|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Evet mi? Hayır mı? Muvazaa Arapça kökenli bir kelime. 'Danışıklı döğüş' anlamına da geliyor. Takıyye'i ise artık bilmeyen yok. Türkiye politikası ile ilgilenip de bu sözü duymamış olana rastlayamazsınız. Takıyye de Arapça kökenli bir kelime. 'Kendini sakınan, açık etmeyen' anlamına da kullanılıyor. Mecazi anlamı: 'Kendini farklı gösteren' demek. 1990'lı yıllardan bu yana, Türkiye politikasında, devlet yönetiminde gerçek amacını saklayarak, başka gizli hedefler, niyetler için çalışan politikacılar ve politik hareketlere yüklenen bir sıfat olarak kullanılıyor. Aslında bir töhmeti, bir suçlamayı işaret ediyor. Daha ziyade Necmettin Erbakan ve onun başını çektiği siyasi partiler ve yapılanmalar için kullanılagelmiş bir kelime. Bir siyasi deyim. Tayyip Erdoğan ve onun liderliğini yaptığı siyasi hareket için de ilk başlarda aynı yakıştırma yapılmıştı. Bu kelimeye kimler yeniden hayatiyet kazandırmıştı ve kimler onu Türkiye siyasetinde bir suçlayıcı ve aşağılayıcı unsur olarak kullanmaya başlamıştı? Bunu yakından biliyoruz. Memleketin asıl sahipleri, Cumhuriyet'in zinde güçleri. Neredeyse kendilerinden başka her siyasi oluşumu ve fikir hareketini 'muvazaa' ve 'takıyye' ile suçladılar. Suçlamaya da devam ediyorlar. AKP, demokrasiyi, Batı değerlerini, Avrupa Birliği üyeliğini savunuyor, ama bu çevreleri bir türlü tatmin edemiyor. "Bu işin altında mutlaka başka bir iş vardır" demeye devam ediyorlar. Türkiye şimdi AB tam üyeliği için çok önemli bir dönemeçte. AKP bunun için 6'ncı Uyum Yasası'nı çıkarmaya çalışıyor. Niyetinin ciddi olduğu da anlaşılıyor. Nitekim bu aşamada, 'muvazaa' ve 'takıyye' töhmetçilerinin sesi soluğu biraz kesilmiş gibi görünüyor. Buna karşılık AB tam üyeliği için 'Olmazsa Olmaz' değişikliklerin bazılarını içeren 6'ncu Uyum Yasası'na güçlü bir muhalefet var. Muhalefet, silahlı bürokrasiden (sivil bürokrasi bile fazla sesini çıkaramıyor bu ara) geliyor. Silahlı bürokrasinin en önemli kurumu olan MGK, genel sekreteri aracılığı ile AB üyeliğine karşı olduğunu açıklıyor. MGK, içinde sivil unsurlar olsa da, askeri nitelikli yarı gizli bir anayasal kurum, bildiğiniz gibi. Böylece askeri bürokrasi, bir siyasi parti tavrıyla AB üyeliği konusundaki siyasi yaklaşımını seslendiriyor. Siyasi partilerin ve liderlerin yapması gereken açıklamaları yapıp, karşı olduğu noktaları, çekincelerini falan sıralıyor. Bu arada, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası anlaşmalar, siyasi ve hukuki taahhütler vesaire hiç dikkate alınmıyor. Buna karşılık aynı silahlı bürokrasinin başka bir kurumu olan Genelkurmay en yetkili ağzından bu açıklamaları yalanlıyor. Aslında hem yalanlıyor hem de bütünlük ve askeri hiyerarşi adına yalanlamıyor. Yalanlama, yalanlamama ikilemi ve gelgiti arasında askeri kesimin AB üyeliğine karşı olmadığını vurguluyor. Hepimizin bildiği gibi bu arada 'genç subaylar' faktörüne de gönderme yapılıyor. Genç subaylar meselesi de hem reddediliyor hem de doğrulanmış oluyor. Son olarak Genelkurmay İkinci Başkanı ağzıyla yapılan açıklamalar var. Silahlı bürokrasi neredeyse AB konusunda ülkede konuşan tek meşru siyasi ses gibi davranıyor. Daha Uyum Yasaları Meclis'e gönderilmeden Meclis'in iradesi etkilenmek isteniyor. Hatta, "Bu mesele önce MGK'da görüşülsün" deniliyor. Sonuçta, askerlerin ne dediğini anlatabilmek için hâlâ bazı askeri yorumcuların çaba harcamaya devam ettiğini görüyoruz. Bu yorumculara bakılırsa şu söyleniyor: "Asker AB üyeliğine karşı değil." "Fakat Türkiye'nin AB üyeliğine girebilmesi için uyması gereken kriterlere karşı." Bazıları, askerlerin bu kriterlerin tam üyelik tarihine kadar dondurulmasını istediğini söylüyor. Bu ne demek oluyor? 12 Eylül'ün darbe döneminin dayatmacı, antidemokratik 82 Anayasası gibi bir şey mi? Özgürlüklerin istisna, yasaklamaların esas olması gibi bir durum mu? Bir cümle ile özgürlüğü tanımlayıp sayfalar dolusu istisna sıralamak mı? Silahlı bürokrasi ifade özgürlüğüne karşı. İnsanların, şiddetle ve şiddete çağrıyla ilgisi bulunmayan fikirlerini çeşitli yollarla açıklamalarını 'TERÖR' suçu sayıyor. Buna karşılık AB üyeliği için, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin mutlak anlamda kaldırılması şart. Silahlı bürokrasi, Türkçe dışında anadili olan vatandaşların kendi ana dillerinde özel TV yayınına da, kendi dillerinde seçim propagandası yapmalarına da karşı. Memleketin birlik ve bütünlüğüne zarar vereceğine inanıyor. Büyük bir çoğunluk bu kanıda değilmiş, önemli değil. Bulgaristan'da Türkler ve diğer azılıkların yanısıra, Romanlar'a bile bu hak tanınmış, bu da önemli değil. (Günümüzde, bu 'BİLE' lafını kullanmak bile insan haklarına aykırı. Avrupa'da bu nedenle başınız belaya girebilir.) Netice olarak, silahlı bürokrasi AB üyeliğine can u gönülden taraftar görünüyor. Sözcüleri öyle diyor. Yine sözcüleri AB kriterlerine uyulmasına da karşı. Öyleyse yukarıdaki soruları sormanın tam zamanı değil mi? Muvazaa mı? Takıyye mi? Evet mi? Hayır mı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |