AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Cumhuriyet'in sekseninci yılında Türkiye

Yirminci yüzyılın ilk yarısında Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle her alandaki savaşı, Tanzimat'la başlayan demokratik yapıdan daha çok, dayatmacı yapının kemikleşmesine hız ve yoğunluk kazandırdı. Cumhuriyet'in kuruluşunu izleyen yıllarda katı, dayatmacı ve merkezi yönetimle yerleştirilmeye çalışılan seküler devlet saplantısı, Türk toplumunun tarihi, kültürü ve değerleriyle savaşa dönüştü. Cumhuriyet'in sekseninci yılında da, bu savaş bütün kamu kurum ve kuruluşlarında olanca hızıyla devam ediyor.

Tek parti döneminde Türkiye'de dayatmacı yönetimin, geçmişte benzeri görülmedik bir örneği verildi. Seküler kültürün değerlerini benimsetmek için, kutsal kültürün değerlerinin geçerliliğini bütünüyle yitirdiği ileri sürüldü. Devlet bütün gücünü seküler kültürün kutsallaştırılması yolunda yoğunlaştırdı. Tek parti yönetiminin dayatmacı politikalarıyla toplumun üretim gücü adeta dinamitlendi. Bunun sonucu, Avrupa ülkeleri arasındaki yer korunamadığı gibi, Türkiye, bölgenin en yoksul ülkesi olmaktan da kendini kurtaramadı.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türkiye kuruluşu Batı'nın özgürlükcü demokratik değerlerinde değil, yöneten partinin dışında başka bir partinin olmadığı ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın baskı ve denetim altına alındığı dayatmacı devlette aradı. Batı ülkelerinin gücünün, onların üretim biçimlerinden daha çok tüketim biçimlerinden kaynaklandığı yanılgısına düşüldü. Ülkenin gelirlerinin devlet kurum ve kuruluşları tarafından Batılı ülkeler gibi harcanması, Türkiye'yi Avrupa ülkelerinin gelir seviyesine ulaştırmaya yetmedi.

Türkiye özgürlükcü değerler ve çok partili demokratik yönetimle ellili yılların başında tanıştı. Türk toplumu seçme ve seçilme hakkının doğurduğu sinerjiyi keşfetti. Özgürlüğün ekonomik, siyasal ve kültürel alanda özgünlüğün yolunu açtığının bilincine vardı. Çok partili dönemde sivil ve asker bürokrasinin gücü, her on yılda tekrarlanan darbelere rağmen, bir ölçüde kırıldı. Devletin elindeki ekonomik kaynaklar, özel kuruluşlara kaydırılarak, kamu kurumlarının ekonomideki ağırlığı azaltılmaya çalışıldı.

Cumhuriyet'in sekseninci yılında Özal'ın seksenli yıllarda estirdiği demokratik rüzgarlar, dayatmacı kurum ve kuruluşların gayretleriyle yeni darbe çağrılarına dönüştü. Seküler kültürün misyonerleri, hâlâ seksen yıl öncesinde, nasıl düşünüyorlarsa, şimdi de öyle düşünüyor. Onlar Cumhuriyet'in ilk yıllarında olduğu gibi, hanımlar başörtüsünü çıkarır, erkekler de şapka giyerse, Türkiye'nin milli geliri, Fransa'nın milli gelirine eşitlenir beklentisinde.

Cumhuriyet'in sekseninci yılında Türkiye bırakın Avrupa ülkelerinin ekonomik seviyesine çıkmayı, yoksulluk ve yolsuzluğun patlamasıyla yeniden Özal öncesine döndü. IMF'nin desteği olmadan borç bile bulması mümkün değil. Devlet kurum ve kuruluşlarının savurganlık ve yolsuzlukları Batılı finans kurumlarından alınan borçlarla karşılanıyor. Gelirleri giderlerini karşılamayan kamu kurum ve kuruluşları kendileriyle birlikte toplumu da iflasa sürüklüyor. Türkiye ekonomik açıdan olduğu kadar kültürel açıdan da, akılalmaz bir biçimde yoksullaştı.

Cumhuriyet'in sekseninci yılında, yeni bir Cumhuriyet'e ihtiyaç var.

Devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla demokratikleşmesi gerekir.

Halksız demokrasi olmadığı gibi, halksız Cumhuriyet de olmaz.


29 Ekim 2003
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED