AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Hayat kısa değildir!

Ars longa, vita brevis demiş Romalılar: Sanat uzun (ömürlü), hayat kısadır. Yaşamayı sanat haline getirmiş bilgeler için bu hüküm geçerli değildir, pek tabii. Devleti küçük, gönlü (ve yüreği) büyük başkan Aliya İzzetbegoviç, hatıralarına "Hayat kısa değil; ben onu uzun buluyorum" diyerek başlıyor. Üç çeyrek yüzyıla uzun hapisler, nitelikli kitaplar, büyük acılar ve bağımsız bir devlet sığdırdığına göre, hayatı gerçekten uzunmuş!

Savaşta yara almış bir baba, 'sabah namazlarına hiç aksatmadan tam vaktinde kalkan' bir anne, dört öz, iki üvey kardeş. Oniki yaşlarında annesi her sabah namaza kaldırır, o da yakındaki Haciska Camii'ne koşturur. "Bu yaşta bir çocuk olarak, doğaldır ki kalkıp kalkmamak konusunda tereddüt ederdim. Fakat özellikle bahar sabahlarında eve hep mutlu dönerdim. İhtiyar imam ikinci rekatta her zaman Kur'an'ın harika sûrelerinden biri olan Rahman Sûresi'ni okurdu."

Genç Aliya, onbeşinde inancında bazı tereddütler yaşar. 'Komünist ve ateist yazılar' okur, arkadaşlarıyla tartışmalara girer. 'Komünist propagandada, Tanrı adaletsizlerin tarafındaydı, din halkın afyonuydu.' Bu argümanlar genç Aliya'yı dinin temel mesajı olan 'sorumluluk'tan uzaklaştırmaz. 'Dinin mesajı kral ve imparatorlar için bile aynıdır; onlara sorumlu olduklarını hatırlatır. Polisten korkuları olmasa bile, din onlara, uyguladıkları şiddetten ötürü hesaba çekileceklerini ve bu sorumluluktan kaçış olmadığını söyler. Tanrısız bir kâinat anlamdan yoksundur.'

Onsekiz yaşında Avrupa felsefesinin bütün temel metinlerini okumakta olan Aliya'nın üzerinde özel etki bırakmış kitaplar arasında Bergson'un Yaratıcı Evrim, Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi ve Spengler'in Batı'nın Çöküşü başlıklı eserleri bulunuyor. (Anlayış, Haziran 2003, s. 88-89.)

Bilim maddeci midir?

Teknolojik ilerlemeler avamın başını döndürür, bilimsel devrimler havassın. Avama özgü bir bilim karşıtlığı, seçkinleri sadece gülümsetir. Önemli olan, alternatif bir kavram şeması sunmak ve ilim ehlinin dünya tasavvurunu değiştirebilecek bir paradigma kaymasına yol açmaktır. "Yeni bilim" böyle bir kaymanın birçok işaretlerini veriyor. Paul Davies, üç asırdır bilim adamlarının dünya görüşlerine hükmeden maddeciliğin (mekanizm) sonuna geldik diyor. Bu son sadece zihnimizin işleyişini değil, sosyal hayatımızı da derinden etkileyecek.

Mekanizm fiziksel Evren'in amaçsız dev bir makina olduğuna, etkileşim içindeki maddî parçacıklardan meydana geldiğine, insanın beden ve beyninin de onun önemsiz parçaları arasında bulunduğuna inanmaktı. Bu anlayış Eski Yunan'a kadar geri götürülebilirse de, modern mimarı Newton'dır. Fakat 21. yüzyıla girerken, postmekanik bir paradigmaya doğru yöneliş hızlanıyor: Kozmolojide, kimyada, kaos fiziğinde, kuantum mekaniği ve partikel fiziğinde, enformasyon bilimlerinde ve biyolojiyle fiziğin ortak alanlarındaki bu muazzam paradigma kayışı, insanlar ve onların tabiattaki rolleri hakkında yeni bir perspektif getiriyor.

Newton'ın dış kuvvetler tarafından biçim verilen atıl cevher olarak madde görüşü modern Batı kültürüne derinden yerleşti. Muazzam güç ve servet getiren Sanayi Devrimi sırasındaysa gönülden benimsendi. Onsekiz ve 19. yüzyıl Avrupa'sında tabiat kuvvetleri üretimi arttırma amacıyla ehlileştirildi. Buhar ve demir sayesinde lokomotifler ve dev gemiler imal edildi; bunlar Yeryüzünü değiştirecek güçlerdi. Bunlara mülkiyet ihtirası eşlik etti, şu veya bu şekilde büyük miktarlarda maddeye sahipolma. Hülasa, Sanayi Devrimi maddeciliğin zaferiydi.

Onyedinci yüzyılın en incelikli makinesi saat olduğundan, Newton'ın tabiatı saat gibi işliyordu. Saat, düzeni, ahenk ve matematiksel kesinliği temsil ediyordu. Kozmosun canlı bir organizma olduğuna dair kadîm fikirler çöpe atıldı. Newton mekaniği sebep ile sonuç arasında açık bir bağlantı kurdu; madde kesin matematiksel yasalara göre hareket ediyordu. Burada gizemli aktif niteliklere yer yoktu. Maddecilik sonra biyolojiye ve diğer bilimlere sıçradı. Ve böylece insanlar, üzerinde yaşadıkları Evren'e yabancılaştırıldılar. İnsanın kendisi dahil herşey bir makina olarak görüldü.

Kuantum fiziği maddenin inanabileceğimizden çok çok az "madde (cevher)" olduğunu ortaya koymakla maddeciliğe büyük bir darbe vurdu. Fakat diğer bir gelişme Newton'ın maddeyi atıl (hareketsiz) parçalardan ibaret sayan tasavvurunu yıktı. Bu, son zamanlarda büyük ilgi gören kaos teorisidir. Kaos, bilimadamlarının dinamik sistemleri tasavvur tarzlarında meydana gelen muazzam devrimin bir parçasıdır sadece. Doğrusal-olmayan (nonlinear) etkilerin maddenin mucizevî tarzlarda hareket etmesine, mesela "kendi kendini örgütlemesine" ve kendiliğinden model ve yapılar geliştirmesine yol açabileceği keşfedildi. Kaos bunun özel bir durumudur; kararsızlaşan, gelişigüzel ve tamamen öngörülemez tarzlarda değişen doğrusal-olmayan sistemlerde meydana gelmektedir. Böylece Newton'ın saat gibi işleyen Evren'inin katı determinizmi buharlaşıp uçmakta, onun yerini geleceğin açık olduğu, maddenin ahmakça sınırlamalarından kurtulduğu ve yaratıcılık unsuru kazandığı bir dünya almaktadır.

Değişen bilim, toplumu ve ekonomiyi de değiştiriyor

Madde, bilimdeki merkezî rolünü kaybetmekte, yerini organizasyon, karmaşıklık ve enformasyon kavramlarına terketmektedir. Bu daha şimdiden toplumsal önceliklerimizi değiştirmektedir. Enformasyon teknolojisi devrimini ele alalım. Silikon mikroçiplerini imal için gereken fiziksel malzemelerin maliyeti ağza alınmayacak derecede düşüktür. O halde geleceğin kazancı enformasyonu ve örgütsel stratejileri en iyi pazarlayabilen ülke ve şirketlere akacaktır. Sanayi Devrimi'nin madde-temelli serveti ile yeni devrimin bilgi-temelli serveti arasındaki karşıtlığı bir iktisatçı şöyle tasvir etmektedir:

"Bugün, yükselmekte olan millet ve şirketler toprağa ve maddî kaynaklara hükmedenler değil, fikirlere ve teknolojilere hükmedenlerdir. Küresel telekomünikasyon ağları dünyanın bütün süpertankerlerinin taşıyabeleceklerinden daha değerli mallar taşımaktadır. Servet köle emeğine hükmedenlere değil, beşerî yaratıcılığın önünü açanlara, toprağı fethedenlere değil, aklı tutsaklıktan kurtaranlara göz kırpmaktadır."

Bu dönüşümü en cesur tarzda göğüslemeye çalışan ülkelerden biri Avustralya'dır. Kömür, uranyum, yün gibi metaların ihracatıyla parlayan, fakat imalat sanayiinde ileri gidemeyen bu ülke, şimdi sanayi safhasını atlayıp fikirlerin, enformasyon ve eğitimin pazarlanmasına dayalı yeni bir ekonomik düzeni oturtmaya çalışmaktadır. (Yıllar önce, Cezayir'in sürgündeki devrik başkanı Ahmet bin Bella benzer şeyler söylediğinde birçoğumuz gülümsemiştik!) Bu maksatla MFP adı verilen yeni bir şehir türü kurmaya karar verilmiş bulunmaktadır. Adelaide civarında kurulacak olan MFP (Multi-Function Polis= çok işlevli şehir), araştırma kurumları ve benzeri sosyal örgütlerden oluşacaktır.

Newtoniyen maddecilik son sözünü söylemiştir. Kozmik bir saat içinde değil, kozmik bir ağ içinde yaşamakta olduğumuzu; bu ağın kuvvet ve alanlardan, belirli bir yeri olmayan kuantum bağlantılarından oluştuğunu anladığımız ölçüde yeni toplumumuzu akıllıca örgütleyebiliriz.


1 Haziran 2003
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED