|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kıbrıs seçim sonucu yorumu umut verici. "Seçimlerin siyaseti dirilttiğini" belirtmesi, "Türk halkının varoluş mücadelesiyle AB hedeflerinin çelişmediğini gösterdiğini" söylemesi Ankara'da siyasi iktidarın Kıbrıs meselesine ağırlık koyacağına dair sinyaller veriyor. Dışişleri bakanı Abdullah Gül'ün, "halkın iradesine kimse sağır kalamaz" sözleri ve hedefin 1 Mayıs 2004'ten önce çözüm olduğu yönündeki açıklamaları bu sinyalleri kuvvetlendiriyor. Çözüm elbette sadece Türk tarafının elinde değil... Ancak şu aşamada çözümün önündeki en büyük engel Türk tarafında. Günlerdir belirtiyoruz; bu engel, "resmi Türkiye'nin himayesi altında Kıbrıs'ı ganimet ve nüfus politikalarıyla yöneten", bu resmi Türkiye'nin doğal uzantısı olan Denktaş'tır. Nitekim izlediği politikaların iflas etmiş olması, çözüm fikrinin Kıbrıs'ı kuşatır hale gelmesi malum rolüne uygun olarak Denktaş'ı ilgilendirmiyor. Tersine çözümsüzlük vurgusunu git gide arttırıyor. Seçim sonuçlarını Annan Planı'nın ve Türk-Rum işbirliğini içeren bir çözümün reddedilmesi olarak yorumluyor. Kıbrıs seçimlerini daha önce bir referandum ilan eden Denktaş, seçimlerde muhalefetin yüzde 50'nin üzerinde oy almasına rağmen, "referandumu muhalefet kaybetmiştir" diyebiliyor. Çözüm yolunda bu "çözümsüzlük aktörü" nasıl ikna edilecek, görüşmecilikten nasıl alınacak, hükümet bu konuda ve çözüm yolunda ağırlığını nasıl koyabilecek? Bugün en önemli sorular bunlardır… Peki ne olack? Ve bu soruların yanıtları henüz ortadadır… Önce yukarıda da belirtiğimiz şu hususu görmek gerek: Denktaş'ın gücünü Kıbrıs'tan değil Türkiye'den, sivil ve askeri bürokrasiden, adanın taksimi dışında her tür çözüme karşı olan kesimlerden alıyor. Bu anlamda Türkiye'deki devlet iktidarının ayrılmaz bir parçası görünümünü taşıyor… Ve sorun bu açıdan dönüyor dolaşıyor, aslına rücu ediyor. Hemen her temel konuda olduğu gibi Türkiye'deki devlet iktidarı-siyasi iktidar ayrışması, bu iki iktidar arasındaki güç dengeleri ve çatışmalar, devlet iktidarının statükocu ve otoriter tavrı Kıbrıs'ın, AB meselesinin üzerindeki dev şemsiyeyi oluşturuyor. Kıbrıs seçimleri bu açıdan son derece önemliydi. Bu sistemi etkileyebilecek bir unsurun, Kıbrıs halkının taleplerinin devreye girmesini ifade ediyordu. Kıbrıs'ta başlayacak bir değişim ivmesiyle, Denktaş'ın demokratik kurallar çerçevesinde görüşmecilikten alınması mümkün olabilecek, Türkiye'deki şahinlerin hareket alanı daralıp, meşruiyetleri azabilecek ve siyasi iktidarın eli güçlenecekti. Nitekim AKP hükümeti seçim kampanyası sırasında biraz bu kartın üzerine oynadı, geri planda kaldı… Ama olmadı, Kıbrıs seçimleri değişimcilere yeterli rahatlığı sağlamadı. Tersine, kilitlenme şahinleri rahatlattı. Ne var ki, 1 Mayıs 2004 belirleyeci bir tarih. Ve önümüzde üç ihtimal var. İlki seçim sonuçlarını doğru okuyacak Kıbrıs siyasi partilerinin, en azından üç partinin Annan Planı'nı ilke olarak kabul edecek bir hükümet oluşturmaları ve Kıbrıs dengelerini değiştirmelidir. Bu muhtemel gelişme, Serdar Denktaş'ın DP'sinin değişim bloğundan yana ağırlığını koymasını gerektirir. Gerçekleşmesi pek kolay olmamakla birlikte, bu konuda bir süre daha umutları korumakta yarar var... Bu olmadığı takdirde ikinci yol AKP hükümetinin çözümden yana taktik ağırlık koymasıdır. Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin katılacağı bir zirvede Denktaş'ı Annan Planı'na "evet" demek zorunda bırakacak bir tavır izlemesidir. Bu muhtemel gelişme ise, siyasi iktidar risk üstelendiği takdirde, bürokrasiyi ve şahinleri by-pass edebilicek mümkün bir yoldur… Üçüncü ihtimal kontrolün Denktaş ve yanlılarının elinde kalması, Kıbrıslı Türklerin, Türkiye'nin ve siyasi iktidarın Kıbrıs sorunu altında ezilmeleridir…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |