AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Özerk üniversite, özerk kafayla olur...

Aşağıda, bir öğretim görevlisinin (ismi mahfuz) YÖK'le ilgili yakınmalarını okuyacaksınız. Hep, "YÖK'ü savunmak Atatürkçülükten ve çağdaşlıktan yana olmaktır, eleştirmek ise gericilikten ve bölücülükten yana olmaktır" diyenleri dinledik.

Bakalım öyle mi?

Bakalım, YÖK'ün işlevi gerçekte "eğitim-öğretim"le mi sınırlı?

İşbu satırları, "Ara rejimler ülkenin kurtulmasında önemli katkılar sağlamıştır" diyen güdümlü ve tahsisli akademisyenlere ithaf ediyorum:

Üniversitelerimizin mevcut yöneticiler elindeki zavallı durumunu ortaya koymak artık "millî görev" haline gelmiştir.

İşte üniversitelerimizin içler acısı hali:

Eğitim kalitesi en düşük seviyededir. "Eğitim" değil "öğütüm" uygulanmaktadır.

Eğitime yönelik hiçbir verimlilik ve kalite kontrolü yoktur. Yirmibirinci yüzyılda kalite kontrolü olmayan bir kurumun muteber olması mümkün müdür?

Üniversitede, yöneticiler de dahil herkes "dinlenme ve izlenme korkusu" ile yaşamaktadır. Öğrenci hocasından, hoca öğrencisinden korkmaktadır.

Bu korku ortamı içinde en masum istekler bile ifade edilememektedir.

Üniversitelerde idarenin tanzim ettiği "sahte tutanaklar"la öğretim üyelerine cezalar verilmiştir. Özerk denilen üniversitede akademik kurullarda yapılan konuşmalar soruşturma konusu yapılmıştır.

Öğretim üyelerine, öğrencileri ve arkadaşları için "zaptiyelik" ve "hafiyelik" görevi verilmiş, yapmayanlar cezalandırılmıştır.

Atamalarda ve yüksel(til)melerde "liyakat" değil, "sadakat" esas alınmıştır. Yandaşlar anında atanırken, muhalifler yıllarca engellenmiştir.

Yönetimin işaret ettiği yönde oy kullanmayanlar çeşitli şekillerde cezalandırılmıştır. Muhaliflerden seçilme şansı olanların aday olması baskı ile önlenmiştir. Kazara seçim kazanan olursa, çeşitli tehditlerle istifaya zorlanmıştır.

Öğretim üyesi ve öğrenciye, yasa ve yönetmeliklerde bulunmayan suçlar isnad edilmiş, cezalar verilmiştir.

Muhalif öğretim üyelerine imzasız fotokopilere dayanarak soruşturma açılırken, yüz kızartıcı suç işleyen ve "yayın sahteciliği" yapan yandaşlar idare edilmiştir.

Özerk üniversiteye valiler talimat verir olmuş, talimatlar gereği soruşturmalar açılmıştır.

Önü kesilmek istenen genç akademisyenlerin jürilerine adayın "bölücü" veya "irticacı" olduğu iftiraları ulaştırılmıştır. İftiralar zaman zaman objektif bilimsel değerlendirmeleri engellemiştir.

Yönetime yakın, bilimsel yönden yetersiz kişilerin unvan alması için "Adayın bilimsel yetersizliğine rağmen irtica ile mücadelede çok kritik bir eleman olduğu için yardımcı olunması" telkinleri yapılmıştır.

İrtica ile mücadele adına derslikler, seminer ve konferans salonları, hatta fakülte kütüphaneleri kapatılmıştır. Bu uygulama bazı stajların yarım güne düşmesine neden olmuştur.

Belirtilen yanlışları ifade etmek "devlete baş kaldırmak" sayılmış, ülkenin lokomotofi olması gereken üniversiteler kendi önünü göremez hale getirilmiştir.

YÖK yetkilileri son günlerde "planlı ve programlı bir şekilde kargaşa" meydana getirmektedir. Oluşturdukları kaos ortamında gerçekleri ve başarısızlıklarını gizlemektedirler.

En yeni uygulamaları, bilindiği gibi, askere sığınmaları olmuştur. Halbuki üniversitelerin ve yöneticilerinin en büyük dayanağı "bilimsel veriler" olmalıdır.

Ellerindeki bilimsel verilerle kamuoyunu da, hükümeti de ikna edebilirlerdi. Fakat bilimsel veriler kendilerini "tekzip" edeceği için buna yanaşmıyorlar; bu nedenle "kargaşa" çıkarmayı tercih ediyorlar.


7 Ekim 2003
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED