AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Hürriyet'in başyazısı ile gazete
gene ayrı tellerden çaldı...

Bu Hürriyet'in (5 Ekim) manşeti: "Seçimin iptaline dönük başvuruları 1'e karşı 6 oyla reddeden Yüksek Seçim Kurulu, 'Seçim yok' kararını verdi ve Türkiye'yi rahatlattı..."

Bu da gazetenin başyazarı Oktay Ekşi'nin aynı gün kaleme aldığı "Çözdü mü bozdu mu" başlıklı yazıdan: "Yeni bir seçim olursa diye yüreği korkudan sıkışanlar sevinebilirler. (...) Sonradan ortaya çıkmış bir tam kanunsuzluk hali ortada bulunduğuna ve bu durumda Yüksek Seçim Kurulu'nun konuyu yeni veriler ışığında ele alıp karar vermesi gerektiği yolunda daha önce aldığı kararlar da geçerliliğini koruduğuna göre... Neden 'seçim sonuçları kesinleşmiştir, artık yapacak bir şey yok' demek tutarlılık oluyor da, tam kanunsuzluk hali ortaya çıkınca durumun yeniden değerlendirilmesini' gerekli sayan karar doğrultusunda hareket etmek çelişki sayılıyor?"

Oktay Ekşi'nin seçim tartışmalarına ilişkin görüşlerinin burada ifade edilenden çok daha "etli" olduğunu, önceki yazılarını okuyanlar bilir... Şimdi diyebilirsiniz ki ne var bunda? Bir gazetenin bir konudaki görüşüyle o gazetenin başyazısı ille de aynı telden mi çalmalıdır?

Evet, bir gazete bir köşe yazısını "bu benim başyazımdır" diye sunuyorsa okuruna, o "köşe yazısı"nda, gazetenin belli bir konudaki yaklaşımıyla taban tabana zıt görüşler savunulamaz. Okurlar, gazetelerinden böyle bir "disiplin"i ister ler, haklarıdır da...

Çünkü bir başyazar gazetenin köşe yazarlarından herhangi biri değildir... Mesela aynı gün Hürriyet gazetesinin yazarlarından Emin Çölaşan'ın değerlendirmesi de şöyleydi: "Sürprize oynayan totocular, lotocular, at yarışçıları sevinemedi. Çekiliş dün yapıldı, sonuç 'normal' çıktı. Favoriler kazandı! Günlerden beri tahminler yapılıyordu: Karar ret çıkar da, acaba kaça kaç çıkar? Bazıları 7-0 diyordu. Bazılarına göre 6-1, bir kesime göre ise 5-2 olabilirdi. En iyimserler bile 'kabul çıkar' diyemiyordu çünkü kamuoyunda Yüksek Siyaset Kurulu ismiyle özdeşleşen YSK'nın yapısı ve görüşleri belliydi. Bu çekilişte sürprize yer olamazdı."

Emin Çölaşan'ın, üstelik kendi gazetesini eleştirerek (Çünkü tahminlerde başı çeken gazete Hürriyet'ti) yazdığı yazıyla Hürriyet'in yaklaşımını kıyaslayıp "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" diyemeyiz... Ama gazetenin bu nitelikteki başyazısı için aynen böyle diyebiliriz..

Gazeteyle başyazı arasında "tutarlılık" talep etme hakkımızı, bizzat Oktay Ekşi'nin yaptığı bir saptama ve verdiği bir sözü hatırlatarak da savunabiliriz...

Hatırlayalım: Meşhur RTÜK tartışmaları sırasında Oktay Ekşi bir gün "Medya patronlarının devlet ihalelerine girmesini yasaklayan madde"yi savunan bir yazı yazmış, görüşünü, medya patronlarının ellerindeki gücü kullanarak "haksız rekabet" yaratabilecekleriyle gerekçelendirmişti.

Ertesi gün gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün yazısının başlığı "İhale tabusu" idi. Özkök, yazısında RTÜK konusunda her türlü "statükocu" cereyana göğüs geren ama "ihale" meselesini "tabu" haline getirenlere veryansın ediyordu. Bakmayın "getirenler" dememize... O günlerde Özkök'ün tanımına uyan tek bir kişi vardı: Oktay Ekşi...

Zaten "İhale tabusu" yazısının bitişiğindeki Oktay Ekşi imzalı yazıya düşülen bir not, her şeyi açık açık gösteriyordu... Ekşi, bir gün önceki yazısını ihale yasağının neden korunması gerektiğine dair daha söyleyeceklerinin olduğu vaadiyle bitirmiş olmasına rağmen o gün, "Bu konuda başka ve farklı değerlendirmeler de var" diyerek yan sütundaki "değerlendirmeler"in bir tekrarı niteliğinde birkaç cümleye yer verdi, bir daha da konuya dönmedi.

Ama bizi asıl ilgilendiren şuydu: Ekşi yazısında, o sütunda kaleme aldığı yazıların Hürriyet gazetesinin yaklaşımları olduğunu ve gazeteyi bağladığını söylüyor, "ihale" meselesinde ilk kez kendi kişisel görüşünü oraya aksettirdiğini, bunu bir daha yapmayacağını belirtiyordu...

Bu durumda, O. Ekşi'nin Yüksek Seçim Kurulu'nun kararını yanlış bulan yazısını nereye koyacağız? Eğer o yazı gazetenin yaklaşımını yansıtıyorsa, gazetenin manşetindeki "Yüksek Seçim kurulu 'seçim yok' kararını verdi ve Türkiye'ye rahatlattı" spotunu nereye koyacağız? (A.G.)


İKTİBAS YOLUYLA MİSAFİR

Türkiye'de neden kaliteli gazete yok?

Vatan gazetesi yazarı Metin Münir'in 4 Ekim 2003 tarihli yazısı...

Başbakan Tayyip Erdoğan doğru söylüyor. "Teknik imkânı zengin, insan kalitesi fakir bir medya ile çağdaş seviyeye ulaşamazsınız" diyor. Bir Amerikalı dostum birkaç yıl önce aynı şeyi şöyle söylemişti: "Türk medyası değişmeden Türkiye değişemez." Erdoğan doğru söylüyor ama ne yapabilir?

Türk medyası dünyanın en modern ve pahalı teknik altyapısına sahip ama ürünün kalitesi çok düşük. Çünkü insan kalitesi yüksek düzeyde değil. Kullanılan gazetecilik know-how ve teknikleri çok ilkel. Batı'dan makine ve teçhizatı satın aldık ama entelektüel donanımı almadık. Batı'dan en iyi dokuma tezgâhlarını alıp en kötü kumaşları dokumak gibi bir şey bu. İlginç bir paradoks. Dünyada gazetede bilgisayar ilk kez Türkiye'de kullanıldı; daha sonra İstanbul'a gelip Sabah Gazetesi'ni kuran Dinç Bilgin'in İzmir'deki Yeni Asır Gazetesi'nde. Ofset baskı sisteminde de Yeni Asır dünyanın önde gelen kuruluşlarından biriydi. Bilgin'e imrenen diğer gazete patronları sırayla ofsete ve bilgisayara geçti. Ama gazeteciliğin kendisi teknik altyapıdaki ilerlemenin çok arkasında kaldı. Türkiye Batı dünyasında The New York Times (ABD), Daily Telegraph (İngiltere), Le Monde (Fransa) veya Frankfurter Allgemeine (Almanya) anlamında kalite gazeteye sahip olmayan tek ülkedir. Bizdeki büyük gazetelerin tümü, aynı anda değişik gelir ve eğitim katmanlarına hitap etmeye çalışan, tabloid gazetecilik ile ciddi gazeteciliği aynı sayfalarda barındırmaya çalışan kendine has yayın organlarıdır. Medyada insan kalitesi düşüktür. Kalite gazeteciliğin esasını teşkil eden uzmanlaşma gelişmemiştir. Araştırmacı gazetecilik yoktur. Haberde kalite kontrolü sağlamak için şart olan mekanizmaların bırakın uygulanmasını, ne olduğu bile bilinmiyor. Demokratik bir ülke olmamamız, medya kuruluşlarının devlet tarafından manipüle edilmesi, gazeteleri serbest tartışma ortamı, entelektüellik, yansızlık gibi hayati unsurlardan mahrum bırakmaktadır. Ahlâki altyapı zayıftır. Batı'da hiçbir ülkede genel yayın yönetmenleri bizde olduğu gibi aynı anda köşe yazarlığı yapmaz. Çoğu medya patronunun gazetelerini politikacıların emrine vermesi veya patronun medya dışı ticari çıkarlarının gerçekleşmesi için kullanması kalitesizliğin en büyük nedenleri arasındadır. Birçok medya patronu için gerçekleri saklı tutmak açıklamaktan daha kârlıdır.

Bütün bunları bir araya toplayınca, Başbakan'ın teknik imkânı zengin, insan kalitesi fakir medyası ile çağdaş seviyeye ulaşamayan bir Türkiye ortaya çıkıyor. Ama ne yapılabilir? Zamanla, Türkiye'de standart altı olan diğer birçok şey gibi medyanın da düzelme yoluna gireceğini ummaktan başka bir şey yapılabilir mi? Kanunla veya emirle iyi gazete yapılamayacağına göre? Bilemiyorum. Belki bizden sonraki nesillerden daha iyi gazete patronları ve gazeteciler çıkar, bizden sonraki nesiller daha iyi gazeteler talep eder.


Melih Aşık, 'yayın ilkelerimiz'in 1. maddesini hatırlatıyor...

Milliyet gazetesi yazarı Melih Aşık, ilginç bir uyarı kaleme aldı Pazar günkü yazısında... Aşık, Doğan Yayın Grubu'nda çalışan gazetecilerden bazısının "laiklik ile şeriatçı gelişmeler arasında tarafsız" bir yerde durduğu tespitini yaptıktan sonra kendilerine böyle bir konum belirleyemeyecekleri uyarısında bulundu. Aşık'ın "yayın ilkelerimiz" başlıklı kısa uyarısı aynen şöyle:

"Doğan Yayın Grubu'nda çalışan gazeteciler laikliğin altını oyan gelişmeler karşısında ilgisiz kalabilir mi? Laiklik ile şeriatçı gelişmeler arasında tarafsız durabilir mi? Ne yazık ki AKP'ye karşı mültefit davranma çabasındaki bazı meslektaşlarda böyle bir tavır seziliyor. Oysa Doğan Grubu bu konuda Temel İlkeler belirlemiş. İlan etmiş. 1'inci maddede şöyle de niyor: 'Doğan Medya Grubu Atatürkçüdür.' Ve madde 6: 'Doğan Medya Grubu laiktir. Din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Ancak dinin siyasallaşmasına ve kamusal yaşama müdahalesine karşı çıkar...' Netice... Doğan Grubu laiklik ve demokrasi konusunda taraftır."


7 Ekim 2003
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED