AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İsrail'in Suriye'ye saldırısı, tuhaf sessizlik ve kuşku...

Çok tuhaf: İsrail savaş uçakları Suriye'nin başkenti Şam'a kadar geliyor. Bir bölgeyi bombalayıp geri dönüyor. Normal zamanlarda iki ülkeyi hatta bütün bölgeyi savaşa sürükleyecek böyle bir saldırı karşısında kuşkulu bir sessizlik var. Türk medyası, tıpkı ABD, İngiliz ve İsrail medyasında olduğu gibi, saldırıyı misilleme olarak geçiştirdi. Sanki Suriye'ye saldırı olmamış da İsrail uçakları hemen her gün yaptıkları gibi Batı Şeria ve Gazze'yi bombalamışlar. Ankara'daki sessizlik ve tepkisizlik ise çok daha garip. Oysa herkes böyle bir saldırının asla kabullenilemeyeceğini ve çok tehlikeli sonuçlara yol açacağını biliyor. Oysa, İsrail'in 1982'de Irak'ın Osirak tesislerini bombalamasından sonra giriştiği bu en tehlikeli saldırı, Irak işgalinden sonra bölgedeki gelişmelerle birleştirilince çok farklı bir harita ortaya çıkıyor.

Tuhaflığın yanında hazin bir durum var ortada: İsrail'in Suriye'yi bombaladığı, Irak işgalinden sonraki bu ölümcül adımla savaşın bütün bölgeye yayılmasının an meselesi olduğunun anlaşıldığı ve ABD-İngiltere-İsrail cephesi dışında bütün dünyanın alarma geçtiği bir dönemde Ankara Irak'a asker göndermeye hazırlanıyor. Tezkereye ve güçlü bir bölge ülkesi olarak Irak'ta masada yer almaya kilitlenen Türkiye, etrafında nelerin döndüğüne bakmıyor bile. Egemen bir ülkenin başkentine kadar gelip bir bölge bombalanıyor. Amerika, İngiltere ve İsrail dışında her ülke saldırıyı kınıyor. Bunun Irak'la başlayan savaşı bütün bölgeye yayacağı uyarıları yapıyor. Terörle mücadele değil, egemen bir ülkeye saldırı olduğunu vurgulanıyor. Asker gönderme gerekçesi olarak Irak'ta masada yer almanın zorunluluğundan, bölge gerçeklerine uzak kalmamanın gerekliliğinden dem vuran Ankara'dan çıt çıkmıyor.

Amerika yeşil ışık yaktı, İsrail bombaladı

Türkiye, İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısı hakkında ne düşünüyor? Türk Dışişleri'nin hiç bir şey ifade etmeyen geleneksel yaklaşımlarını, barış ve sükunet temennileri gibi saçma sapan beyanatlarını bir tarafa bırakalım. Asker göndermeye hazırlanan Türkiye, Irak işgali sonrası Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz arasındaki bölgenin her an savaş alanına dönüşebileceği gerçeğini göz önünde bulunduruyor mu? Yoksa, Şam'ın on beş kilometre yakınına bombardıman düzenlenmesini ABD ve İsrail'in öne sürdüğü gibi bir misilleme olarak mı görüyor?

Arap Birliği, Fransa, Almanya, Çin, Rusya, Portekiz, İspanya, Kuveyt, İran, Katar, Yemen, Hindistan, Cezayir, Danimarka, Lübnan, Libya, Ürdün saldırıyı şiddetle kınıyor. BM Güvenlik Konseyi olağanüstü toplanıyor. İsrail'in kınanmasını öngören karar tasarısı Amerika ve İngiltere'nin engeliyle oylanamıyor. İsrail saldırılara devam edeceğini açıklıyor. İsrail ile yakın askeri ilişkileri olan Hindistan bile sert açıklamalar yapıyor. Bir çok ülke Suriye halkıyla dayanışma mesajı yayınlıyor. Dünya, İsrail saldırısının Irak'la başlayan Ortadoğu savaşını genişletmeye yönelik bir girişim olduğunu belirtiyor.

Bombardımanın Filistin'deki intihar eylemleriyle veya Şam yönetiminin bazı gruplarla ilişkileriyle ilgisi yok. Saldırının hedef alanını bu gerekçelerle sınırlamak, Irak işgali ve sonrasında yaşananları unutmak, ABD-İngiltere ve İsrail'in yeni Ortadoğu planlarını görmezden gelmek demektir. Amaç terör ise ABD neden Halkın Mücahitleri'ne destek veriyor? Amaç terör kampı ise, intihar eylemi düzenlemek için eğitim kampına mı ihtiyaç var?

"Önleyici saldırı" ya da "devlet terörizmi"nin öncüsü İsrail'in sadece Filistin halkına karşı değil, bütün bölgeye yönelik hasmane tutumunun en çarpıcı örneklerinden birini teşkil eden saldırı, ABD'nin Irak işgaliyle paralel bir eylem. Doğrudan Washington'un yeşil ışık yakması üzerine gerçekleşen bir saldırı.

Bush yönetiminin Irak işgalinden sonra Suriye ve İran'a yönelik tehditlerini hatırlayalım. Suriye için özel yasa tasarısı hazırlandığını, bu ülkeye ambargo uygulanmasının öngörüldüğünü, Şam'ın Iraklı direnişçilere destek verdiği iddialarını, kitle imha silahı olduğu palavralarını, Iraklı eski rejim yanlılarını barındırdığı tezlerini hatırlayalım. Washington Post gazetesi, İsrail saldırısının, Bush yönetimin aylardır Suriye'ye gönderdiği bir mesajı noktaladığını yazdı. Bir çokları bu saldırının 'ABD-İngiliz-İsrail cephesi'nin yeni Ortadoğu projesi kapsamında bir adım olduğunu, cephenin giderek genişleyeceğini, Irak'ta işlerin kötüye gitmesinin ABD'nin Suriye'ye yönelik hesaplarını ertelediğini, İsrail'in bu saldırıyla süreci hızlandırmaya çalıştığını belirtiyor.

Türk askeri Suriye'ye karşı da kullanılacak mı?

Irak işgali ABD-İngiltere ve İsrail'in Basra Körfezi, Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz arasındaki bölgeyi denetim altına alma planlarının ilk adımıydı. Bunun gizli kapaklı yanı kalmadı. Amaç, sadece bölgenin enerji kaynaklarına el koymakla sınırlı değil. İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin ABD'nin denetiminin dışında kalan, ABD baskılarına karşı muhalif siyasal söylemlere kaynak teşkil eden ve İsrail'in güvenliğini tehdit eden bu hat denetim altına alınmalıydı ve alınıyor. Suriye, Lübnan ve Filistin en az Irak kadar tehdit altında. Doğu Akdeniz'den Basra Körfezine kadar İsrail'in önü açılmalıydı ve açılıyor. Kimse Irak işgalinin sadece Irak'la sınırlı bir sorun olduğunu iddia etmesin. Irak işgali ancak söz konusu hat üzerinde tam denetim sağlanınca anlamlı olacak. Aksi takdirde ABD ve İngiltere için ciddi bir sorun haline gelecek.

1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesinden sonra Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde yaşanan soğukluğun aşılması için ABD Savunma Bakan Yardımcısı Poul Wolfowitz ve Pentagon Danışmanı Richard Perle'ün öne sürdüğü tek bir şart vardı: ABD'nin İran ve Suriye'ye yönelik operasyonlarına Ankara'nın destek vermesi. Türk-ABD ilişkilerinin temeli artık Irak'a asker gönderme ve bu ülkede işbirliği üzerine kurulu değil. Türk-ABD ilişkileri işgal cephesinin İran'dan Suriye, Lübnan ve Filistin'e uzanan hat üzerindeki operasyonlarına destek verme şartı üzerine şekilleniyor.

Türkiye Irak'a asker göndermeyi Suriye'nin bombalanması ve ardından gelecek krizleri göz önünde bulundurarak yeniden tanımlamalı. Muhtemelen Suriye sınırlarına ve Sünni Araplar'ın bulunduğu bölgelere yerleştirilecek Türk askeri gücünün bu yeni durumda ne tür bir görev üsleneceği kamuoyuna aktarılmalı.

Ankara'daki tuhaf sessizlik hiç de iyiye alamet değil.


7 Ekim 2003
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED