|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cumhuriyet bayramının 80. yıl kutlamalarının yapıldığı bir gündeyiz. Cumhuriyeti yurdun dört bir yanında sayısız etkinliklerle kutluyoruz. Kutlamalar genellikle tören ağırlıklı. Görkemli törenlerle iyi yolda olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz. Ancak bayramlardan çok, bayramlardaki olayların öne çıkıyor olması, ülke olarak henüz yeterli olgunluğa ulaşmadığımızı göstermesi açısından üzücü. Bugün 80 yıl sonra cumhuriyet sayesinde nerelere geldiğimizi konuşmak ve törenlerde bunu dünyaya göstermek varken maalesef davetiye krizi gibi tüm dünyaya hala kılık kıyafetle uğraşılan ilkel bir toplum olduğumuz görüntüsü veriyoruz. Cumhuriyet demokrasiyle taçlanmadığı sürece sadece adı cumhuriyet, kendisi başka bir şey olur. Komunizm sisteminin kendisini cumhuriyet olarak adlandırması hatta Saddam Hüseyin bile yönetiminin adını cumhuriyet koyması ismin çok önemli olmadığını göstermesi açısından yeterli olsa gerek. Cumhuriyet demokrasiye geçtiği anda bir anlam kazanır. Cumhuriyetimiz demokrasiye geç te olsa geçmiştir. Önemli olan demokrasiye geçiştir. Ancak bugün 80. yılda bile hala çağdaş demokratik olgunluğa erişememiş olmamız cumhuriyetimizi gölgelemektedir. 53 yıllık demokrasi hayatımız maalesef silahlı ve post modern olmak üzere tam 4 kez kesintiye uğramıştır. Bu nedenle dış dünyada Türkiye'deki demokrasi militarist bir demokrasi olarak nitelendirilmektedir. Mecliste çıkarılan uyum paketleriyle özellikle 22. dönemdeki paketlerle demokrasi istikametinde çok ciddi adımlar atan ülkemizde maalesef hala resepsiyon krizlerini konuşuyoruz. Hep söylerim yazarım, önemli olan yasaları değiştirmek değil, kafaların değişmesidir diye. Yine üzülerek görüyoruz ki, cumhurbaşkanından üniversite hocalarına kadar henüz demokrasiyi hazmedebilmiş değiliz. Üniversite hocalarımız eserleriyle arz ı endam etmek yerine sadece yürüyüş yaparak, üstelik yürüyüşlerinde darbe talebi içeren pankartlarla birlikte yürümekten utanmayacak kadar demokrattırlar. Üniversite hocalarımız milletin verdiği yasama yetkisine meydan okuyacak kadar demokrattırlar. Bürokrasimiz de şekilciliği muhtevaya tercih eder bir görüntü vermektedir. Bir kurumun büyüklüğü ve önemi törenlerle değil yaptığı işlerle ölçülmelidir. Devletin büyüklüğü de vatandaşların refah ve mutluluk düzeyiyle paralel olmalıdır. Siz görkemli törenlere milyarlar sarf ederken, halkınız yakacak kömür bulamıyor, çöplükten ekmek topluyorsa; köyünün yolu çamurlu, okulu öğretmensiz, ocağı hemşiresizse o törenler sizin büyüklüğünüzü göstermez. Bütün bunların yanı sıra cumhuriyet bayramında cumhuriyetin faziletlerinin konuşulması gerekirken resepsiyon krizleri konuşulursa sizi çağdaş bir ülke olarak görmezler. Evet demokrasisiz cumhuriyet eksiktir. Sokaktaki seçmenden cumhurbaşkanına kadar herkes demokrasiyi yani halk iradesini kabullenmek ve halkın iradesine saygılı olmak zorundadır. Sayın cumhurbaşkanı davetiye kriziyle halkın büyük kesimini dışlayarak cumhuriyete nasıl gölge düşürmüşse, TBMM'yi yok sayıp Milli Eğitim Bakanı'yla kanun pazarlığı yapan Üniversiteler Arası Kurul da cumhuriyete gölge düşürmüştür. TBMM yani halkın iradesinin yansıdığı kurum onay kurumu gibi algılanmaktadır. Böyle demokrasi olur mu? Evet demokrasisiz cumhuriyet cumhuriyet değildir.. Umarım önümüzdeki yıllarda cumhuriyet bayramlarındaki krizleri değil, cumhuriyetin ülkemize kazandırdıklarını konuşuruz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |