AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Uyum yasaları ve yaslı insanlar...

Yıllarca bu ülkede, babalarımız, ninelerimiz "ezana hasret" ömürlerini geçirmişlerdi. Sonra iş rayına oturdu.

Ama yıllarca, bu kadar camiye ne lüzum var? Taş yığınları içinde, beton minarelerin estetikten yoksun halinden şikayet edenler, birden bire 28 Şubat'la, camileri ve ibadethaneleri kontrol altına alıp, Diyanet'çe bir oto-sansüre gittiler.

Halk ise, kimseyi dinlemiyordu. Yeni yerleşim yerlerinde, önce cami ve mescidi, sonra da evlerini konuşlandırıyordu.

Bunun bir plan ve program dahilinde olması doğaldı. Fakat her dînî görüntü ve cemaat realitesine birer "irticaî hareket" noktası ve ölçüsü koyanların bir cesur tavrı olamazdı.

Öyle oldu ki, tarihî cami ve dînî yapılar kaderine terkedilmiş, yıkılanların yerine kocaman apartmanlar dikilmişti.

Yanlış hatırlamıyorsam, Hz.Peygamber (a.s.)Efendimiz buyurmuşlardır ki:

"Çobanlar dağdan inip, şehirlerde kocaman kocaman binalar yapmaya teşebbüs ederlerse, o zaman kıyametin yaklaştığını anlarsınız."

Son elli yılda böyle olmadı mı?

Sadece, Fatih'te 450 kadar cami, mescid, tekke ve medrese binası yok olup gitmiştir.

Amma " gel zaman git zaman", derken bir de karşımıza bir "Avrupa Birliği" macerası çıkmıştır.

Şimdi etkili ve yetkili kafalar düşünmeye başladı.

Uyum yasalarının AB yetkililerince gereği gibi tasvip edilmesinin ana şartı, "imar planlarında kiliseler için de yer ayrılması" koşulu, Türkiye için bir "tartışma" zemini oluşturduğunu, gazetelerden okuyoruz. Hem de bu tartışma MGK'da olmuştur. Tepkiyi de gösteren kim bilir misiniz?

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Akkaya...

Demiş ki Sayın Akkaya:

"Ben Müslüman adamım, her sabah çan sesiyle uyanmak zorunda mıyım?"

Bu söz doğru ise, gerçekten "manşetlik" bir cümle... Hem de Heybeliada Deniz Harp Okulu'ndan mezun bir oramiralin, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için, Batılılar'ın bastırdığı bir dönemde...

Fakat bu "kilise arsası ayrılma planları" çok sıkıntılar doğuracağa benziyor.

Nitekim, geçmişte,ne kadar yıkılmış ve harabe haline getirilmiş kilise, bazilika ve ayazma yeri varsa, hepsi "ihya" edilecek.

Bu bir "hak" ise, bizimkilerin de kendi öz kültürümüzün bütün maddî ve manevî kaynaklarını aslına döndürmek için gereken çabayı göstermemiz gerekmeyecek mi?

Bunun en büyük sorumlulğu da Diyanet'e, Vakıflar'a ve Kültür Bakanlığı'na düşer.

Özellikle de "yerel yönetimler"in sorumluluğu bir kat daha artar.

Nitekim, büyük şehirlerde imar faaliyetleri, ilçe belediyelere verildiğinden bir sürü tarihî yer, cami arsası, Vakıf arazisi, meclis kararları ile, borçlara mahsuben inşaatçılara satılmaktadır.

Diyanet'in müftüleri, ya vali veya kaymakamın emrinde birer memur oldukları için, yapacakları bir şey yoktur. Amma Vakıflar öyle değil...

Ne kadar cami, Vakıf arsası, Vakıf binası varsa, hepsinin "tapu kayıtları" mahzenlerde mevcuttur. Onların çıkartılması gerekir.

Çünkü, büyük şehirlerde yapılan kültürel ve tarihî çalışmaların hepsi, cehalet ve kimliksiz yöneticilerin habersiz ve adamcılık kayırması ile, "dağdan inen çoban" gibi, kimin malı kimden gelirse gelsin, yıkıp imha ederek, çirkin ve plansız bir gidişle, en çok "kilise arsası isteyen" para babalarına hizmet etmektedir.

Şunu unutmamak gerekir ki, Fetih öncesinden kalma ne kadar dînî yapı kalmışsa, onların hepsinin plan ve çapları, sokak numaraları ile "Patrikhane"de mevcuttur. (Bir kaç yıl öncesinde Kasımpaşa'daki Sürurî Parkı'nın imarından sonra, yüz yıl öncesine ait bir "Ayazma Duvarı"nın, tarihî dokuyu bozmadan ötürü, yerel yöneticilerin başına gelenler unutulmuş değildir.)

Şimdi sormak gerekmez mi?

"Hıristiyan eserlerin akibetinden dolayı hak iddia edenler varken, bizim dinî ve kültürel değerlerimizin akibetinden kim sorumlu tutulacak ve kimler hak iddia edeceklerdir?"

Kırk yıllık Fatih'li ve 25 yıllık Fındıkzadeli olarak, böyle giderse, bendeniz de, torunlarıma bırakacak veya gösterecek bir tek minare bulamayacak mıyım?

Değil mi ki, Fındıkzade'nin göbeğinde, bir cami arsası yıllardır, bira şişeleri ile çöplüğe dönüşmüşken, şimdi de oto yıkama-garaj olarak kullanılıyor.

Böyle örnekler çoktur .

Bu uyum yasaları çıkarken, bir de Müslümanlar'ın "kıblegah"ları gözönünde bulundurulsun, dileğimizdir.

Müslümanlar'ın mezar taşlarını, kaldırım taşı yapan bir toplumdan şimdiye kadar ne gördük ki, bundan sonrasına umutla bakalım, değil mi "efem"?..


www.sadikalbayrak.com

1 Haziran 2003
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED