AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bir babayiğit aranıyor!

Dün İstanbul'un kurtuluş yıldönümüydü. Kutlama törenleri dolayısıyla her yıl olduğu gibi, Vatan Caddesi trafiğe kapatıldı.

Sonrası tam bir curcuna...

Şehrin batı yakasında tıkanmayan yol kalmadı.

Kurtuluşu ya da kutlama törenlerini kimsenin küçümsemeye hakkı olmayabilir; yalnız, trafiği felç etmeden yapılamaz mı bu kutlamalar?

Mesela Beyazıt ya da Sultanahmet Meydanı düşünülemez mi?

Adım adım ilerleyen trafiği ve saatlerce açılmayan caddelerin halini çözüme kavuşturmak gerektiğini yetkililer görmüyor mu?

Acaba hepsi tören alanında olduğu için farkında mı değiller?

O trafikte cankurtaranların durumu içler acısıydı.

Haseki, Çapa, Cerrahpaşa hastanelerine ulaşması gereken acil hastaları taşıyan cankurtaranlar yolda adeta ağlıyordu.

Cankurtaranların adını "ambulans" yapacağımıza, "cançekiştiren" yapsaymışız keşke!

Kısacası, bu şehri kurtuluş kutlamalarından makul bir şekilde kurtaracak bir babayiğit aranıyor!

"İyi bakın İstanbul'a...

Kurtulmuş hali bu işte." diyor Rauf Tamer.

Biz baktık...

Dün bir arkadaş gazeteye geldiği zaman, tepeden tırnağa ıslanmış halini gördüğümüzde, gelirken kuyuya düşmüş zannettik.

Değilmiş.

Saatler boyu sıkışan trafikte terden sırılsıklam olmuş.

Güler misin, ağlar mısın?

"Yok'tan var'edilmiş ilk şehir Ankara'ysa, var'dan yok edilmiş ilk şehirdir İstanbul" diyen üstada hak verdik.

İKİ MONOLOG, BİR DİYALOG ETMEZ

- Hükümet Irak'a asker göndermek için Meclis'ten yetki isteyecek.
- Hayır, yetki istemeyecek, için isteyecek!
- İzin olmaz! Usule aykırı! Öyle bir teamül yok!
- Müsade istesin...
- Yok ya!.. "Müsaade"de iki tane "a" vardır bir defa! Sen önce onu öğren!
- Sen öğren! İki değil, tek.
- Ya, öyle mi? Ötekine ne olmuş?
- Düşmüştür.
- Nereye düşcek yahu? A düşer mi?
- Düşer tabii. Yere, toprağa, suya... Nereye isterse!
- Cemre mi ulan bu?
- Ulan senin babandır!
- Baylar, baylar!.. Sakin olun!.. Ayrılın!.. Bırak kardeşim adamın yakasını!.. Nedir derdiniz?
- Bırak yakamı!..
- Asıl sen bırak!
- Yahu ne yapıyorsunuz, derdiniz nedir?
- Hükümet... Meclis...
- Irak... Asker... Yetki...
- Sakin olun! Oturun şöyle! İki nefes alın! Ne diyorsunuz?
- İzin...
- Müsade...
- Müsaade...
- Durun, teker teker anlatın!
- Müsadede kaç tane a vardır, sen söyle?
- Nereden çıktı şimdi bu?
- Bir yerden çıktı işte! Onu tartışıyorduk...
- Maşallah! Ne iyi tartışıyorsunuz öyle!
- Hükümet diyorum, Irak'a assker göndermek için Meclis'ten ne isteyecek? Yetki mi, izin mi?
- Yahu kardeşim, ne farkeder? Keyfine kalmış. Canı ne isterse, onu ister. Yetki yahut izin. Hatta destur istese ne olur? Size ne? Bunun için birbirinizi boğazlamaya değer mi?
- Hayır ama, usul, prosedür, teamül, kural, gelenek...
- Kardeşim, asker göndermeye karar veren, usulüne uydurur, merak etme!
- İyi de Meclis o karara destek verir mi?
- Onu ben nereden bileyim? Meclis'tekiler bilir. Meclis en uygun kararı verecektir.

FAHRİ DOKTOR

Oktay Ekşi, "fahri doktor" oluyor.
Kesinlikle hakkıdır.
Ancak, bir noktaya dikkat çekelim.
Doktor Fahri yine bozulacak bu işe.

GÜNÜN SÖZÜ

"Yalnızlık" tek kelime. Söylenişi ne kadar kolay! Oysa taşınması o kadar zordur ki...
Goethe

GÜNÜN TÜRKÜSÜ

Hangi bağın bağbanısan, gülüsen...
(Diyarbakır)


7 Ekim 2003
Salı
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED