|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Avrupa Birliği meselesinde kritik bir döneme girildi; bu dönem sadece AB açısından değil Türkiye'de demokrasinin izleyeceği güzargah açısından da önemli. Görünen o ki, günün koşullarında ve mevcut güç dengeleri itibariyle Avrupa macerasından uzaklaşacak bir Türkiye, demokrasi alanında hamle yapmanın ötesinde mevcut demokratik yapılarından bile geriye düşer. Sistem üzerindeki asker vesayetinin artması, Kürt meselesi ve İslami kesime yönelik politikaların daha keskinleşmesi, siyasi partilere ayrılan alanın biraz daha daraltılması, üniversitelerden basına, sivil toplum örgütlerinden bireylere temel hak ve özgürlükler sahasında kayda değer uygulama gerilemelerinin yaşanması, AB dengesi devreden çıkarsa karşılaşabileceğimiz büyük riskler... Ayrıca içe kapanmış bir Türkiye'nin karşı karşıya kalacağı ağır bir ekonomik kriz, üretim düşüşü ve işsizlik de cabası... Türkiye'nin alacağı ana istikamet ya da AB'ye karşı direnç sanıldığından daha derin ve örgütlüdür. Bu konuda kendisine ulusalcı adı veren bir tür solun ve milliyetçi sağın elele vermesi, bu eleleliğin devlet içindeki AB karşıtı kampla içli dışlı olması git gide ciddi bir hatta ilerlemektedir. Devletin asli gücü, siyasetin yön verici unsuru Silahlı Kuvvetler'in resmi görüşündeki ana istikamet AB olmakla birlikte, bu resmi görüşün başta Kıbrıs ve Kürt meselesine ilişkin çekince ve koşulları karşımıza başka bir tablo çıkarmaktadır. Bu koşul ve çekinceler her an bu istikametin makasını değiştirecek unsurlar niteliği taşımaktadır. Peki buna karşılık AB ve demokrasi projesini kim taşıyor? Bu soruya verilecek gerçekçi yanıt şudur: Bugün Türkiye'de bu projeyi örgütlü olarak taşıyan, taşıyabilen bir kurum ya da güç odağı yoktur. Bu konuda; muğlak, muğlak olduğu ölçüde güç ve anlam oluşturmayan bir kamuoyu, yine siyaset konusunda esnek ve kaygan politikalar izleyen TÜSİAD gibi sivil kuruluşlar, çıkarları için devletle ilişkilerinde biraz AB yanlısı daha çok karşıtı yöntemler geliştiren, oynak ve keyfi tavır alan merkez medya dışında başka kimden sözedilebilir? Siyasi partiler arasında kendi derdiyle uğraşanlar ve AB konusunda kafası karışık olanlar bir yana bırakılacak olursa, kim AB konusunda tutarlı ve ısrarlı bir yol izliyor? Resmi ideolojiye endeksli politikalarıyla AB ve demokrasi konusunda bile konjonktürel bahaneler, gerekçeler üreten, her asker-sivil gerginliğinde askerden yana ağırlık koyan CHP mi? AKP'nin, liderlerinin ağzından yaptığı tüm açıklamalara rağmen bu konuda henüz net bir noktaya gelmiş olduğu kanısında değilim. AKP'yi AB konusunda uyaran en önemli unsur, yeni bir toplumsal projeye doğru ve bu projeye göre hareket etmekten çok, siyasi iktidar olma yolunun temizlenmesi ile AB arasında ilişki olduğunu görmesi ve bu yöndeki inancı... Ancak bu inanç zaman zaman başka iç siyasi dinamikler devreye girince sekteye uğruyor. Uygulamada ciddi irade eksiklikleri ortaya çıkıyor. Örneğin, daha önce çıkarılan uyum yasalarının uygulanmasından tutun Medeni Hukuk kanununda yapılan değişikliklere kadar bir dizi geri adım, korku, muhafazakar öge AKP eliyle ortada cirit atıyor. Oysa değişim için zemin uygun, asker geri plana itilmiş durumda, AB konusunda atılacak adımların meşruiyeti tam... Mesele, AKP'nin sözler dışında icraatta da kararlılığını sergilemesi, daha doğrusu bir karar vermesi...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |