyet'te mutlu olabilir. Çocukluğunda ve tahsil hayatında konuştuğu dilin kullanıldığı memlekette ancak mes'ûd (mutlu) olabilir. Onun için; dilini o kadar güzel kullandığı, hatıralarını içinde taşıdığı, dostlarının yaşadığı Türkiye'yi özlemesinden daha tabiî ne olabilir ki.
    Şâîr ne güzel söylemiş:
    "Memleketimi seviyorum;
    Çınarlarında kolan vurdum,
    Hapishanelerinde yattım;
    Hiçbir şey gidermez sıkıntımı,
    Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi."
    Bir başka şâîr'de:
    "Ölmek zor değil.. Vatan'dan ayrılığın ızdırabı zor!..." dememiş miydi?

    Demek, bir cemiyete, duyguları, fikirleri, hatıraları, menfaatleri ortak bir millete mensub olmanın güzelliği, kuvveti bu kadar güçlü, bu kadar vazgeçilmez bir hadisedir!...



  • 15 Aralık 2003
    Pazar
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED